Gazi Üniversitesi Rektörü, Atilla Yayla’nın ders vermekten men edildiğini açıkladı.
Anayasa ve yasalar üniversiteler de “Atatürk ilkelerine bağlı öğrenci yetiştirilmesini öngördüğü” için, Kemalizm’i eleştiren bir siyaset bilimi hocasının öğrencileri zehirlemesine müsaade edemezlermiş!
Üstelik de Atilla Yayla’nın sözleri Gazi Üniversitesi camiasında o kadar büyük infial yaratmış ki, bu infial de ders verdirmeme kararlarında etkili olmuş. Atatürk’e “adam” diyecek kadar terbiye yoksunu birine öğrenci emanet edemezlermiş. Söyledikleri kabaca böyle... Böylece Atilla Yayla’nın bir cümlesiyle başlayan “Kemalizm Krizi” nde farklı bir aşamaya geçmiş bulunuyoruz. Şu anda en önemli şey; bir üniversitenin, bir siyaset bilimi hocasını, Kemalizm konusundaki fikirlerinden dolayı ders vermekten men etme kararıdır. Rektörün gerekçesinin neresinden tutacağımı şaşırmış durumdayım.
Bir kere, bu nasıl bir üniversite ki, siyaset bilimi kürsüsünde Kemalizm eleştirisi yasak. Siz bir üniversitenin psikiyatri bölümünde, Davranışçı Ekol’ün yasaklandığını, sadece psikanalizin öğretilmesine izin verildiğini düşünebiliyor musunuz? Ya da, bir fizik bölümünde, “ışık dalga mıdır; yoksa tanecik mi?” tartışmasında bir görüşün savunulmasının yasaklandığını? Benim Gazi Üniversitesi rektörüne kısa yoldan çözüm önerim, eğer Kemalizm’in tartışılmasından korkuyorsa, Atilla Yayla’ya ders verdirmemekle yetinmeyip, siyaset bilimi bölümünü hatta bütün sosyal bilimler bölümlerini tez elden kapatmasıdır.
Çünkü zaten, eğer yasalar sadece tek tip siyaset öğrenimi yapılmasını dayatıyorsa, siyaset bilimi diye bir dal da kalmıyor demektir. Olmayan bir bilimin fakültesi mi olur? Yayla’nın sözlerinin Gazi Üniversitesi camiasında “infial” yaratmasına gelince... Tabu haline getirilmiş fikirlerin sarsılması her zaman infial yaratabilir; öncü fikirler her zaman provokatif olabilir. Ama üniversiteler tam da bunun için vardır. Üniversitelerdeki bilimsel özerklik sayesinde en provokatif fikirler de serbestçe ortaya konulabilir, araştırılabilir. Üniversitelerin toplumların fikir hayatına öncülük edebilmesi de bu sayede olur.
Üniversite yönetimleri, infial yaratan her fikrin sahibini ders vermekten men edecek olsa, ders verdirecek hoca bulamaz. Daha doğrusu, adam gibi üniversitelerde bulamaz. Ben doğal olarak, Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinin ne kadarının Rektör’ün söylediği gibi infial içinde olduğunu bilmiyorum. Ama diyorum ki, bence o üniversitenin öğretim üyelerinin asıl şimdi, Rektörlük’ün bu kararı karşısında infial duymaları gerekir. Eğer duymuyorlarsa, ne fikir özgürlüğünden, ne araştırma özgürlüğünden ne de üniversitenin bilimsel özerkliğinden hiçbir şey anlamıyorlar demektir.
Rektörün gerekçeleriyle tartışmayı şu “terbiye yoksunluğu” konusuyla bitirelim: Atilla Yayla’nın Atatürk’ten “adam” diye bahsetmesinin doğru olmadığını ben de yazdım. Ama bunu yazarken asıl eleştirim onun kitle psikolojisini gözetmemesi, Atatürk putlaştırmasının had safhada olduğu böyle bir toplumda daha dikkatli olması noktasındaydı. Yoksa, eğer Türkiye normal bir ülke olsaydı; Atatürk de böyle “yarı-tanrı” konumuna getirilmemiş olsaydı; ulusal bir kahramana “adam” dedi diye bir profesörün derslerini elinden almak kimsenin aklından geçmezdi. Nitekim geçmiyor.
Fransa’nın milli kahramanı de Gaulle, Amerika’nın milli kahramanı Lincoln hakkında her gün çok daha ağır laflar ediliyor. Mesela, Thomas diLorenzo diye bir adam kalkıp “Lincoln’un Maskesini İndirmek” isimli bir kitap yazıyor; kitabında Lincoln için “tiran” diyor, kimsenin aklına Lincoln’e hakaretten suç duyurusunda bulunmak gelmiyor. Zaten orada Lincoln’u Koruma Kanunu diye bir kanun da bulunmuyor...
***
Olayın vahim yanlarından biri de AK Parti İzmir İl yöneticilerinin tepkilerin ortaya çıkmasından sonra aldıkları tutum... Elbette bir parti panelinde yapılan konuşmalar partiyi değil, konuşmacıları bağlar.
Elbette ki Yayla’nın sözlerinin hesabı AK Parti’den sorulamaz. AK Parti İzmir İl yöneticilerinden beklenen, o sözlere değil ama o sözlerin fikir özgürlüğüne inanan bir partinin yarattığı bir platformda ifade edilebilme hakkına sahip çıkmalarıydı. Apaçık ki, AK Parti demokrasi mücadelesi verecekse, daha cesur yöneticilere ihtiyacı var.
Konferansta elini sıkıp tebrik ettikleri kişi saldırı altında kalınca “Ben de konuşmasından dehşete düştüm, salonu terk ettim” diye açıklamalar yapacak kadar siyasi cesaretten yoksun insanlara değil. Bu nokta Atilla Yayla için pek önemli değil belki ama, AK Parti’nin kendisi için önemli.
Bugün, 22.11.2006
|