Cumartesi günü “Tartışmamalar” diye yazdım. Türkiye’de en küçüğünden en büyüğüne hiçbir tartışmanın sağlıklı yapılamamasından, tartışmaların “susturma çabası” haline gelmesinden yakındım. Konuşamadığımız için fikir üretemediğimizi söyledim.
Haklılığım üç gün içinde ortaya çıktı.
Profesör Atilla Yayla diye bir adam çıktı Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü “sertçe” bir tonda eleştirdi, tartışmaya açtı.
Hemen büyük bir taarruz altında kaldı.
Dün de Profesör Yayla’nın üniversitedeki derslerine son verildi.
Bu mudur!
Atatürk’e hayranlık derecesinde sevgi beslerim. Yaşadığı zamanın yüzyıl ötesinde bir adam olduğuna inanırım. Benim için eşsizdir. Bir fotoğrafına biraz uzunca bakayım gözlerim dolar.
Ama Atilla Yayla’nın söylediklerinden rahatsız olmadım.
Atatürk’ü ben severim, o sevmeyebilir.
Atatürk’e ben hayran olabilirim o nefret edebilir.
Yaptıklarına ben saygı duyarım o duymayabilir.
Ben dehasını övebilirim, o eleştirebilir.
Hakaret etmedikçe, yalan yanlış, ahlak dışı ithamlarda bulunmadıkça sesimi çıkarmam.
O öyle düşünebilir, ben böyle düşünürüm.
O öyle konuşur, ben böyle konuşurum.
Ben ona katılmam, o bana katılmaz.
Ama hiçbirimizin, fikrine katılmadığımız birini susturma hakkı yoktur.
Çünkü biz bugün birini susturursak, bir gün de biri bizi susturabilir.
Sabah, 22.11.2006
|