Geçen hafta AKP İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam’ın yönettiği bir panelde Atilla Yayla ile birer konuşma yaptık.
Ülkemizin önemli bilim ve fikir adamlarından biri olan Yayla’nın konuşması sırasında yaptığı bazı değerlendirmeler, salonda bulunan Yeni Asır muhabirinin yorumlayarak haber yapması üzerine “Mustafa Kemal’e hakaret ve sövgü”ye dönüştü, sonra İstanbul matbuatına taşındı ve bir anda Yayla’ya karşı amansız bir cadı avı başladı. Kaç gündür malum medya -buna bazı sağcı-milliyetçi gazetelerin de katılmış olması dikkate şayandır- Atilla Yayla’yı linç etmek istiyor. Belki amaç, Yayla üzerinden AKP’yi vurmaktır, bu ahlaki açıdan sorunlu ve sonuçları bakımından tehlikeli saldırı giderek ideolojik ve toplumsal bir cinneti her isteyenin her zaman tekrarlayabileceği bir adet haline getirme eğilimini güçlendiriyor. Prof. Atilla Yayla’nın konuşmasını dikkatle dinledim, Mustafa Kemal’den tek kelime söz etmedi, tarihi kişiliğini, yaptıklarını, düşüncelerini gündeme getirip eleştirmedi. Ayrıca benim bildiğim Kemalistler her zaman “Mustafa Kemal’in yaptıklarını eleştirmek ile ona hakaret etmek ayrı şeylerdir, biz hakarete karşı çıkıyoruz” diyorlar ki, ben de aynı kanaatteyim.
Yayla’nın üzerinde durduğu konu “AB süreci ile medeniyet” kavramı arasındaki ilişkilerin analizini yaparken Mustafa Kemal’in ölümünden sonra formüle edilmiş bulunan Kemalist ideolojinin, “medenileştirici bir rol oynamadığı”nı belirtmekti. Şunları söyledi: “AB, bir süre sonra ‘Neden her yerde Mustafa Kemal’in fotoğrafları var?’ diye soracak. Çünkü AB, tek adam dönemini benimsemiyor. Geniş tabanlı bir anlayışı savunuyor. Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir. ‘Kemalizm olmasaydı Türkiye medeniyetleşemezdi’ deniliyor. Bir kere Ortaçağ tarihi İslam dünyasını değil Avrupa’yı ilgilendirir. Avrupa’da da son zamanlarda Ortaçağ’ın ‘karanlık bir çağ’ olmadığı yönünde ciddi araştırmalar yayınlanıyor. Cumhuriyet dönemini bir bütün olarak düşünemezsiniz. Çünkü bu soyut bir öznedir. Soyut özneyi yüceltmek anlamsız. 1925-1945 ile 1950 ve sonrasını aynı değerlendiremezsiniz. Bu dönemler birbirinin panzehiridir. İlk dönemde sınırlanamaz siyaset varken muhalefet, ifade özgürlüğü gibi durumlar yoktu. Nitekim 1930’da İzmir’de Serbest Fırka’nın başına gelenleri biliyorsunuz. Kemalizm’le ilgili tezime karşı bir tez bekliyorum. Ama umutlu değilim. Önemli olan bunun tartışılmasıdır. Ancak kavga ortamı doğmasın. Kemalizm medeniyeti, çözücü bir süreçtir”.
Prof. Yayla, bu düşüncelerini “Medeniyet için gerekli unsurlar” çerçevesinde savundu. Tezine göre medeniyet için gerekli unsurlar şunlardır: 1) Hukuki tanıma göre özel mülkiyetin olması; 2) İşbölümü ve uzmanlaşma; 3) Serbest mübadele. Sözleşme serbestisi ve bunun kültür, ahlak ve hukukla temellendirilmesi; 4) Sınırlı ve kurallarına bağlı bir siyasi yapı. Bunun için de ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ve hukuka bağlı yönetim gerekmektedir. ‘Hukuk’ derken, evrensel hukuk kurallarını kastediyorum. Yani yönetilenler gibi yönetenler de aynı kurallara bağlı olmalı ve elbette siyasi suçlar olmamalı.
Yayla, bu kriterlerden hareketle 1950 öncesi “tek parti yönetimi”ni analiz edip, bu dönemin “medenileştirici olmadığı”nı, AB süreciyle bunun ve buna dayalı zihniyetin değişmek zorunda kalacağını söyledi. Bu düşüncelerin nasıl Mustafa Kemal’e hakaret olarak değerlendirildikleri ayrı bir konu. Ancak zaten amaç “bağcı dövmek”ti ki, buradaki bağcı da AKP idi. Oysa paneli yöneten Zekeriya Akçam, hemen müdahale etti ve “Yayla’nın görüşleri kendisini bağlar, AKP’nin görüşleri değildir.” diyerek hemen tashih etti. İl Başkanı ve diğer yetkililer de tedirginliklerini belirttiler. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, bu kadarcık düşünce açıklamak bile fermanınızın imzalanmasına yetiyor.
Atilla Yayla ülkemizin değerli bilim adamları ve entelektüellerinden biridir. Aynı zamanda velud bir yazardır, birçok noktada rezervim olsa da bir avuç arkadaşıyla ‘liberal düşünce’nin belli bir seviyede temsil edilip anlaşılması için muazzam bir gayret göstermektedir. Medyada kendisine karşı veya kendisi üzerinden başlatılan bu utanç verici kampanyayı hiçbir şekilde hak etmiyor.
Zaman, 22.11.2006
|