Geçen yıl Avrupa Birliği (AB) Anayasası’nın Fransa ve Hollanda’da halkoyuna sunularak reddedilmesi sonrasında Avrupa’da oluşan olumsuz havanın, Türkiye’nin AB ile bütünleşme sürecini olumsuz etkileyeceğini tahmin etmek çok da zor değildi. AB’nin daha fazla genişlemesine, özellikle de Türkiye’nin AB üyesi olmasına karşı bir ‘tepki cephesi’ oluştu Avrupa’da.
Türkiye’de de, bir yandan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin işi oluruna bırakması, diğer yandan Türkiye’yi AKP iktidarından ve “dış güçlerin tehdidinden” kurtarma iddiasındaki kesimin AB karşıtlığını körüklemesi AB sürecini köstekledi. AB ile bütünleşmeye karşı oluşturulan ‘tepki cephesi’ daha da genişledi. Mukaddesatçı ve milliyetçi sağdan devrimci sola kadar uzanan geniş bir yelpazede AKP’ye muhalefetle AB’ye muhalefet örtüşmeye başladı.
Kopar ve kurtul
Avrupa’daki ve Türkiye’deki ‘tepki cepheleri’nin taktikleri benzeşiyor. Avrupa’da ve Türkiye’de bu tepki cephelerini oluşturanların gayet iyi bildiği gibi, Türkiye’nin AB sürecini kesintiye uğratacak bir kopma noktasına gelinmesi halinde bu (1) İlk anda geniş bir kesimde rahatlama yaratacak ve (2) Böyle bir kopmadan sonra sürecin yeniden başlatılması çok zor olacak. O halde onlar için ortak bir hedef var: Ne yapıp edip Türkiye’nin AB sürecinin kesintiye uğramasını sağlamak.
Gerek Avrupa’da gerek Türkiye’de böyle bir kopmanın karşılıklı maliyeti konusunda fikir sahibi olan kişiler de var kuşkusuz. Onların da etkisiyle, AB Konseyi’nin ve Avrupa liderlerinin aralık ayındaki AB Zirvesi’nde Türkiye ile ilişkileri kopma noktasına getirmeme konusunda bir çaba göstermesi beklenebilir.
Ancak AB Zirvesi’nden çıkabilecek en olumlu kararın bile ‘tepki cephesi’nin rüzgârını çalması ve etkisini azaltması pek mümkün görünmüyor. Türkiye’deki ‘tepki cephesi’nin TV ekranlarından internet sayfalarına kadar her tarafı kaplamaya başladığı bir ortamda, AB ile bağları koparmanın getireceği “rahatlamayı” anlatmak AB sürecini sürdürmenin yararlarını anlatmaktan daha kolay olacak gibi geliyor bana.
Büyük kandırmaca
Türkiye’nin AB ile bütünleşme hedefinden vazgeçerek kendi yoluna gitmesinin çok daha iyi olacağını ileri sürenlerin Türkiye’ye nasıl bir alternatif önerdiğini fazla sorgulamıyor ‘tepki cephesi’ne destek verenler. “Canım şu AB’den bir kopalım, her şey daha iyiye gidecek nasılsa” havası hâkim sanki. Türkiye’nin tekrar bağımsız karar verme özgürlüğüne kavuşup AB’nin istediğini değil ülkemiz için, halkımız için iyi olanı yapacağı varsayılıyor.
Aslında büyük bir kandırmaca bu. Türkiye’nin bugün dünyada ilgi gören ve hem sermaye hem de ilgi çeken bir ülke haline gelmesinde AB sürecinin çok önemli bir katkısı oldu. Türkiye, Batı standartlarına uyum sağlama yolunda attığı adımlarla kendine bir yer yaptı. Ben, Türkiye’nin kendi stratejik seçeneklerini belirlemesi gerektiğini öteden beri savunan biriyim ama bu, AB sürecinin kesintiye uğraması halinde Türkiye için çok daha tehlikeli bir sürecin başlayacağını görmemi engellemiyor.
Milliyet, 20.11.2006
|