Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi 13. Psikiyatri Kliniği Şefi Doç. Dr. Kemal Sayar, ‘’umut seferberliği’’ önerdi. Doç. Dr. Sayar, yaptığı açıklamada, gerek hastahanede gerekse muayenehanede dinlediği hastaların yaşadıkları hikâyelerin çoğunun, ‘’adeta gazetelerin 3. sayfasından bir demet’’ gibi olduğunu belirtti.
Genç insanların yattığı klinikte, toplumun en diptekilerinin öykülerini dinlediğini, sadece dinlemekle kalmayıp onların trajedisinin bazen ruhunda çöreklenip kaldığını anlatan Doç. Dr. Sayar, şöyle devam etti: “Mülksüzlerin hikâyeleri, kurbanlığın en koyu kıvamlı kanından yazılıyordu. ‘Çürüyen bir şeyler var krallığımızda’ diye fısıldayan bir sesle, sessizliğin sesiyle... Yalnız psikiyatri kliniklerinde, karakollarda, yetiştirme yurtlarında, cezaevlerinde işitilen bir sesle. Onları, o gençleri dinlemek benim için bu ülkeye dokunmak demektir. Bu ülkede televizyon dizilerinden, şarkı kliplerinden, gelgeç şöhretlerden ötede başka bir hayat vardır. Bazen hüzünlü bitişler, bazen ümitli başlangıçlar, bazen de taşkın bir neşe gizleyen hikâyeler.’’
HUZURSUZ GENÇLİK
Sayar, bu gençlerden, İstanbul’un yoksul mahallelerinde büsbütün huzursuz bir yeni neslin yetişmekte olduğunu öğrendiğini ifade ederek, şunları söyledi: ‘’Hap kullanan, kendisini kesen, okula gitmek istemeyen, kısa yoldan hayata atılmak isteyen ve hayatla ilgili içinde bol kazanç ve iktidarın olduğu kocaman düşler kuran gençler. Kenarından bitişmeye çalıştığı topluma karşı hınç duygularıyla dolu, babalarının yoksulluğundan duydukları öfkeyi, bir ateş gibi içlerinde gezdiren çocuklar. ‘Beni kimse sevmeyecek’ korkusuyla her yere saldıran; her insandan, her topluluktan bir sevgi kırıntısı devşirmeye çalışan, yoksulluğun yırttığı ailelerin ele avuca sığmaz oğlan ve kızları.’’
Toplumsal seferberlik öneren Doç. Dr. Sayar, şöyle devam etti: ‘’Kanaat önderi sayılan kişilerin, medya şöhretlerinin, cemiyet sayfası gediklilerinin, kendilerini görünür kılan isimsiz kalabalığa ödemeleri gereken bir borç olduğunu düşünüyorum. Gençlerin olduğu her yere gitmeli, onları hapların koynundan almak için çaba harcamalı, ellerindeki jiletleri çekip almalı, onlara umut dolu mesajlar ulaştırmalılar. Devlet denen o büyük organizma, ‘gençleri hayattan soğutmak’ cürümüne karşı tetikte olmalı.’’ Doç. Dr. Sayar, toplumca bir umut seferberliğine ihtiyaç olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ‘’Korku tacirleri yine işbaşında, durmadan korku ve kasvet havası yayıyorlar ortalığa. İstanbul’un ve diğer büyük şehirlerin ümitsizlikle zehirlenmiş yeni çocuklarına söyleyecek bir sözümüz, onlarla paylaşacak bir düşümüz olmalı. Diğerini görmezden gelerek, onun ıstırabını yok sayarak, daracık evine istinat duvarlarıyla saldırarak var olamayız. Eğlendiğimiz, yiyip içtiğimiz mekânlar, bindiğimiz arabalar, takındığımız mücevherler bizi soylu kılmaz. Soyluluk ötekini işitebilmekten yapılma bir mücevherdir. Soylular, kalplerini bir mücevher gibi taşıyan ve kalpleriyle düşünen insanlardır. Bu ülkenin en soylu insanları, diğerlerinin acısını en çok içinde hissedenlerdir.’’
‘Topluluk’ ruhun ihtiyacı
Ruhun en güçlü ihtiyaçlarından birisinin bir topluluk ihtiyacı olduğunu kaydeden Doç. Dr. Sayar, ‘’Ruh bağlanmak için can atar; farklı kişilikler, yakınlık ve biriciklik için can atar. Ruhun aradığı yekparelik ve benzerlik değil toplumda zaten var olan renklilik ve çeşitliliktir’’ dedi.
‘’Ruh, bir kelebek gibi hangi çiçeklerle buluşup hangi renkle baştan çıkacağını seçmek ister’’ diyen Doç. Dr. Sayar, ‘’Hayata maruz kalmak hepimiz için bir tehdit ve bir fırsattır. Çok incinebilir olduğumuzu hissettiğimiz anlar, hayatta yeni bir role geçebileceğimiz fırsat anlarıdır da. Çocuk en savunmasız göründüğü anlardan bir kuvvet duygusuyla sıyrılabilir’’ diye konuştu.
|