Modern dünyanın hayata getirdiği farklılıklar belli ölçüde günlük hayatın işleyişini kolaylaştırırken, insan kavramında da ciddî bir bozulmaya yol açtı. Son zamanlarda hayatın niçin yaşandığından çok nasıl yaşandığına odaklanan bir hayat anlayışı hâkim olmaya başladı. Bu hal hayatı şekillendiren pek çok kavramın muhtevasını boşalttığı gibi dinî muhtevalı kavramların da anlam olarak iyice bozulduğunu gözlüyoruz.
Bu hal varlığın Rabbimizi tanımamızın önünde bir perde oluşunu daha da belirginleştiriyor. Bu hal varlığın anlamını değiştirdiği gibi, insan tanımını da değiştiriyor. Bu perdeler ortasında belki en çok zarar gören kavram, insan kavramı. İnsan tanım olarak aslından uzaklaştıkça hayatın ona yönelik olan anlam boyutu da iyice dejenere oluyor. Mutlak güzelliğin yansıma merkezi olması beklenen insan maddî alana yönelen ve sadece bu alan içinde algılanan tanımı ile anlamın açığa çıkma zemini olmak şöyle dursun, belirgin olan mânâları da gölgeleyen bir hal alıyor.
Aslı ruhlar âlemi ile irtibatını hep koruyan insan ruhu bu tablo içinde ciddî bir yabancılaşma, anlamından uzaklık ve gurbette oluşun sıkıntısını yaşıyor. Çünkü bir zamanlar elest meclisinde Kâinat Sultanı’na muhatap olmuş ve sonsuz güzelliği Rab olarak kabul etmiş bir idrak, maddî âlemin kısır kalıplarına, gölgeleyici yapısına razı olamıyor. Dünyada hiçbir şekilde doymayan ve tatmin olamayan ruhlar, ebede ve ebedî bir âleme namzet olduğunun işaretlerini ortaya koyuyor. Bu yüzden olsa gerek dünyanın doyurduğu ya da madde ile tatmin olmuş hiçbir insan yok.
Ancak insanlık, çılgın bir yaklaşım ile, madde tatmin etmedikçe, daha fazla maddeye yönelerek bir çözüm arayışı içine girebiliyor. Bu sonu gelmez yol, çözüm yerine daha fazla çözümsüzlüğe sürüklüyor ve ciddî bir kısır döngü oluşuyor. Bu hal, asrın belki en ciddî buhranlarından biri olarak önümüze çıkıyor. Hayata ve benliğe doğru bir tanım getiremeyen insanlık Rabb’ini de doğru tanımlayamıyor ve bütün işleyiş asıl anlamından uzaklaşmak, Kâinat Sultanı’nın sonsuz isimlerini gölgelemekle hiçlik ve anlamsızlık noktasına getiriliyor. Bu aslında milyarlarca yıldır hazırlanan kâinat tablosuna muhatap olan bir fert olarak tanımlanan insan için akıl almaz bir cinayet ve tarifi imkânsız bir kıymet bilmezlik.
Bu şartlar ortasında insanoğlu hayatı yeniden tanımlamak ve gözden geçirmek durumunda. Dinî kavramların bile maddî muhtevayla ve sadece eşyanın katı boyutu ile tanımlanan yönündeki anlamlarla doldurulduğu bir hayatta her şeyin aslından uzaklaşması ve anlamsızlaşması süreci kaçınılmaz bir son. Bu ise bir ferdin başına gelebilecek en büyük felâket. Ölüm sadece fizikî bedene yönelik bir tehdit iken bu insanın anlamına ve sonsuzluğa namzet boyutuna yönelik bir tehdittir.
Özellikle Ramazan ikliminin etkilerini hâlâ ruhlarımızda hissettiğimiz şu günlerde mânâ-yı harfî ile şekillenmiş bir kavramlar dünyasına ve hayat algısına çok ciddî bir ihtiyaç var. Bu aslında tüm insanlığı ilgilendiren ve ciddî bir dünya seferberliği yaklaşımı ile ele alınması gereken bir problem. Çünkü direkt hayatın özünü ve anlamını ilgilendiriyor ve bu hayat tüm insanlık tarafından yaşanıyor. Kâinat Sultanı’nın bu âleme yüklediği anlamlara ise herkes muhatap ve herkesin anlamlı olabilmesi, hayatı anlamlandırabilmesi için aynı yaklaşıma ihtiyacı var.
Şu an çok ciddî bir öze dönüş ve varlığı gerçek anlamı ile algılayış sürecine girilmeli. Bu hem ferdî hayatımız hem de sosyal hayat, en azından yeryüzündeki hayat için çok önemli. Ölümümüzün ne zaman olduğunu ve kıyametin ne zaman kopacağını bilmiyoruz. Bu sebeple ne kadar zamanımız olduğunun da farkında değiliz. Bu sebeple çok acele etmemiz gerekiyor olabilir. Bu psikolojiyi belki en çok depremle ilgili tedbirlerin planlandığı zamanlarda hissettik. Belirsizlik içinde ortaya çıkan tehdit insana ciddî endişeler ve gerilimler yaşatıyor. Bu halin tek çözümü varlığın aslı ve Yaratıcısı ile irtibat içinde algılanması ve tanımlanması.
Ozon tabakası, sera etkisi, tabiî kaynakların kuruması gibi dünyayı tehdit eden unsurların ciddî şekilde gündemde tutulduğu şu zeminde ciddî şekilde gündeme taşınması gereken konulardan biri de insanlığın anlamından uzaklaşması, maddî âlemin bütün anlamını yitirmesi. Bütün bunlardan sonra aslını ve arka planı iyice örten kalın bir perde ile yüz yüze yaşanan hayat. Sonsuz bir güzelliğin varlıklar şeklinde ifade edildiği ve o güzelliğe gayr konumunda muhatap olarak yaratılan insanın bu tablo içinde yüz yüze bulunduğu vahameti âcilen görmemiz ve tüm insanlığa göstermek için elimizden geleni yapmamız lâzım. Şefkat duygusunun oluşturduğu zeminde insanlık gerçekten büyük bir yangın içindeki evlât konumundadır. Özellikle diğer insanların hallerinden anlama egzersizi olan oruç ibadetinin ardından diğergamlık duyguları güçlenmişken insanlık için yapılması gerekenlerin bu boyutuna ciddiyetle yönelmemizin tam zamanı. Bu yangıdan kurtuluşumuzun birinci basamağı yangının farkına varmaktır. En önemli yolu ise varlığa ve benliğe mânâ-yı harfî ekseninde yeni tanımlar yükleyip, tüm varlık algısını bu kavramların zemininde yeniden ve Kur’ân ışığında şekillendirmektir. Bu yaklaşım küresel Saadet Asrının da çok ciddî bir duâsı olacaktır.
|