Gazetelerde 17 Ekim 2006 tarihli bir haber… Birlikte okuyalım:
“İngiliz hükümetinin Irak’a asker göndererek yanlış yaptığını ima eden İngiltere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sir Richard Dannatt, politik yelpazenin her kanadından, muhalefet partileri dahil ağır şekilde eleştiri aldı.
“İngiliz siyasetinin önde gelen isimleri, Genelkurmay Başkanı’nın hükümetin politikalarını kamuoyu önünde eleştirmesini –bu görüşlere katılsalar dahi– anayasa ihlali olarak nitelediler ve tekrar etmesi durumunda general hakkında yasal işlem yapılması gerektiğini savundular.
“BBC’ye konuşan eski İçişleri Bakanı David Blunkett, ‘Sanırım bundan ders çıkarılacak. Bizde askerin karar alma mekanizmalarında yer alması diye bir olay yoktur’ dedi…”
Birkaç gün öncesi…
Tarih 14 Ekim 2006…
Gazetelerde diğer bir haber…
DYP lideri Mehmet Ağar’ın, “Benim dönemimde asker konuşamaz. Asker konuşuyorsa hükümet yok demektir” demesine Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’tan şu yanıt geldi:
“Ben Türkiye’nin geleceği, rejimin laik yapısıyla ilgili olarak konuştum… Bu başlıklar hakkında konuşmanın siyasetle bir ilgisi yok O zat iktidar da olsa biz bunları konuşuruz…”
Böylece Türkiye, Büyükanıt’ın ağızından Türkiye’nin geleceğinin siyasi bir mesele olmadığını, siyasetçinin işi olmadığını öğreniyordu…
Nitekim Ağar’ın “Ha babam dağda silah sesleri olacağına, düz ovada siyaset yapsınlar” sözlerine de yanıt vermekten geri kalmıyordu Genelkurmay Başkanı. “Bu bir genel af çağrısıdır. Bunu şiddetle kınıyorum” diyor ve ekliyordu: Ağar, “anaların feryatlarını duyduğunu söylüyor. Herhalde ‘cumartesi anaları’nın feryatlarını kastediyor...”
Bir yanda asker kendisine verilen görevle ilgili küçük bir yorum yapmaya kalkıyor, tüm siyasi aktörler bir araya gelerek askere yerini gösteriyor, tekrarı halinde sorumlunun görevden alınacağını hatırlatıyorlar…
Diğer yanda hükümeti ve muhalefetiyle siyasetçi konuşuyor, asker yanıt yetiştiriyor… İcraat yapılıyor, asker eleştiri yetiştiriyor. Siyasi karar alınmaya kalkılıyor, asker hüküm yetiştiriyor. Siyasi öneri ileri sürülüyor, asker yanlışını, doğrusunu tespit etmeye soyunuyor…
Nitekim Türkiye’de Genelkurmay Başkanı, bir siyasetçinin, Ağar’ın “Ha babam dağda silah sesleri olacağına, düz ovada siyaset yapsınlar” sözlerine “Bu genel af çağrısıdır. Karşıyız, olmaz” diyebiliyor.
Ve her ne hikmetse askere göre bu siyaset dışı…
Ama gerçekte siyasetin daniskası…
Diyelim ki Ağar ya da bir başkası Güneydoğu sorununu çözmek için tedbirlerin arasına genel affı koydu.
Bu bal gibi siyasi bir karar ve siyasi bir adımdır.
Buna yetkisi olan siyasetçinin, bu yetkiyi kullanmaktan dolayı taşıdığı kurumsal, politik ve hukuki sorumluluk vardır…
Peki o zaman askere ne oluyor?
Genel af ya da başka bir öneriyi kınama, beğenmeme hakkını nereden kendisinde buluyor?
Kimi şehit analarının “vatan sağ olsun diyemiyorum” şeklindeki sözleri için “bir ananın feryadını, gözyaşını anlamayanlar siyasette duramazlar” diyen, siyasetçiye, bir asker, “herhalde cumartesi anaları’nın, (yani PKK’lı militanların) feryatlarını kastediyor” deme cesaretini nereden buluyor?
Üstelik bu söz gerek içeriği gerek düzeyi itibariyle kötü siyasetin dik alası değil midir?
Eğer Genelkurmay Başkanı bunları doğal kabul ediyor, bu toplum onu onaylıyorsa, kimse bir daha demokrasiden söz etmeye kalkmasın…
Demokrasi, anlaşılan Batı’nın öte yakasında yaşamaya devam edecek…
Yeni Şafak, 18.10.2006
|