Risâle-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi tarafından düzenlenen “Pazar Seminerleri”nin bu haftaki konuğu “Risâle-i Nur’da Edebiyat” konusu ile edebiyatçı Dr. Muammer Gürbüz idi. Enstitüsü seminer salonunda düzenlen seminerde Risâle-i Nur’un üslubuna değinen Gürbüz, “Risâle-i Nur da müstesna bir belâgat, icaz, nazirsiz cazip ve orijinal bir üslûp vardır. Bediüzzaman zatına mahsus bir üsluba sahiptir” dedi.
Eserlerin bazı yerlerinde edebiyat kurallarına pek uygun düşmemiş zannedilen bir noktaya rastlanırsa orada gayet ince bir nükte, bir ima, ince bir mânâ veya bir hikmet olduğuna dikkat çeken Gürbüz, “O inceliği alimler birden fark edememişlerdir. Bediüzzaman’ın eserlerindeki hususiyet ve incelikleri, Risâle-i Nurlarla fazla meşgul olmayanlar bu duruma birden intikal edemezler” şeklinde konuştu.
Risâlelerdeki temsili hikâyelerde iki ayrı temel kültürel özün mukayeseleri yapıldığını belirten Gürbüz, “İman ve küfür dediğimiz bu çatışmalar bazı sembollerle ortaya konulmaktadır. Sağdaki yol, soldaki yol, Hikmet-i Kur’ân’iye , hikmet-i felsefe, felsefe tilmizi, Kuran şakirdi gibi. Hikâyelerde tümüyle iman yolcusu mutlu sona ulaşırken; küfür yolunu tercih edenler hep hüsrana uğramışlardır. Bu iki öz kavramın şahısları da temsil ettikleri felsefeye göre isimlendirilirler. Bahtiyar nefer, bedbaht nefer, acemi nefisperver, aklı başında olan vb” dedi.
RİSÂLE-İ NUR KUR’ÂN’DAN
SÜZÜLEN MÂNÂLARI İHTİVA EDİYOR
Dr. Muammer Gürbüz seminerde şunları söyledi:
“Risâle-i Nur’un en önemli anlatım şekillerinden birisi tahkiye metodudur. Bediüzzaman, anlatacağı bir imanı meseleyi duruma göre bir hikâye anlatarak asıl meselelere intikal eder. Tahkiye ettikten sonra hikâyede geçen meselelerle hakikatteki meseleleri mukayese eder. Sonra da birleştirerek sorulan sorulara veya akla gelen şüphelere mantıklı cevaplar vererek problemleri ortadan kaldırır, kişiyi ikna eder. Bediüzzaman diyalog metodunu da bolca kullanır.
“Bediüzzaman tüm eserlerinde samîmî cesaretli ve muhatabına zaman ve zemine göre gayet iyi ayarlanmış bir üslûp tarzı kullanmıştır. Çocukla çocuk olmuş hasta ile iç içe olmuş, zalimlere karşıda cesaretini hiçbir zaman yitirmeyen, korkusuzca bir üslûp kullanmıştır. Yani belâgatı (mukteza-yı hale mutabakat) düstur edinmiştir.
“Risâle-i Nur Kur’ân’dan süzülen mânâları ifade ettiği ve kaynak olarak sadece Kur’ân-ı Kerim’i ölçü aldığı için Kur’ân üslûbuna yakın bir dil kullanılmıştır. Bediüzzaman kimi eserlerini Arapça telif ederken kimilerini Türkçe telif etmiştir. Dinsizlik cereyanına karşı özellikle Anadolu insanını korumak ve imanını kurtarmak için insanların anlayışına göre düzenlenmiştir.
“Son senelerde risâlelerin dilinin sadeleştirilmesi gibi sunî bir gündemle insanların kafaları karıştırılmak istenmiştir. Kesin ve katî olarak söyleyebiliriz ki; Risâlelerin dili hiçbir zaman sadeleştirilemez ve bozulamaz. Bu gibi düşüncelerde art niyet vardır. Risâlelerde kullanılan dil Türkçeye hizmet etmiş, kuşaklar arasında köprü kurmuştur.”
|