Türkiye’nin bir süredir “merakla” beklediği konuşma nihayet yapıldı. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Harp Akademileri’nde beklendiği gibi “irtica, bölücülük ve TSK’nın siyasi rolü” üçlüsüne değindi.
Ancak yapılan ilk değerlendirmeler konuşmanın içeriğinin beklendiği kadar sert olmadığını vurguluyordu. Bu değerlendirmelere göre Org. Büyükanıt hükümete açık bir eleştiride bulunmamış, siyasete doğrudan müdahale anlamına gelen vurgular yapmamıştı.
Silahlı Kuvvetler’in siyasetin bu denli merkezinde olduğu sistem ve kültürde askere ve siyasete ilişkin her şey “görece”dir.
Nitekim askerin yaptığı eski çıkışlara, kimi orgenerallerin yaptığı diğer konuşmalara göre Org. Büyükanıt’ın konuşması alt perdeden gelebilir. Ya da beklendiği, korkulduğu kadar sert olmayabilir... Veya kimi kesimler, kimi kurumlar örneğin hükümet, Meclis doğrudan hedeflenmedikleri için bu konuşmayı sıradanlaştırabilirler... Bazı yorumcular Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TESEV Güvenlik Almanağı örneğinde olduğu gibi) kendisine yönelik eleştirilere yanıt verdiğini ve temel meselelere bakışını açıkladığını ifade ederek bu konuşmayı doğallaştırabilirler...
Biz, böyle düşünmüyoruz...
Tersine...
Bu konuşamalar aslında bir üçgen oluşturmaktadır.
Üçgenin bir köşesinde altı kuvvetle çizilen Atatürk İlke ve Inkilapları anlamında sahip çıkılması gereken “devrim” fikri vardır. Diğer köşede bu ilkelere karşı tutum, durum ve politikalar anlamında mücadele edilmesi gereken “karşı-devrim” fikri bulunmaktadır. Üçüncü köşede, verilecek mücadelenin temel aracı olarak “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasi rolü” yer almaktadır.
Asker her üç konuda da vurgusunu ve vurgunun şiddetini arttırmıştır.
Devrim fikri bir süreklilik, daha doğrusu yeni bir seferberlik mantığı üzerine oturtulmakta, gerekirse laiklik için için özgürlüklerden fedakarlıkta bulunmayı da içeren topyekün bir mücadele olarak tanımlanmaktadır.
Karşı devrim fikri ise piyasada en arkaik laikçi görüşe referans yapmakta, 1950 sonrası çok partili hayatın bir eleştirisi üzerine oturmakta, örneğin yıllar sonra Türkçe ezanın kaldırılması bu çerçevede telaffuz edilmekte, daha doğrusu gündeme getirilmektedir.
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasi rolü”ne yeniden ivme kazandırılmak istenmekte, adeta bu rolün kaybedilen parçaları geri alınmaya çalışılmaktadır. Gerek Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un gerek Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yeni görevlerine geldikten sonra yaptıkları tüm konuşmalarda bu meselesinin altını çizmeleri, Silahlı Kuvvetler’e, daha doğrusu Silahlı Kuvvetler’in siyasi rolüne yönelik, AB’den sivil kurumlara, Hollanda Genelkurmayı’ndan iç muhalefe kadar tüm eleştirilere yanıt vermeye gayret etmeleri bir anlamda ordunun yaşanan değişim sürecine aktif direnci olarak tanımlanabilir.
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın Harp Akademileri’nde yaptığı konuşma özellikle bu açıdan önemlidir, daha doğrusu “asker-siyaset vurgusu”nun yeniden tesisi üzerine kurulmuştur.
Üslup ne denli makul olursa olsun, asker ne denli siyaset dışında olduğunu ya da faaliyetlerinin siyasi olarak nitelenemeyeceğini söylerse söylesin şu gerçek çıplaktır:
Son üç yıldır yaşanan demokratikleşme sürecinde askerin siyasi rolünün yasal olarak sınırlandırılması, ordunun siyasi rolüne yönelik eleştiriler, bugün komuta kademesi tarafından bertaraf edilmesi gereken temel hedef olarak tespit edilmiştir.
Yeni Şafak, 3.10.2006
|