Ramazan ayında doğmuştu. Annesi sevinçliydi. Böyle mübarek ve bereketli bir ayda hayırla yetiştirmek istediği bir evlâdı doğurduğu için çok mutluydu. Anne ve baba, fazla düşünmeden çocuklarının adını verdiler: Ramazan
Baba, oruç ağzıyla “oğlum” deme tadını almıştı. Anne ise, sütünü verirken bile bereket ayının mânâsını idrak etmenin huzuru ile dolmuştu.
Ramazan, büyüdükçe kendini isimlendiren aya duyduğu ilgi ve yaşama arzusu, bir çok arkadaşından farklıydı. Her “Ramazan” ifadesi, onu büyülerdi. Sanki kendisine özel söyleniyormuş gibi.
Kendini fark ettiği ilk fırsatta, hayallerini ve duygularını; oruç tutmaya ve Ramazanı herkesten ayrıcalıklı karşılamaya çoktan hazırlamıştı. Ramazan ayının en önemli özelliğinin, Kur’ân’ın bu ayda inmesi olduğunu söylemişlerdi. Sevapların birden bine çıktığını öğrenmişti. Kur’ân’ı tez elden öğrenmeye bu duygularla gitmişti. Şimdi Kur’ân’ı okuyabiliyordu. Artık “Kur’ân ayı”nın farkını anlamıştı. Ruhunda uyandırdığı ibadet sevgisi, yaşı elverdiğinde oruçla daha da anlam kazanacaktı.
Annesi, ona bol bol Ramazan manileri söylerdi. Ramazan’ın hikmetlerini beraberce Risâle-i Nur’dan okurlardı. Rububiyet’in tecellîlerini, şükre vesîle oluşunu, şahsî ve sosyal hayatımıza faydalarını, sevapların bereketini, rızkın nimet değerini ve nefsi terbiye edici hususiyetlerini tane tane okuyarak hafızasına kazımıştı.
Oruç çağında, ilk sahurun heyecanını hiç unutmuyordu. Daha önceleri de anne babasına eşlik ederdi, ancak oruç tutma niyeti ve kararlılığı ile ilk defa yüzleşiyordu. Gerçekten çok heyecan vericiydi. Akşamdan gözüne uyku girmemişti. Uzun bir bekleyişten sonra nihayet daldığında rüyasında sahur zamanını kaçırdıklarını görmüştü. Uyandığında telâşla aniden fırlamıştı. Herkesi uyuyor görünce rahatlamış ve saate bakınca da rüyasının gerçek olmadığını fark etmişti. Sevinçle annesini uyandırmış ve sahur için mutfağa birlikte girmişlerdi.
Adını aldığı Ramazanı bizzat yaşamak, dünyasına sindirmek, ayrı bir mutluluktu. “Sahurda bereket vardır” hadisi ayrı bir anlam katmıştı onun isteklerine.
Babası ile camiye gitmeyi çoktan kafasına koymuştu. İlk denemeyi, daha oruca başlamadan yapmıştı. Daha önce babasına eşlik ederek, başına geçirdiği melek görünümlü beyaz takkesi ile teravihe gitmişti. Güven verici bir duygu yaşıyordu. İlkinde teravihin uzunluğuna alışmakta zorlanmıştı.
Şu an daha hazır hissediyordu kendini. İsmiyle bütünleştirmeye çalıştığı bu günlerin feyzini ruhunda hissederken, ona zihnen hazırlanmanın gerekliliğine de o kadar inanmıştı ki, şartlar el verse bu ayda başka bir iş yapmak istemiyordu.
Televizyonlardaki iftar ve sahur programları zaman zaman ilgisini çekerdi, onları izlerdi. Ayrıca Kur’ân’ını düzenli okurdu. Bir saat önceden annesine eşlik ederek, iftar hazırlıklarına destek verirdi.
Sofrada midenin bayramı, namazda kalbin ve ruhun bayramı, sonunda da gerçek bayrama hazırlıyordu kendini. Bayramlarda, büyüklerin ellerini öpmek, hayır duâlarını almak ve küçüklere şefkat etmek unutamadığı anlardı.
Ramazan sohbetleri, fakirlere yardım, komşuları gözetmek ve yakın çevresiyle beraber hasbihal etmek, Ramazanın unutulmaz hatıralarıydı.
Mânen temizlenirken, odaklanmanın zevki ve ibadet şuurunun huzuru ile her yıl kendi özel ayı olarak beynine kotladığı Ramazanı, Ramazan olarak yaşıyordu.
İnceliklerini, hikmetini, kutsiyetini ve terbiyesini kavradıkça Ramazanlaşıyordu. Ramazan kalitesinde Ramazan oluyordu.
“İyi ki Ramazan’da doğmuşum” diye şükrederdi. Mânevî doğumlarını Ramazanda yaşar ve bütün yıla bu havayı vermeye çalışırdı.
Ramazan, Ramazanı sevdikçe, mukâbil yansıma maddeyi nurlandırıyordu, mânâ ise Rıza dairesinde kariyerinin zirvesini idrak ediyordu.
|