Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Enstitü

Nurlu bir dünya

Dünyanın geleceğinde farklı medeniyetler buluşacaklar mı, yoksa çatışacaklar mı? Bu son dönemlerde geliştirilen farklı teoriler ile ortaya konuyor. Ancak sebep-sonuç bağlantıları ile ortaya konan hükümlerin ötesinde asıl hüküm sahibi ilâhî iradedir. İlâhî iradenin varlığı şekillendirişinde de tevhid esastır. Bu da bütünleşme ve birleşme şeklinde bir süreci netice veriyor.

Dünya yeni dönemde bir bütünleşme sürecine giriyor. Bir tohumun çatlaması gibi fıtrî bir süreç olan bu gelişmeye ekonomik ve siyasî güçlerle karşı koyabilmek mümkün değil. Bu dönemde bütünlüğü esas tutan ve tevhid anlayışına dayanan yeni bir medeniyet projesi daha belirgin bir ihtiyaç olarak önümüze çıkıyor. Bu medeniyetin temel yapı taşları Kur’ân merkezli semavi kaynaklarla şekillendirilmeli ve insanlığa madde ve ötesini aydınlatacak çözümler sunmalıdır. Bu yapı içerisinde san’atı, tiyatrosu, müziği ve edebiyatıyla ferdin iç âlemini vahye dayanan güzelliklerle zenginleştirecek bir model esas tutulmalıdır. Yani yeni medeniyetin temel yapı taşı Kur’ân’ın nuruyla aklı aydınlanmış ve hür olan, vicdanı o nur ile ışıklanan, irfan sahibi fert olacaktır. Bu aslında, temel bir insanlık projesidir.

Son dönemlerde iletişim becerileri, başarının sırları, etkili olma, kişisel gelişim gibi konularda pek çok eğitim programı düzenleniyor ve yayınlar yapılıyor. Bu tip konulara ilgi duyan ve eğitimini alan insanların sayısı günden güne artıyor. Bu da önümüzdeki dönemde insanların modern bir nefis terbiyesi aracı geliştirme çabası içine gireceklerine işaret ediyor. Bu anlamda tasavvufu günlük yaşantının bir parçası haline getiren ve modern dünyada Asr-ı Saadet ölçülerini yaşama modeli olan Risâle-i Nur çok önemli bir kaynak olarak önümüze çıkıyor.

İnsanlığın gelişim seyri içinde ortaya çıkan farklı kültür ve medeniyetler varlık âlemini kendi iç dünyalarını şekillendiren değer yargıları çerçevesinde, yani ayinelerinin rengine ve özelliğine göre anlamlandırmaktadırlar. Bu noktadan bakıldığında ferdin varlık âleminin içinde şekillenen doğrular hiç bir zaman mutlak doğruyu ifade etmeyecektir. Yani zaman ve mekânın sınırlılığı ve her yönü ile izafi olan varlık âleminde hiç kimse mutlak doğruyu, her şeyin gerçek hakikatini bulduğu iddiasında olamayacak ve doğrular varlık gereği hep izafî olacaktır. Yani her hüküm elde bulunan veriler ve doğruya götürdüğüne inanılan yollar çerçevesinde doğru olduğuna inanılan konumda kalacaktır. Mutlak doğruya ulaşabilecek güç insanlarda olmadığına göre, “Her meslek sahibinin başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: ‘mesleğim haktır,’ yahut ‘daha güzeldir’ diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını ve çirkinliğini ima eden ‘Hak yalnız benim mesleğimdir’ veyahut ‘Güzel benim meşrebimdir’ diyemez olan insaf düsturu” herkesçe rehber edinilmelidir. İşin hakikatinde bu dünya ve insanın özellikleri mutlak doğruyu bulmanın rahatlığını yaşatacak özellikler barındırmamaktadır. Elde olan tek şey ihlâs ve samimiyet, doğru olduğuna inandığını bulana kadar aramak, bulduktan sonra da bu doğruları anlayıp anlatmaya çalışmak olmalıdır. Biz, Nur talebeleri Üstadımızdan aldığımız bu dersle, doğru olduğuna inandığımız ve bu inancımıza pek çok dayanak bulduğumuz Risâle-i Nur Külliyatını anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Bu dâvâ içinde yer alan herkesin, en azından çoğunluğun inancı, bu külliyatın geçmişin birikimini Kur’ân ve sünnet ışığında toparlayıp asrın ihtiyaçlarına uygun hâle getiren bir kaynak kitap olduğudur. Bu yönüyle bir muktesebatın sonucu ortaya çıkmış eser külliyatı olmanın ötesinde bir anlam taşıdığına inanıyoruz.

Unutmamak gerekir ki, Yunan ve Roma medeniyetlerinin günümüze uzanan Batı medeniyeti tarzındaki varlık algıları artık kökten sarsılmış, önemini iyice yitirme konumuna gelmiştir. Geçen yıl yapılan bir deneyde ışığın ortama daha girmeden çıktığının gözlenmesi sebep-sonuç ilişkilerini iyice derinden sarsmış ve sonucun sebepten önce gelebileceğine kadar uzanan farklı bir varlık âlemi tablosu ortaya koymuştur. Bu açıdan bakıldığında bir şeyin olabilirliğini veya olamazlığını ortaya koyarken çok dikkatli olunmalı ve hiç bir zaman direk hükümler verilmemelidir.

Günümüzün en temel problemlerinden biri belki de maddî âlemin yapı ve kuralları dışına çıkamayan düşünce sığlığıdır. Olurlar ve olmazlar şeklinde hükümler çok aceleci ve çok sınırlı verilerle çok net olarak ortaya konabilmektedir. Bu doğruluk konusundaki hassasiyetin zayıflamasının da bir yansıması olabilir. Oysa doğruluk, her insanın, özellikle de vahye dayanan din mensuplarının ve bilhassa Müslümanların hayatını şekillendiren kavramlar içinde en merkezi konumdaki değerler ve kavramlardan olmalıdır. Bu kâinatın ve insan hayatının en değerli meyvelerinden olmalıdır. Dolayısı ile olur ya da olmaz şeklinde bir hüküm ortaya koyarken çok ihtiyatlı davranmalı hiçbir ifade ve insanî hüküm mutlak olamayacağı için ifadelerimizde bir esneklik hep bulunmalıdır.

Risâle-i Nur’un, Kur’ân, Hazret-i Peygamber (a.s.m.), Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Azam (k.s.) gibi sönmez ve söndürülemez güneşlerden aldığı enerji ile bu asırda Kur’ân medeniyetini ihya edecek bir kaynak ve bu sağlam dayanaklarından dolayı sönmez ve söndürülemez olduğuna inanıyoruz.

Külliyattan aldığımız enerji ile bu inancımızda en ufak bir şüphe taşımıyoruz.

Külliyat ile günümüz insanının ihtiyaçları doğrultusunda Mantık, Belâgat, Usûl ve Kelâm gibi ilimlerin yanında pek çok fen ilimlerinin hazmedilmiş ve süt şeklinde asrın insanlarına sunulmuş olduğunu düşünüyoruz. Bu yeni bir medeniyet projesi çerçevesinde Risâle-i Nur dil kalıpları, temel kavramları ve tüm insanlığı ilgilendiren tezleri ile sistematize edilmeli ve günümüz insanının algı ve anlayışına uygun şekilde sunulmalıdır.

Risâle-i Nur yeni dünya düzeninde birleştirici bir çimento olmak ve oluşacak Kur’ân medeniyetinin dili olmak istidadındadır. Bu anlamda üzerinde ciddî çalışmalar yapılmalı, şerh ve izahları yanında içerdiği kavramlar ve anlamlar manzumesini sinema, tiyatro, müzik gibi günümüzün belâgat alanlarında da ortaya koymak için ciddî bir alt yapı oluşturulmalıdır.

29.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Nurlu bir dünya

  Ümmü Cemil

  Risâle-i Nur’da eğitimin kişisel gelişim boyutu - 1

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004