Prof. Dr. Ali Köse ile Doç. Dr. Talip Küçükcan'ın uzun süren araştırmanın ardından kaleme aldığı ''Deprem ve Din'', afetzedelerin anlatımıyla 17 Ağustos gecesinde yaşananları aktarıyor.
Kitap, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'ni yaşayan çadır kent sakinleri, özel çadırlarda kalanlar ve bölge esnafıyla yapılan görüşmeler ile kamu kurumu yetkilileri, sivil toplum örgütleri ve yerel basınla iletişim sonucunda yapılan araştırmanın sonuçlarını iletiyor. Eser, insanların tarih boyunca depremi ve afetleri algılayış biçimlerini de ele alıyor.
“KIYAMET GİBİYDİ”
Depremzedelerin afete ilişkin görüşlerinden alıntılar ve röportajların da yer aldığı kitaba göre, afetzedelerin 17 Ağustos gecesine ilişkin anlatımları şöyle:
''Deprem anında 'artık gittik' dedim. Dünyanın sonunun geldiğini ve kıyametin koptuğunu düşündüm. Kaçacak bir yer yoktu. Çocuklara, 'olduğunuz yerde kalın' demekten başka bir şey yapamadım.
''Hani 'kıyamet' denir ya, öyle bir manzara vardı. Herkes kendi derdine düşmüş, kimse diğerini tanımıyordu. Örneğin, bir kadın kendi çocuğu diye başkasının çocuğuna sarılıp almaya çalışıyordu. Delikanlı evladını kaybeden bir baba, bir başka gence sarılarak 'şükür kurtuldun oğlum' diye seviniyordu.''
''Tepkiler aşamalı oldu. Bir çok insan, depremin kıyamet olduğunu zannetti. Şaşkınlık içinde dünyanın sonunungeldiğini zannettiklerini söylüyorlar. Bu ilk şok ve ilk yaygın tepki... Şahsen benim aklıma kıyamet geldi ilk olarak... Arkadaşlarım da aynı şeyi düşünmüşler.''
|