Dünyanın herhangi bir yerinde bir terör gerçekleştirilirse hemen terör örgütlerinin isimleri gündeme taşınır, bunların birisinin esas aktör olduğu konusunda genel bir mutabakat oluşur. Şu anda da İngiltere’de önlenen terör eyleminin El-Kaide’nin eseri olduğu bu analizlerin ortak kanısı haline geliyor.
Bu bakış açısına göre sistem dışı davranan, motifleri çoğunlukla intikam ya da Batı aleyhtarlığı olan terör örgütleriyle dünyanın saygın devletleri karşı karşıyadır ve savaş bunlar arasında cereyan etmektedir. Yıllardır tüm dünyaya kök söktüren El-Kaide’nin izi bulunamamış, çağı değiştiren eylemleri yaptığına inanılan gizli servisler bunlara sızamamış, özellikle dünyayı yönettiği kabul edilen Yahudiler bile bunlarla başa çıkamamıştır. ‘Böbürlenme Padişahım, senden büyük Allah var’ sözünü doğrularcasına dünyanın efendilerini dize getiren, onları tüm dünyada savaşmaya mecbur eden, büyük ABD üniversitelerinden mezun olmamış, eğitimsiz insanların oluşturduğu hayalet örgütler pervasızca eylem yapmaktadır. Ne ulaşılan teknolojik düzey, ne de sistemin kullandığı büyük beyinler bu sıradan insanların sergilediği üstünlükle başa çıkamamaktadır. Teröristin yeni bir tarifi de şöyle yapılabilir: İmkansızı başaranlara terörist denir.
Hayatım boyunca anlatılan terörist hikayelerinden birine bile inanmadım. Bazı kişiler terör eylemleri yapıyordu ve bunları hep birlikte görüyorduk ama bu, sanıldığı gibi, sistem dışındaki sıradan insanların işi değildi. Terör sistemin kullandığı bir araçtı ve teröristin bunu bilip bilmemesinin bir önemi yoktu.
Başkalarının paylaşıp paylaşmadığına bakmadan terörü açıklamak konusunda bir model geliştirdim. Bana göre teröristin eylem yapma hakkı vardı ama iki konuyu onun yapmasına izin veremezdim. Birincisi kim olduğunu tanımlama hakkını elinden alıyordum. Kendisi komünist, faşist, dinci olduğunu söyleyebilirdi ama ben, yaptıklarının sonucuna bakarak, komünistin kapitalizme, faşistin komünizme, dindarın farklı bir amaca hizmet ettiğini söyleyebilirdim. Ne söylediğinin hiçbir anlamı ve önemi yoktu. Yaptıklarının yarattığı sonuca bakarak kim olduğuna karar vermek hakkı bana aitti. 12 Eylül öncesinde de Türkiye’de ne komünist ne de faşist bir tehlike olmadığını, darbeye giden yollara taşlar döşendiğini söylüyordum.
Bu tavrım genel bir yargımdan, olaylara bakış açımdan kaynaklanıyordu. Bana göre bir şeyin gerçek olması için akla uygun olması gerekirdi. Çok kullandığım bir sloganım vardı: ‘Bir şeyi gözümle görsem, kulağımla duysam, elimle dokunsam hatta dilimle tatsam, eğer akla aykırı ise gerçek saymam’ diyordum.
Bu bakış açısı beni olayları açıklamak konusunda farklı bir çizgiye götürüyor ve teröristi sistem dışı bir aktör olmaktan çıkarıp sistemin bir parçası haline getiriyor. Hemen sorular sormaya başlıyorum. ‘Irak’taki direnişçiler neden Şiilere saldırıyor da ABD’nin himaye ettiği, İsrail’le işbirliği içinde olduğuna inanılan Kürtlere dokunmuyor? Neden Irak’ta ölen ABD askerleri çorbanın tuzu düzeyindeyken hep Iraklılara saldırılıyor?’ diyorum. Sorunun cevabını siz verin.
Bu ve benzeri soruları sorup cevap ararsanız çok farklı bir dünyada yaşadığımızı görürsünüz. Üstelik şu sırada sorulacak o kadar çok soru var ki! Mesela geçmişte sizinle paylaştığım bir soruyu hatırlatayım: Öcalan herhangi bir örgütlenmesinin bulunmadığı, devlet himayesinin söz konusu olmadığı hatta hiç tanınmadığı Kenya’ya neden gitti? Siz olsanız gider miydiniz?
Bu açıdan baktığımda İngiltere’deki başarısız denilen terör eyleminin bu şekilde sonuçlanmasının planlandığı yani teşebbüs aşamasında kalmasının öngörüldüğünü düşünüyorum ve eğer teşhisim doğruysa yarım kalmış bir eylem söz konusu değil, aksine tamamlanmış bir operasyon karşısındayız.
Ekonomik açıdan fazla anlamlı bulmadığım borsa ve döviz kurlarına her terör eyleminden sonra mutlaka bakarım ve faydalı ip uçları bulurum.
Star, 12.8.2006
|