Bir: “Terörle kararlı mücadele etmek” ile “demokrat olmak” birbirine zıt kavramlar değil. Devleti, terör örgütünden ayıran da bu zaten; çağdaş devlet, kendini koruyabilecek reflekse sahip ve demokrat bir yapı olmak zorundadır.
İki:
Tarihe bakıldığında, Toroğlu’nun söylediğinin tersine, sorunların kökeninde “Kodum mu oturturum” zihniyetini de bulmak mümkündür. PKK’nın, 12 Eylül’de Diyarbakır’ın fosseptik çukurlarında doğduğu unutulmamalıdır.
Üç:
“Yumruğu koyma”nın terörü engellemeyip tersine azdırdığını İngilizler İrlanda’da, İspanyollar Bask bölgesinde gördü. Ve tam da Toroğlu’nun eleştirdiği demokratik yöntemlerle bir çözüme ilerliyorlar.
* * *
İlke şudur:
Terörle askeri mücadele en etkin yöntemle sürdürülecek, ama aynı zamanda sorunun iktisadi, siyasi, kültürel kökenlerine de inilecek. Bunca gencin, bu kadar büyük bir öfkeyle dağlara çıkıp askere silah sıkmasının ve bölge halkından destek almasının nedenleri ve çareleri araştırılacak.
Bu yapılırken devlet, erinden genelkurmay başkanına, valisinden başbakanına kadar demokrat olacak. Yargısız infaz yapmayacak, göz korkutmak için provokatif bomba atmayacak, çeteleşmeyecek. Husumet yaratmamaya, halkı kazanmaya çalışacak.
Türkiye’yi uygar dünyadan kovdurmak isteyen diktatörlük heveslilerinin oyununa gelinmeyecek.
* * *
1950’lerin Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun’un demokratik nizam içinde hükümetin emrinde hareket etmesi, 27 Mayıs’ta kendisini Yassıada’ya sürüklemişti. Ondan sonra gelen komutanlar bunun etkisiyle hükümete mesafeli durmak ve genç subayların tepkisine kulak vermek zorunda kalmışlardı.
Bu çekingenlik, siyasi literatüre “Erdelhun kompleksi” diye geçti.
Genç subaylara, en uç fikirlere bile “vatan haini” karalamasıyla ve önyargıyla yaklaşmamayı öğütleyen Org. Hilmi Özkök, bence Genelkurmay makamına, tarihe kazınacak bir imza atmıştır. Dilerim ona yönelik tepkiler, ondan sonrakilerde bir “Toroğlu kompleksi” yaratmaz.
Milliyet, 12.8.2006
|