Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

AK Partili Reinacılar, gazanız mübarek olsun!

AK Partililerden sık sık “Biz değiştik”, “Milli görüş gömleğimizi çıkardık” gibi sözler duyarsınız. Fakat her zaman altını çizdikleri bir husus da şu: “Bizim yaşam değerlerimiz, hayat tarzımız, ilkelerimiz değişmedi.”

Ebeveynlerin bir kısmı için belki bu sözler doğru olabilir.

Fakaaaat... Onların çocukları fevkalade gelişti ve değişti.

Nasıl mı?

İyi ya da kötü yöne doğru bir gelişmeden söz etmiyorum.

Eleştirmiyorum da.

Ama gördüğüm şu ki, İstanbul’da AK Parti teşkilatında görev alan gerek ana kademedeki, gerekse gençlik teşkilatındaki değişim gözlerden kaçmıyor.

Tercih ettikleri mekanlar, yedikleri içtikleri yerler, kullandıkları arabalar, beraber gezdikleri arkadaşları gözlendiğinde bu değişimin nasıl bir değişim olduğu kendini gösteriyor!

Bir kere çoğu çok sıkı Reinacı.

Her akşam takılanlar ve binlerce YTL’lik hesap ödeyenler var.

Görseniz televole gençliğinden pek farkları kalmadı bunların!

Aslında elimde İstanbul İl Teşkilatı ve Gençlik Teşkilatı üyelerinin akşamları takıldıkları mekanlar, eğlendikleri yerlere ilişkin bir liste var.

Size rahatlıkla AK Parti İstanbul teşkilatlarında görevli olup da sıkı Reinacı olanların isimlerini söyleyebilirim. Ya da Caliante’ye veya Jass Lounge’a gidenleri, ve benzerlerini...

Bunları tek tek yazmak istemem. Doğru da olmaz. Onlar zaten kendilerini biliyor.

Ama şunu söyleyeyim özellikle gençlerin aileleri çocuklarının hangi mekanlara takıldıklarından bihaber!

Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Reina’daki kaçak yapılaşma sebebiyle üç kişinin ölümüne yol açan çökme hadisesinden sonra Reina’yı yıkmıştı. Fakat yeniden faaliyete geçen Reina’nın sıkı müdavimleri İstanbul’da yerel yönetimlerin en tepe noktalarında görev yapan kişilerin çocukları, yeğenleri, kuzenleri...

İstanbul İl Yönetim Kurulu üyeleri...

İstanbul milletvekillerinin bazılarının çocukları...

Bakan çocukları, akrabaları...

Fatih Koleji mezunları, imam hatip mezunları...

İstanbul Büyükşehir Gençlik Meclisi üyeleri...

Hepimizin yıllarca yazılarını okuduğumuz ve Türkiye’yi dünyayı onların kaleminden öğrendiğimiz, İslamcı yazarların bazılarının çok yakın akrabaları...

Şunu söyleyeyim. Bir kere AK Parti İstanbul ana kademe ve gençlik örgütünün önemli kısmı Reinacı. Kendi aralarında bir Reina sorumlusu bile olmalı!

Bunlar örgütçü çocuklar. Sanıyorum AK Partililerin denizden ve karadan Reina seferleri sebebiyle belki yakında mekanda bir mescit bile açtırırlar!

Haydi çocuklar gazanız mübarek olsun!

Haaa... Geçenlerde polis tarafından yapılan asayiş ve huzur operasyonlarında gözaltına alınanlar var.

Mesela İstanbul İl Yönetimi’nden bir ismin “kızı” fevkalade Reinacı.

İslami derneklerin gençlik örgütlerinin alışkanlıklarına hiç girmeyelim oradan çıkamayız.

Sonra “dişli” Reinacılar var aralarında.

Sonra, İstanbul Anadolu yakasında sahil şeridinde güzel ve şirin bölgelerimizden birisinde belediye başkanlığı vazifesini bu dönem eda etmeye başlayan bir belediye başkanımızın muhterem mahdumları da her akşam olmasa da, sık sık ünlü bir Alman markası olan spor BMW’siyle Beşiktaş-Kuruçeşme hattında git-gel, yani ring yapıyor...

“Git ve gel yüz adım bin yıllık konak”/ Buna ne teker dayanır ne de... Benzin, evet evet benzin...

Bugün, 13.7.2006

Nuh GÖNÜLTAŞ

14.07.2006


 

Çifte standardın dayanılmaz gülünçlüğü

Alman eğitim bakanı, Bayan Schawan; Stuttgart İdare Mahkemesi’nin okullarda müslüman hanım öğretmenlerin başörtüsü örtme yasağını iptal etmesine çok şaşırmış.

Bu yasağı, Baden-Württemberg Eğitim Bakanı iken kendisi koymuş. Stuttgart İdare Mahkemesi’nin kararı, çifte standarda karşı çıkan bir karar! Rahibeler başları örtülü ve özel kıyafetleri ile ders verirken, müslüman hanım öğretmenlerin baş-örtülerinin yasaklanması doğru bulunmamış. Gerçekten de doğru değil! Hoca’nın, başkalarının eşlerinin süslenmemelerini öğütlerken, kendi eşinin durumu örnek gösterilerek itiraz edilince: - yakışır Haspaya! demesini hatırlatıyor!

Fakat Alman Vezîre, bu çifte standard vizrinden (yükünden) kurtulmaya yanaşmıyor ve yanlışta direniyor: Biz, kanun metninde başörtüsünün siyasî çok-anlamlılığı ile, Hristiyan kültür geleneğinin bir görünümü olan rahibe giysisini ayırıyoruz. Kanunkoyucunun başörtüsünü dinî bir giysi parçası olarak değil, siyasî bir simge olarak yasakladığı apaçık idi!

Başörtüsü’nün siyasî simge olduğu nakaratını her an tekrarlayan “bizimkiler”, sonunda Almanlar’ı da kendilerine benzetme başarıları ile övünebilirler. Vezîre hanım diyor ki: -Almanya’da da, uluslararası alanda da, başörtüsü (kadın için) kültürel bir kısıtlama ve siyasî İslâm simgesi olarak görülüyor! Rahibe kıyafeti niçin evleviyyetle böyle görülmüyor? Bayan Schawan bunu belirtmeksizin başörtüsü hakkındaki önyargısını tekrarlıyor: Başörtüsünün ardında gizlenen “mesaj”, Anayasamızla bağdaşmaz, çünkü kadının ezilmesinin bir simgesidir! (Der Spiegel, 2006/28) -Aferin! Ezberin güzel, fakat sözün yanlış! Kadın, başörtüsünü kendi isteği ve seçimi ile örtüyorsa, bu sözler havada kalmaz mı? Rahibelere okullarda ders verme imkânı verilirken, meselâ müslüman bir Alman hanıma bu imkânın tanınmaması, vicdan sızısı duymaksızın nasıl savunulabilir? Ayrıca, kadının aşağılanmasını önlemek isteyen bir kadın veya erkeğin, şecaatini asıl “Fuhuş sektörü”nde göstermesi gerekmez mi?

Ammar İbn Yâsir, o büyük er kişi, Allah’ın arslanı’nın saflarında şehid olduğunda, hasım tarafın başı, “Onu biz öldürmedik, buraya getirip de öldürülmesine sebep olan Ali öldürdü!” demiş ve nice şapşal derhal bu sözü tasdîk etmiş idi. Şimdi de Neşe Düzel’in “(türbanlı kızları) üniversiteye sokmayarak türban takmalarını engellemiş mi oluyorsunuz peki?” sorusuna, görelim CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ne cevap verir? (İnsan bir an için: -İktidara gelince Edebali, Hacı Bektaş yolu güdecek, bacılarımızın örtüsüne karışmayacağız! gibi bir söz ümit ederken, Frau Schawan’a rahmet okutacak bir Herr Öymen cevabı ile karşılaşıyor.)

Öymen der ki: -Onbinlerce genç kızımızın üniversite tahsili yapamamasından, onları türbansız üniversiteye girmemeleri için teşvik eden iktidar sorumludur!- Fesübhanallah! Kudretinden sual olunmaz ya Rabbi! Mantık var ki bir mantıka benzemez! Frau Schawan’ın ülkesinde hiç değilse üniversite öğrencilerine karışılmıyor! Herhalde başörtüsü üniversite kapısından öğrenci başında girince Anayasa’ya aykırı simge, gamalı haç gibi bir şey olmaktan çıkıyor da, öğretici başında girince siyasî simgeye dönüşüyor! Bize gelince neûzübillah! Başörtüsü sorunu en gözde millî sporumuz oldu. Karşılıklı, bir ucundan tutarak, halat çekme oyunu gibi, çekiştiriyoruz. Bu arada “materyalizm” döneminde gemisini karaya oturtan Rusya, Ortodoks halkıyla barışan yönetimi ile, güçlenme ve ilerleme yoluna giriyor. Biz de birbirimize giriyoruz.

Çifte standardın dayanılmaz gülünçlüğünü kavramamızın zamanı gelmedi mi? Geldi ise, her alanda çifte standarddan kurtulmamız gerek! Başörtüsü alanında da, müslüman olmayan vatandaşlarımızın temel haklarının sağlanması ve korunması alanında da! AB’nin de kendi ahlâkî ayar ve ölçütlerini bu açıdan da gözden geçirmesi ve düzeltmesi gerekiyor. Aksi takdirde, yakında AB’ne katılma düşünden uyanmaya hazır olalım.

Yeni Şafak, 13.7.2006

Hüseyin HATEMİ

14.07.2006


 

En acı yol

Konfüçyüs “insanın akıllıca hareket etmesi için üç yol vardır” demiş ve şöyle sıralamış:

* “Birinci yol yapacağı şey üzerine iyice düşünmek, sonra yapmaktır.

* İkinci yol, aynı konuda önceden yapılmış iyi bir şeyi taklit etmektir.

* Üçüncü yol ise en acı yoldur; deneyerek, uğraşarak bulunan yoldur...”

Genel olarak üçüncü yola yoğunlaşmış olarak yaşıyoruz. Önceden düşünme, “bu işlerin sonu ne olur, ne yaparsak ne sonuç alırız” şeklinde düşünme alışkanlığımız sıfıra yakın.

Başkalarının aynı yollardan geçip doğruya ulaşmış olması konusunda da her zaman korkularımız, çekincelerimiz var. Onun için başkalarının aynı konuda yaptığı iyi şeyleri taklit etmekten de çekiniyoruz.

Kalıyor üçüncü yol...

Bir ileri bir geri giderek; bir elimizle yaptığımızı diğer elimizle bozarak ilerlemeye, doğruya ulaşmaya çalışma yolu. Bu yolun ne kadar meşakkatli olduğunu, Konfüçyüs’ün söylemesine gerek yok, çok iyi biliyoruz. Ama başka türlü yapamıyoruz.

Tarihin utanç sayfaları da var

Alalım Hrant Dink hakkında açılan davayı. Hrant Dink’in davası için değişik kararlar verildi, Dink bir mahkûm oldu, bir beraat etti, en sonunda tekrar mahkûmiyet kararı çıktı. Altı ay hapis cezasına layık görülen yazıyı tekrar etmemiz mümkün değil. Ama okuyan herkes bu yazıda aslında ne söylendiğini görecektir. Ama bazıları göremez, görmek istemez ve bir yazı yüzünden insanların hapis yatmasını ister. Bu da Türkiye’ye üçüncü yolu bile fazlasıyla ağır aksak yaşatanların günahıdır.

* Bir araştırma kuruluşu toplamış:

Tam 69 kişi yazılarından dolayı yargılanıyor. Bunların arasında tanınmış edebiyatçılar ve gazeteciler de var, Dünya Ermenileri Patriği bile var. Amerikalı düşünür Noam Chomsky bile var.

Bu davaların bir bölümünün Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün suç duyuruları dolayısıyla açılmış olması büyük bir talihsizliktir.

Türkiye hâlâ insanların fikirlerinden, yazılarından dolayı hapsedilme tehdidi altında olduğu bir ülke konumunda.

Dünyanın demokrasiye gidişini göremiyoruz, gelişmiş ülkelerin neden geliştiğini görmezden geliyoruz, hatta Konfüçyüs’ün üçüncü yolunu bile çok zor izleyebiliyoruz.

Türkiye’nin karanlık dünyada kalması için uğraş verenler bu dava listeleri kabardıkça, fikirlerini beğenmediklerinin adlarını bu listelerde gördükçe pek seviniyorlardır. Fakat unutmasınlar, bu davalarda yargılanan pek çok insanın adını gelecek kuşaklar da öğrenecek, onlarınki ise tarihin utanç sayfaları içinde yok olacak.

Vatan, 13.7.2006

Okay GÖNENSİN

14.07.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004