Marş
“Marş” kelimesi, Fransızca “yürümek” (marche) kelimesinden dilimize geçmiştir ve iki kullanımı vardır: İlk olarak, uyum içinde yürüyen bir topluluğun adımlarını hatırlatan müziğe bu isim verilmektedir.
İkincisi, askerlikte verilen komutun başlangıç anını bildirir: “Uygun adım, marş!” gibi. Bu kelimeyi, Fransızcadan alarak kullanan sadece biz değiliz; hemen bütün dillerde, yürüyüş adımlarına uygun askerî müziğe “marş” adı verilir. Biz fazladan, millî müziğimizi de “marş” olarak isimlendiriyoruz. Dikkat edilirse “İstiklâl Marşı” diğer marşlar gibi yürüyüş adımlarına uygun değildir. Diğer milletlerinki de böyledir; bu yüzden bunlar için marş yerine “şükran ve sevinç duası” anlamına gelen “anthem” deyimi kullanılır. Bizde de, herhalde bu farkın altını çizmek için dilde arılaşma hamleleri sırasında “millî marş” yerine “ulusal düttürü” deyimi önerilmiş, ama kabul görmemişti.
Askerî düzende, bütün fertlerin bir saatin dişlileri gibi uyum içinde birbirini tamamlaması ve eşzamanlı hareket etmesi savaşta zaferin ilk ve vazgeçilmez şartıdır. Uzun ve yorucu askerî eğitimin en temel amaçlarından biri de budur. Hiyerarşinin en üstünden gelecek komutlara harfiyen uyacak ve bazen binlerce insanın tek bir kişiymiş gibi davranmasını gerektirecek savaş düzeni, askerlik mesleğini disiplin ve düzen mesleği haline getirir. Millî bayramlarda, askerî birliklerin bir ip gibi dizilerek, tam bir düzen ve disiplin içinde hareket etmeleri, savaşma yeteneklerinin de bir göstergesi kabul edilir. Bu düzen ve disipline uygun müzik, yürüyüş adımlarına uygun bestelenen marşlardır. Marş çalan askerî bandoların kuruluşu da, düzen ve disiplin içinde hareket eden modern orduların ortaya çıkışı iledir. Düzen içinde hareket eden piyadenin savaşların ana unsuru olması, bunun için de piyade eğitiminin askerî eğitimin temel ekseni haline gelmesi, yürüyüş ritmine uygun müziğin, yani marşların yaygınlaşmasına yol açmıştır. Meselâ bizdeki Mehter Müziği, piyade eğitimine ve savaşına uygun olmadığı için yerini bando-mızıkaya terk etmiştir. Fransız İhtilali sonrasında, özellikle Napolyon Savaşlarının sembolü haline gelen Marsailles Marşı, bütün dünya ordularına örnek olmuştur. Marşlar, şüphesiz ortak hareket ritmi yanında, bir coşkuyu, savaşan askerlerin ortak ruhunu yansıtmışlardır.
Toplumu, en ince ayrıntısına kadar düzenlemeyi amaç edinen totaliter ideolojiler, ilk elde askerî düzen ve disiplini örnek alırlar. Askerî düzen ve disiplin, aynı model içinde toplumun bütününe teşmil edilir, herkesin yerinin ve görevinin belli olduğu ideolojik düzen içinde bir toplumsal seferberlik ilan edilir. Bu sefer marş, toplumun bütününün ritmini, ortak coşkusunu ifade etmek üzere söylenir. Toplumdaki düzen, disiplin ve ortak ruh, bir ibadet vecdi içinde söylenen marşlarla ifade edilir.
Marş, düzenin-disiplinin ritmini yansıtır. Modern toplum ise, düzen ve disipline sığmaz. Yarışan, rekabet eden, tartışan, muhalefet eden, üreten, düşünen, yenilik peşinde koşan modern toplum, kendisine süreklilik sağlayan ritmi, çok derinlerde ve çok karmaşık notalarda yakalar. Bu ritmi yakalayacak, bu karmaşayı ifade edecek bir marş ise bestelenemez.
Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal Çağlar’ın birlikte yazdığı 10. Yıl Marşı, 10 yaşını idrak eden Cumhuriyet’in halini hatırlamamız için bir belge hükmündedir. 1933 yılında ancak 15 milyon olan bir nüfusu, aynı yıl Sivas’a kadar uzanan demiryollarını en büyük iftihar vesilesi olarak bu marşın güftesine geçirenlerin dünyasını, katettiğimiz yolla birlikte saygıyla hatırlamalıyız. Ama sadece o kadar. Çamlıbel ile Çağlar’ın şairliğine ağır bir darbe vuracak ölçüde bu marşın güftesi, Türkçe dilbilgisi ve ifade hataları ile doludur. Meselâ “Türk’üz, Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,” nakaratına anlam verecek kimse henüz çıkmamıştır. “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz. /Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz;” mısralarındaki hata, dikkatli bakanlar için gözden kaçmaz. Bu marşın güftesi, konusu bir kenara, gerçekten kötüdür. Beste, yeni versiyonları ile başarılıdır. Tehdit eden, zorlayan, itiraza fırsat vermeden herkesi içine alıp sürükleme iddiasında bir bestedir bu. Totaliter bir toplumu ve totaliter düzenlemeleri özleyenlerin disiplinli-düzenli dünyasına uygundur.
Marşlarda vücut bulan düzenli ve disiplinli dünyayı, askerlik mesleği dışında aramak beyhude bir çabadır. Zira bu dünya basit, sığ ve ilkel bir dünyadır. TBMM Başkanı’nın ev sahipliği yaptığı Dolmabahçe Sarayı’ndaki programda “Neden 10. Yıl Marşı çalınmadı?” sorusu, ancak bu basit dünyada anlam kazanabilir. Halbuki, yaşadığımız gerçek dünyada var olmak ve var kalabilmek için, aklın ve sağduyunun sorduğu karmaşık ve gerçek sorulara ihtiyacımız var.
Zaman, 11.7.2006
|