Yine bir 11 Temmuz’du.
Sıcaktı.
Hasan panik halinde Birleşmiş Milletler’in Bosna’daki askeri karargâh binasına girdi.
Hollandalı Binbaşı Franken’in odasına daldı.
Elindeki listeyi Binbaşı’ya verdi.
Binbaşı, listeyi önüne çekip incelemeye başladı.
Bu, Srebrenica’daki Potoçari kampında görevli personelin listesiydi.
* * *
Kampı kuşatan Sırplar içeri sığınan Boşnak mültecilerin kendilerine teslimini istiyorlardı. “Sadece kamp görevlileri içeride kalabilecek, aksi takdirde kamp bombalanacak”tı.
Hollandalı komutan bu baskıya direnememiş ve hemen personelin bir listesinin hazırlanmasını istemişti.
Listedekiler kalacak, diğerleri Sırplara teslim edilecekti.
* * *
Kamptaki 25 bin mülteci arasında Hasan’ın annesi, babası ve kardeşi de vardı. Hasan kampta tercüman olarak çalışmaya başlayınca onları da kampa aldırmıştı.
Burada güvende olduklarını düşünüyorlardı.
Ama şimdi Hollandalı komutan onları Sırplara teslime karar vermişti. Kararı mültecilere bildirme işi de Hasan’a kalmıştı.
Hasan, “Sizi teslim edecekler” deyince mültecilerden feryatlar yükseldi. Kimi isyan ediyor, kimi Sırplara verilmektense ölmeyi tercih edeceğini söylüyordu.
Ama, Hollandalı komutan kararlıydı.
* * *
13 Temmuz günü kamp boşaltılmaya başlandı. Boşnaklar, Hollandalı askerlerin gözetiminde tek sıra halinde kamptan çıkarılıyor ve kapıda Sırp askeri araçlarına bindirilip götürülüyorlardı. Götürülenlerin hemen öldürüldüğü haberleri geliyordu.
Hasan panikteydi.
Kendisi görevli olduğu için kampta kalabilirdi, ama ailesi gidecekti.
Hiç olmazsa kardeşini kurtarabilmek için bir formül düşündü. Komutana götürdüğü personel listesinin sonuna 19 yaşındaki kardeşi Muhammed Nuhanoviç’in adını yazdı.
Listeyi inceleyen Hollandalı komutan parmağını listenin sonundaki bu isme basıp sordu:
“Kim bu?”
“Yeni alınan temizlikçi” dedi Hasan, “İki hafta önce alınmıştı, ama Sırp kuşatması nedeniyle işe giriş formaliteleri tamamlanamadı.”
“Hayır. Bizde böyle biri çalışmıyor” dedi Komutan...
Pembe bir kalem aldı ve listeden “Muhammed” ismini sildi.
Bu kalem hareketiyle onu hayattan da silmiş oluyordu.
* * *
Hasan kanı donmuş bir şekilde ayrıldı odadan...
Çılgın gibi sağa sola koşturdu. Bütün yetkililere yalvardı.
Olmadı.
Ailesiyle birlikte kamptan ayrılmaya karar verdi. Ancak babası vazgeçirdi onu bundan:
“Sen kalmalısın ve bu yaşananları tüm dünyaya anlatmalısın” dedi.
Kucaklaştılar.
Hasan, babasının, annesinin ve kardeşinin kamp çıkışında bir otobüse bindirildiğini gördü.
Bu, onları son görüşü olacaktı.
* * *
Hasan, babasının vasiyetine uyup ömrünü Bosna katliamını dünyaya duyurmaya adadı.
Sonunda başardı. Ama çok geçti.
Srebrenica katliamında, aralarında Hasan’ın ailesinin de bulunduğu 8 bin Boşnak katledilmişti.
Katliama seyirci kalan Hollanda hükümeti istifa etti.
Kamptan alınanların kurşunlanıp gömüldüğü toplu mezarın olduğu yere yıllar sonra Clinton tarafından bir anıt dikildi.
Hasan, katliamın 11. yıldönümü olan bugün, Saraybosna’da halkının mücadelesine devam ediyor.
Dünya, Bosna’yı unuttu bile...
Şimdi İsrail’in Filistin’deki katliamını seyrediyor.
* * *
Not: Hasan Nuhanoviç, yaşadıklarını 1999’da BM Bosna-Hersek Polis Görev Gücü’nde birlikte görev yaptığı Türk Emniyet Müdürü Ali Dikici’ye anlattı. Dikici de bunları kaleme aldı. Ali Dikici’nin bu konudaki makalesinin tam metnine (www.candundar.com.tr) adresinden ulaşabilirsiniz.
Milliyet, 11.7.2006
|