Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Sıcak paracılardan yeni faiz baskısı

Ekonomist Mustafa Sönmez, ucuz döviz isteyen bankalar ve holdingler gibi kurumların oluşturduğu sıcak para lobisinin Merkez Bankası’nı faiz yükseltmeye zorladığını belirtti. Bu lobinin amacının sıcak para ve kurun düşmesi olduğunu kaydeden Sönmez, sıcak para lobisine karşı üretitmden, istihdamdan yana kesimlerin gerçekçi kura dayanan politika seçeneği için bir araya gelmesi gerektiğini vurguladı.

Ekonomide yaşanan son gelişmeleri bianet’e değerlendiren Sönmez, Mayıs sonu ve Haziran ayının başlarında yaşanan gelişmelerin Türkiye ekonomisi tarihinde yeni bir kilometre taşı olmaya aday olduğunu söyledi. Toplamı 14 milyar doları bulan sıcak para çıkışının bu tarih aralığında önemli bir yeri olduğunu ifade eden Sönmez, Mayıs ayında dolar ve avroda yaşanan artışın, ayrıca Merkez Bankası’nın uzunca bir aradan sonra faizleri yükseltmesinin de önemli bir kırılma noktası olduğunu dile getirdi.

“Başta iş çevreleri kesimi olmak üzere değişik sınıf ve kesimlerinin tavrı, kurla ilgili tavırla belirleniyor” diyen Sönmez, açıklamasına şöyle devam etti; “Daha net bir ifadeyle, çıkarı döviz kurunun düşük belirlenmesine odaklı önemli bir egemen kesim var ve onlar yeniden bu kurları geri çekmeye yarayacak bir sıcak para girişini gerçekleştirmek için Merkez Bankası’nı yeni bir faiz artışına zorluyorlar. Haziranın 20’sinde Merkez Bankası’ndan 2 puanlık bir faiz artışı daha bekleniyor. Haziran enflasyonunun seyrine göre, faiz artışı baskısı devam edecek. Amaç, reel faizi sıcak para açısından yeniden çekici kılıp sıcak para girişini hızlandırarak likidite bolluğu, dolayısıyla kur düşüşü sağlamak ve ucuz dövize odaklı birikimlerini sürdürmek. Bu kesimlere kısaca “sıcak paracılar lobisi” demek yanlış olmayacaktır.”

Bir kesimin bugün için sıcak para ya da düşük kur yanlısı görünmesi, o kesimin her döneme ait bir özelliği olmadığını, bugünkü çıkarları ve yönelimleri açısından bir tercihi olduğunun da altını çizen Sönmez, grublar arasındaki ayrımı ‘Sıcak Paracılar (Ucuz Dövizciler) Lobisi ve Anti-sıcak paracılar (Gerçekçi kur, üretim, istihdam yanlıları)’ olarak yapılabileceğini kaydetti.

Sönmez, Sıcak Paracılar Lobisinde, Türkiye’den alacaklı finansörler, IMF, açık pozisyondaki bankalar ve şirketler, yoğun ithal girdi kullanan ihracatçılar, yoğun ithal girdi kullanan yatırımcılar ve hükümetin yer aldığını savunurken, Anti-sıcak paracılar grubunda ise, ithal girdiye bağımlı olmayan gerçek ihracatçılar, turizmciler, turizmin yan sanayisi, kara ve deniz nakliyecileri, dış müteahhitler, yerli KOBİ’ler, çalışanlar ile tarım kesiminin yer aldığını söyledi.

YENİ ASYA / İSTANBUL

14.06.2006


 

Sivil denetim sağlanmalı

AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerde en önemli karar organı olan Ortaklık Konseyi toplantısının ardından yayımlanan AB ortak tutum belgesinde, reformların Kopenhag kriterleri uyarınca sürdürülmesi istenirken, sivil-asker ilişkileriyle ilgili olarak, sivillerin askerler üzerindeki kontrolünün AB ülkelerindeki standartlara getirilmesi ve millî güvenlik stratejilerinin oluşturulup uygulanmasında sivil denetimin sağlanması gerektiği belirtildi.

ASKER KENDİ KONUSUNDA KONUŞSUN

Türkiye’de insan hakları ihlâllerinin azaldığına dikkat çekilen belgede, bununla birlikte, reformların Kopenhag kriterleri uyarınca sürdürülmesi isteniyor. Sivil ve askerler arasındaki ilişkilere atıfta bulunulan belgede, ‘’geçen yıl bazı değişiklikler uygulamaya sokulsa bile, sivillerin askerler üzerindeki kontrolünün AB ülkelerindeki standartlara getirilmesi gerektiği’’ belirtiliyor ve ‘’askerî yetkililerin yalnızca askerî konularda demeçler vermesi gerektiği’’ ifade ediliyor.

YARGI PERSONELİ EĞİTİLMELİ

Yargı sisteminin, yapılan yapısal reformlarla güçlendirildiği kaydedilen belgede, bu alanda önemli aşamalar kaydedildiği not ediliyor, ancak yargı personelinin ve avukatların, yapılan son reformlar konusunda eğitilmesinin önemine işaret ediliyor.

İŞKENCE SUÇLULARI CEZALANDIRILSIN

Türkiye’de işkence ve kötü muameleyle mücadelede de önemli aşamalara geldiği ifade edilen belgede, bu alandaki yakınmaların azaldığına dikkat çekiliyor. Belgede, işkence suçluların cezalandırılmadığına ilişkin raporların AB’yi ‘’endişelendirdiği’’ kaydediliyor.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNDE ENDİŞELER SÜRÜYOR

Belgede, ifade özgürlüğüyle ilgili ciddî endişelerin sürdüğü belirtilerek, olumlu gelişmelere, şiddet içermemesine karşın açıklamalar ve konuşmaları yüzünden dava açılması eleştiriliyor. Ortak tutum belgesinde, Müslüman olmayan azınlığın din özgürlüğünde ilerleme sağlanmadığı uyarısında bulunuluyor ve bu azınlığın mülkiyet hakkı ve din adamı yetiştirilmesi gibi sorunlarla karşılaştığı ifade ediliyor. Belgede, Heybeliada’da ruhban okulunun yeniden açılması isteniyor. Ortak belgede, Alevi vatandaşların temsil sorunlarına ve zorunlu din derslerine de atıfta bulunuluyor. Kürtçe radyo ve televizyon yayınlarına izin verilmesinin memnunlukla karşılandığı kaydedilen belgede, Türkiye’de töre cinayetleri ve kadına yönelik şiddet olaylarının endişeyle karşılandığı ifade ediliyor. Belgede, işçi hakları konusunda önemli gelişme sağlanmadığı eleştirisinde bulunuluyor.

GÜNEYDOĞU’DA DURUM KÖTÜLEŞTİ

PKK’ya sert eleştirilerde bulunulan ve terör eylemlerinin kınandığı bölümde, bölücü terör örgütünün eylemleri yüzünden Güneydoğu Anadolu’da durumunu gerginleştiği belirtildi ve PKK’nın AB’nin terör listesinde olduğu hatırlatıldı. Belgede, ‘’bölücü örgütün tahrik ve şiddeti derhal bırakması’’ istendi. Belgede, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu sorununa daha kapsamlı ve diyalog anlayışıyla bir çözüm bulması gerektiği vurgulandı ve tüm Türk vatandaşları için eşit ekonomik, toplumsal ve kültürel fırsatlar sunulması gerektiği ifade edildi. Belgede, köy koruyuculuğu sisteminin de kaldırılması tavsiye edildi.

EK PROTOKOL UYGULANSIN

Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri kurması çağrısında bulunulan belgede, tehditlerden ve komşularıyla ilişkileri olumsuz etkileyecek hareketlerden kaçınması çağrısında bulunuldu. Belgede, önemli sınır sorunlarının BM’nin barışçıl çözüm ilkelerine uygun olarak ve gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanı’na da uygun çözülmesi çağrısında bulunuldu.

Kıbrıs sorunu da atıfta bulunulan belgede, Türkiye’nin aralarında Kıbrıs Rum kesimi de içinde olmak üzere AB’nin tüm ülkeleriyle ikili ilişkilerini normalleştirmesi istendi. Belgede, AB’nin Kıbrıs ile ilgili 21 Mayıs tarihinde yayımladığı bildiriye de atıfta bulunuldu. Belgede gümrük birliğinin işleyişiyle ilgili bölümde AB’nin, Türkiye’nin, Rum kesimi bandıralı kargo gemilerine yönelik kısıtlamayı kaldırması isteminde bulunduğu hatırlatıldı.

Ortaklık belgesinde, Türkiye’nin ek protokolü imzalayarak, Ortaklık Anlaşması’nın, AB’nin 10 yeni üyesi arasında yer alan Kıbrıs Rum kesimini de kapsayacak biçimde uygulanması yolunda taahhüt altına girdiği iddia edildi ve bu sorumluluğun yerine getirilmesi gerektiği ileri sürüldü. Belgede, Türkiye’nin AB ülkelerine bu konuda ayırımcılık yapamayacağı görüşü savunuldu.

/ LÜKSEMBURG

14.06.2006


 

Reformların yavaşlaması dostlarımızı da zora sokar

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, ‘’Kıbrıs konusu yüzünden Türkiye-AB ilişkilerinin gereksiz bir şekilde zehirlenmesine izin vermemek gerektiğini’’ söyledi.

Abdullah Gül, Türkiye-AB arasındaki Ortaklık Konseyi ve fiili müzakerelerinin bilim ve araştırma faslının açılıp geçici kapanmasına imkân sağlayan Hükümetler Arası Konferans’ın (HAK) ardından yaptığı açıklamada, Kıbrıs’ta çözüm konusunda Türk tarafının elinden geleni yaptığını belirterek, çözüm için Rumların ‘’hayır’’ dediğini hatırlattı. Gül, küreselleşen dünyanın önemli çıkarlar yanında yeni riskleri de beraberinde getireceğini belirterek, ‘’Küreselleşen dünyada yarın ne olacağı belli olmaz. AB üyeleri arasında dayanışma olabilir. Yalnız bir üye yanlış yaptığı zaman bu üyeyle dayanışma yapmak doğru olmaz’’ dedi. Gül, Türk-AB ilişkilerini zehirlenmesinin kimsenin çıkarına olmayacağını ifade etti. Kıbrıs sorunun çözümüne herkesin olumlu ve yapıcı bir biçimde yaklaşması gerektiğini kaydeden Gül, ‘’Adadaki bütün kısıtlamalar kaldırılırsa kalıcı çözüme adım atılmış olur’’ dedi. AB referandumunda ‘’hayır’’ diyen Rumlar’ın AB’ye girmemesi gerektiğini kaydeden Gül, sınır sorunu olmasına karşın Rum kesiminin AB’ye girmesinin birliğin ilkelerine de aykırı olduğunu belirterek, ‘’Kıbrıs sorununun emrivakiyle çözüleceğine inanalar varsa yanılıyorlar’’ diye konuştu. Gül, başka bir soru üzerine, Türkiye’deki reform sürecinin kararlılıkla süreceğini kaydederek, ‘’Süreçteki aksaklığın AB içinde dostlarımızın elini zayıflatacağını biliyoruz. Reform sürecini pekiştirmemiz gerekir. Ekim ayına kadar önemli mesafeler alacağız. Yapamayacağımız tek şey Kıbrıs konusunda tavizdir’’ dedi.

/ LÜKSEMBURG

14.06.2006


 

Rehn: Süreç iyi gidiyor

AB Genel İşler ve Dışişleri Konseyi toplantısının ardından Ursula Plassnik ve AB’nin Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn, ortak bir basın toplantısı düzenledi.

‘’AB, Türkiye’ye sorumluluklarını hatırlatırken, kendisi KKTC’ye yönelik sorumluluklarını yerine getirecek mi?’’ biçimindeki soruyu cevaplandıran Olli Rehn, ‘’iki konu arasında bağlantı kurmanın yanlış olduğunu’’ ileri sürdü. Türkiye ile fiili müzakerelere bilim ve araştırma bölümünde bugün başlanıp, daha sonra hemen geçici olarak kapatılacağını hatırlatan Rehn, ‘’Müzakerelerin bilim ve araştırma bölümünün açılıp kapanması, katılım sürecinin iyi bir biçimde sürdüğünü ve AB’nin taahhütlerini yerine getirmeyi sürdürdüğünü gösteriyor’’dedi. Genişleme sürecini tren seferine benzeten Rehn, ‘’AB genişlemesi, hızlı tren seferi gibi değil, güvenli tren seferi gibi olacak. Burada hız değil, sürdürülebilirlik ve kalite önemli’’ dedi.

14.06.2006


 

Sorumlu Rumlar

Alman basınından Berliner Zeitung gazetesi, “Türkiye ile müzakerelere başlanmasında yaşanan sorundan Kıbrıslı Rumlar sorumlu” diye yazdı. Avrupa basını, Türkiye ile müzakerelere fiilen başlanmasıyla ilgili haber ve yorumlara geniş biçimde yer verdi.

Belçika basınından LaLibreBelgique, Türkiye ile müzakere sürecinin ‘’hat safhada hassas’’ geçeceğinin bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığını yazdı. Alman basınından Berliner Zeitung ise, “Türkiye ile müzakerelere başlanmasında yaşanan sorundan Kıbrıslı Rumlar sorumlu” dedi. 2 yıl önce Birleşmiş Milletler öncülüğünde adanın birleşmesi planlarını Kıbrıslı Rumlar’ın reddettiğini aktaran Berliner Zeitung, geçen zaman içinde adanın kuzeyindeki Kıbrıslı Türkler’in ‘’inanılmaz bir enerji ve kalkınma hamlesine giriştiği’’ inancında. Gazete, “Artık Kuzey Kıbrıs ileriye doğru somut adımlar atarken, adanın güneyi ise engeller oluşturan ve kendini AB içinde soyutlayan bir politika izliyor” görüşünü savundu. İngiltere basınından Financial Times ise pazarlıklarla kapıya dayanan bir krizin aşıldığını, fakat Türkiye ile AB arasındaki müzakere sürecinin önümüzdeki aylarda çökmesi ihtimalinin halen geçerli olduğunu yazdı. Aynı noktaya vurgu yapan Independent de, ‘’Türkiye’nin üyelik başvurusu uçurumun eşiğinden kurtarıldı, ama şimdilik’’ dedi.

/ LONDRA

14.06.2006


 

Düşünce hâlâ özgür değil

Yargıtay Onursal Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk, ‘’Türkiye’de düşünceyi açıklama özgürlüğü tam anlamıyla yerleşmemiştir’’ dedi.

Sami Selçuk, Memur-Sen Çanakkale İl Temsilciliği ile İlim Yayma Cemiyeti’nin Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi’nde düzenlediği ‘’Türkiye’de Demokrasi ve Hukuk’’ konulu konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye’nin demokrasi sınavından geçtiğini, demokraside sorunlar yaşandığını kaydetti. Son 50-60 yıl içinde demokrasi anlamında Türkiye’de yapılması gerekenlerin çok azının gerçekleştirildiğini, Romanya ve Bulgaristan gibi komşu ülkelerin, AB’nin düzenlenmesini istediği yasaların hemen hemen tamamını çıkardığını belirterek, ‘’Bu son derece düşündürücü ve umut kırıcı bir olaydır. Türkiye, AB’ye görüşmeci devlet olarak katılmaya başladı. Bu bir adımdır ve henüz işin başındadır. Türkiye’nin en önemli kusurlarından bir tanesi her alanda dünyayı iyi izlememesidir’’ dedi.

Selçuk, Türkiye’nin AB ülkeleri içinde işkence denilince akla gelen ilk ülke olduğunu, bunun da hiç hoş bir olay olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:

‘’Türkiye, 8 Temmuz 1999 tarihinde, 1 gün içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, 11 kez düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlal ettiği için hüküm giydirilen tek ülkedir. 2005 yılında ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne gelen 50 düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlâl dâvâsından yüzde 80’i Türkiye’ye aittir. Türkiye’nin bu sorunları aşabilmesi için gerçek anlamda demokrasiyi mi, yoksa hantal, isteksiz, bağımlı bir demokrasiyi mi seçmesi gerektiği kararını vermelidir. Bu kararı, ülkeyi yönetenler ve halk verecektir.’’

Türkiye’nin önündeki en büyük sorunlardan bir tanesinin de yönetenlerin halka, halkın da yönetenlere inanmaması ve güvenmemesi olduğuna işaret eden Selçuk, bu güven bunalımının çözülmesi gerektiğini vurguladı.

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ

Selçuk, demokrasinin bir başka bunalımının da düşünceyi açıklama özgürlüğünün ülkede tam anlamıyla yerleşmemiş olmasından kaynaklandığını, tartışmaların kavgaya dönüştüğünü anlattı. Düşünceyi açıklama özgürlüğünün bulunmadığı bir ülkede tartışma geleneğinin yerleşmeyeceğini ifade eden Selçuk, ‘’Ne kadar insan varsa o kadar görüşün olabileceğini kabul etmeyen bir ülkede, tartışma kültürünü gerçekleştirmek ve bu kültürden doğacak bazı dinamikleri yaşatmak mümkün değildir’’ diye konuştu.

Selçuk, Türkiye’nin Avrupa Konseyi ülkeleri arasında en fazla siyasal parti kapatan toplumların başında geldiğini, toplumda tartışılacak olan düşüncelerin tehlikeliliğinin önceden kabul edildiğini savunarak, şunları söyledi:

‘’Düşüncede tehlike yoktur, tehlike insanın beynindedir, bakışındadır. Türkiye, ideolojik ilkeyi çalıştırma bakımından bunalım geçirmektedir. Yıllardır Nazım Hikmet ile Necip Fazıl’ın kavgası sürmektedir. Bunların yanyana getirilip tartışılabildiği ortamda Türkiye, demokrat bir ülke olacaktır. Çünkü demokrasi sadece sizin görüşlerinizin dış dünyaya yansıması için değil, herkes içindir. Türkiye’de, hem halka az güvenildiğinden, hem de düşünceyi açıklama özgürlüğünün tam anlamıyla gerçekleştirilmediğinden katılımcı demokrasinin katılımcı boyutu da tehlikededir. Eğer demokrasiyi içtenlikle istiyorsak insanlar üzerinde dışlanma psikozu yaratılmamalıdır. Bu olursa ülke bütünlüğü tehlikeye girer. Ülkede her sese yer olmalıdır ve herkes temsilcisini bulmalıdır.’’

Türkiye’de dünyanın en güzel yasalarının bulunup çevrildiğine, böylelikle bir devrim gerçekleştirildiğine, ancak uygulamada başarı sağlanamadığına işaret eden Selçuk, ülkede bir Sokrates açığının yaşandığını, bilgisini denetlemeyen, süzgeçten geçirmeyen insanların çoğunlukta olduğunu kaydetti.

Selçuk, laiklik konusuna da değinerek, ‘’Laiklik, dünyanın her tarafında çoğulcu demokrasinin inançlarla olan alanında, çoğulculuğun uygulamaya yansımasıdır ve barışı oluşturmak içindir. Laik düzende din devletin, devlet de dinin işine karışmaz. Laiklikten vazgeçemezsiniz, ama doğru laikliği de uygulamak zorundasınız’’ dedi.

/ ÇANAKKALE

14.06.2006


 

“Tarihî” yazı 13 yıl önce zorla yazdırıldı

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde kapının üst kısmındaki Latince ‘’Inde Deus Abest’’ (Burada Allah yoktur) yazısının ‘’1993-1994 yıllarında dönemin müze müdürü olan Oğuz Alpözen’in zorlamasıyla taş üzerine kazıma suretiyle yazdırıldığını’’ söyledi.

Düzgün, bazı basın yayın organlarında yer alan, müzenin 500 yıllık zindanının girişinde bulunan yazının kaldırılması yönünde talimat verildiğine ilişkin haberlerle ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklamasında, 2005 yılı Ekim ayında Bakanlığa yapılan yazılı müracaat ve şikâyetler üzerine 15 Kasım 2005 tarihinde, Muğla Valiliği’nden sözü geçen yazının incelenmesi, arkeolojik ve tarihi değerinin olup olmadığının tespit edilmesinin istendiğini ifade eden Düzgün, İl Müdür Yardımcısı Hüseyin Öztürk’ün valilik tarafından inceleme için görevlendirildiğini kaydetti. ‘’Arkeologlar Yaşar Yıldız ve Erhan Özcan’ın 1993-1994 yıllarında zindanlar bölümünün restorasyonu yapılırken müzede görevli olmadıklarını, ancak kapının üzerindeki Latince (Inde Deus Abest) yazının dönemin Müze Müdürü Oğuz Alpözen’in talimatıyla müzede görevli teknisyen Behçet Dinçer’e taşın üzerine kazıma yapılmak suretiyle yazdırıldığını duyduklarını, ancak Behçet Dinçer’in o yıllarda Müze Müdürü Oğuz Alpözen’in ‘Eğer bu yazıyı yazdığımı söylersen seni bu müzeden tayin ettiririm’ şeklinde tehdit ederek bugüne kadar olayın gerçeğini söylemediğini ifade etmişlerdir. Bunun üzerine konuyu incelemek ile görevli İl Müdür Yardımcısı Hüseyin Öztürk’ün Behçet Dinçer ile görüşmesi sonucunda inceleme raporuna giren ifadesi ile ‘Zindan bölümündeki kapının üzerindeki taş söveye Inde Deus Abest’ yazısının zindanın restorasyonu yapılırken eski Müze Müdürü Oğuz Alpözen’in talimatı ve kendisine verdiği Latince metne göre taşı kazıyarak yazdığını, bu ifadesini her zaman ve her yerde tekrarlayacağını belirtmiştir.”

/ ANKARA

14.06.2006


 

Mazlum-Der Başkanı: TMK geri çekilsin

Mazlum-Der Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) Tasarısı’nın inanan ve muhazakar insanlar için tehdit unsuru olduğunu belirterek, sivil toplumun TMK’nın yasalaşması durumunda tehdit altında kalacağını söyledi.

Bilgen, TMK’nın yeniden Meclis tarafından gözden geçirilmesini istedi. Mazlum-Der Kütahya Şubesi’nin düzenlediği İnsan Hakları Okulu’nun sertifika dağıtım töreninde konuşan Genel Başkanı Bilgen, toplumun TMK Tasarısı’na karşı feryada dönüşen tepkisinin dikkate alınmasını isteyerek şunları söyledi:

“Toplumun farklı kesiminin kaygılarını dikkate almak demek hukuk dışı siyaset üstü bazı güç merkezlerine boyun eğme anlamına asla gelmez. Ve gerilim çıkarmama adına buna boyun eğen yaklaşımlar bizzat siyaset kurumunun kendini yıpratır. Toplumun medyanın sivil toplum örgütlerinin kolayca baskı altına alınmasına fırsat verir. Biz bu noktada özellikle TMK’nın mutlaka bütün boyutlarıyla daha geniş tartışılması gerektiğini toplumun bu anlamda feryada dönüşen tepkisinin dikkate alınmasının gerektiğini ve yasa çıktıktan sonra da ortaya çıkacak sonuçlardan dolayı kimsenin şikayet etmemesinin altını çiziyoruz. Bu yasa kısmî iyileştirme bile bu Meclisten geçerse sadece sanıldığı gibi silahlı kurumlar değil vakıflar sendikalar medya yani legal biçimde çalışan STK kuruşları büyük bir tehdit altında kalacaktır. Bu tehdidin hukukçular tarafından hangi konjonktürde nasıl yorumlanacağını bugünden kestirmek mümkün değil. Bugün için burada bahsedilen biz değiliz PKK ve bazı sol gruplar diyen çevreler biraz geri dönük baktıklarında görecekler ki 312., 159. ve bir kısım başka maddeler DGM’ler gibi bazı maddeler nasıl inanan, muhafazakar insanlar için tehdit olmaya başladıysa onların aleyhinde yorumlanıp uygulandıysa mevcut TMK Tasarısı da aynı imkanlara aynı esnekliğe aynı muğlaklığa sahiptir. Bir süre sonra şartlar değiştiğinde konjontür değiştiğinde bu tehlikeyi bu felâketi beraberinde getirebilir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmak ve bu tehlikeye karşı yapılacak tepkiyi bugün göstermek gerekir. TMK yasa tasarısı geri çekilmelidir. Şiddet olayları özgürlükler kısıtlanarak sona erdirilemez. Özgürlükler yeni açılımlarla genişletilmelidir.”

Salih AYTEMUR / KÜTAHYA

14.06.2006


 

Arınç: Onurlu çıkışımız sürecek

TBMM Başkanı Bülent Arınç, ‘’AB sürecinde, bundan sonra da Türkiye olarak onurlu çıkışımızı sürdüreceğiz’’ dedi.

Arınç, Arnavutluk ziyaretinin son gününde basın mensuplarının, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin sorularını cevaplandırdı. 12 Haziran tarihinin, Türkiye’nin AB ile müzakerelere resmen başlama tarihi olduğunu hatırlatan Arınç, 3 Ekimde başlayan müzakerelerde 18 başlık altında ele alınan taramanın başarıyla sonuçlandırıldığını söyledi. 12 Haziranın bilim ve araştırma konularında müzakerelerin resmen başlayacağı tarih olduğuna dikkati çeken Arınç, ‘’Üzülerek ifade edeyim ki; 17 Aralık zirve öncesi ve 3 Ekim öncesinde yaşadığımız sıkıntıların, 12 Haziranda da tekrarlanması bizi üzmüştür’’ dedi.

TBMM Başkanı Arınç, Türkiye’nin meclisi, hükümeti, iktidarı, muhalefeti ve tüm halkıyla kendisine güvendiğini kaydederek, ‘’Türkiye, meclisi, hükümeti ve halkıyla onurlu davranmaktadır. Onurumuzu, hiçbir şekilde rencide edecek, ayak altına alacak bir fiile hiçbir zaman ‘evet’ demeyeceğimizi herhalde herkes bilmektedir. Nitekim, 12 Haziranda yaşadığımız bu tatsız durum karşısında, bakarımızı, onurumuzu koruduk. Sonunda da Türkiye’nin istediği oldu’’ diye konuştu.

Müzakere sürecinin resmen başladığını, bilim araştırma konularının müzakerelere açıldığını ve kapandığını belirten Arınç, ‘’Böyle olması gerekiyordu, böyle oldu. Yaşadıklarımızı yine bir tecrübe olarak bir kenara koyacağız. Bundan sonraki süreçte de Türkiye olarak, onurlu çıkışımızı, tavrımızı, davranışımızı sürdüreceğiz. AB sürecinde reformlara, hız kesmeden aynı kararlılıkla devam edeceğiz. Umarım yaşananlar, Türkiye ve AB ülkeleri arasında yeni bir tecrübenin yaşanmasına da yol açmış olsun’’ dedi.

/ TİRAN

14.06.2006


 

Ankara gerekli çabayı göstermeli

İtalya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Massimo D’Alema, Avrupa Birliğinin Türkiye’yi de kapsayacak şekilde genişlemesinden yana olduklarını, ancak bunun Türkiye’nin tutumuna bağlı olacağını söyledi.

D’Alema, Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi toplantısından sonra Lüksemburg’da düzenlediği basın toplantısında, ‘’Türkiye’nin AB’yle yapılan anlaşmalara uygun davranmasından başka bir temennimiz olamaz. Biz, genişlemeden yanayız. Gözümüz, Balkanların batısı, Romanya, Bulgaristan ve de Türkiye’nin üzerinde’’ dedi. İtalyan ajansı Ansa’nın haberine göre D’Alema, gazetecilerin sorularını cevaplarken de ek protokolün uygulanması konusunda ise ‘’Türkiye çaba göstermeli. Ortaya çıkan bugünkü durum elbette aşılmalıdır. Eğer bir gümrük birliği varsa bu, Kıbrıs dahil AB üyesi tüm ülkelere uygulanmalıdır’’ diye konuştu.

/ ROMA

14.06.2006


 

Rektör Aras’tan yasak savunması

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, Üniversitenin 60. yıl kutlamaları kapanış töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’de birçok toplumsal sorunun çözümsüz olarak durduğunu ve toplumu gerdiğini, toplumsal olayları körüklediğini söyledi şunları söyledi:

‘’Bunların içinde Türk hukuk sistemi ve bağlı bulunduğumuz Avrupa hukuk sistemi tarafından çözülmüş ve değiştirilmesi mümkün olmayan kesin kararlara bağlanmış olmasına karşın ‘türban sorunu’ olarak somutlaşan, kız öğrencilerin kılık kıyafeti ile ilgili olup hukuken günümüzde sorun olmaması gerekirken, bazı çevrelerce devamlı gündemde tutularak gerginlik nedeni haline getirilen bu konu artık ülkemizin gündeminden tamamen çıkarılmalıdır. Çok değerli kız öğrencilerimiz elbette kamusal alan dışında istedikleri gibi giyinebilir, hareket edebilirler. Bunun güvencesi, laik, demokratik cumhuriyetimiz ve devletimizdir. Ancak kamusal alan için alınmış olan yargı kararlarının değişmesi, iç ve dış hukuk süreçleri tüketildiği için mümkün olmadığından, bu kararlar laik ve demokratik toplum yapımızın ayrılamaz unsuru olarak var olacaktır. Bu nedenle, konunun tartışılması bir daha ülkemizin gündemine gelmemeli, kesinleşmiş bu kararlar defalarca tartışmaya açılarak gerginlik yaratılmamalıdır. Bunun sağlanması, toplumsal gerilimi azaltacak, insanlarımızı birbirlerine yakınlaştıracaktır.’’

/ ANKARA

14.06.2006


 

Levent Karagülle, Türkiye’ye iade edildi

Depremzedelere yardım amacıyla gittiği Pakistan’da yaklaşık 5 ay önce gözaltına alınan Levent Karagülle, Türkiye’ye iade edildi.

Terör örgütü El Kaide ile bağlantısı olabileceği gerekçesiyle Pakistan’da gözaltında tutulan Karagülle, dün sabah uçakla İstanbul’a getirildi. Karagülle, Atatürk Havalimanı’ndan İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne götürüldü.

/ İSTANBUL

14.06.2006


 

Şener: Hükümet reformlarda kararlı

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, hükümetin reformlar ve yeniden yapılanma konusunda kararlı olduğunu kaydetti.

Abdüllatif Şener, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD)-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu tarafından düzenlenen “Küresel Trendler, Beklentiler ve Türkiye’nin Büyüme Performansı” başlıklı seminerdea yaptığı konuşmada, ekonomide kaydedilen gelişmelere değinerek, 2006 yılında uygulanan politika ve reform sürecinin tavizsiz sürdürülmesiyle yüksek ve sürdürülebilir büyüme performansının devam etmesini hedeflediklerini ifade etti. Şener, reformlara ilişkin bir soruyu, cevaplandırırken ise, “Hükümet reformlar, yeniden yapılanma konusunda kararlıdır. Bu kararlılığını ilk göreve geldiğinden beri göstermiştir. Türkiye’nin dinamik yapı kazanmasını sağlayacak her yapısal dönüşüm hükümetin programındadır” dedi. Şener, enflasyona ilişkin bir soruya da “Haziran ayı enflasyon rakamları ortaya çıksın, yılla ilgili değerlendirmeler yapalım. Ne yapacağımızı ondan sonra kararlaştırabiliriz” cevabını verdi. Bakan Şener, bir ülkede herkes rahat konuşabiliyorsa, herkes eleştirilerini, övgülerini rahatça ifade ediyorsa, bunun, düşünce zenginliğinin var olduğu anlamına geldiğini belirterek, “Zaman zaman değişik görüşler de ifade edilir. Nitekim, bugün Sayın TÜSİAD Başkanı’nın yapısal reformlarla bağlantılı olarak söylediği kanun tasarılarından pek çoğu, bu haftaki Meclis gündemindedir” diye konuştu.

/ İSTANBUL

14.06.2006


 

Kutuplaşmalar zarar veriyor

Çorum Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanvekili Mahmut Gökeşme, Türkiye’nin özellikle son dönemlerde ekonomik ve siyasî alanlarda gerginlik yaşadığını belirterek, ‘’Türkiye’nin yıldızının parladığı şu günlerde politik kutuplaşmalar, Türkiye için yapılmış bir kötülük olacaktır’’ dedi.

Gökeşme, TSO Meclis toplantısında yaptığı konuşmada, iktidarı, muhalefeti, sivil toplumuyla bütün çevrelerin, siyasi ve ekonomik istikrarın hayatî bir öneme sahip olduğunu görmesi gerektiğini söyledi. Siyasî ve ekonomik istikrarın sarsılmasına yol açan faktörlerden kaçınılması gerektiğini ifade eden Gökeşme, şöyle konuştu:

‘’Politik kutuplaşmaların yol açtığı çatışmalarla zaman kaybetmek, yıldızının parladığı bu anda, Türkiye’ye kötülük yapmaktır. Geçmişte bu çatışma kültürü hepimize, ülkemize kaybettirdi. İhtiyacımız kavga ve kutuplaşma değil, başlayan dönüşüm sürecini, uzlaşma içinde ve doğru bir şekilde yönetebilmektir. Unutmamalıyız ki, devleti, milleti ve ülkesiyle bir bütünüz. Büyük ülke olmanın, memleketin birlik ve beraberliğinden geçtiğini insanlarımıza anlatmalıyız.’’

/ ÇORUM

14.06.2006


 

‘Danıştay üyelerini hedef gösterme’ dâvâsı başladı

Yayınlanan bir haber ve fotoğrafta Danıştay üyelerini terör örgütlerine hedef gösterdikleri iddiasıyla yargılanmalarına başlanan Anadolu’da Vakit Gazetesi sahibi Nuri Aykon ile Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Harun Aksoy’un duruşmaya zorla getirilmeleri kararlaştırıldı.

Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki ilk duruşmaya, tutuksuz yargılanan sanıklar Nuri Aykon ile Harun Aksoy katılmadı. Hakim, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu ile eski Danıştay Genel Sekreteri Suna Türkoğlu, Danıştay 2. Daire üyesi Nevin Gönenç, Danıştay 4. Daire Başkanı Engin Kumrulu ve silahlı saldırıda hayatını kaybeden Danıştay 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in mirasçılarının duruşmaya müdahil olma taleplerini kabul etti. Hakim, tebliğe rağmen duruşmaya gelmeyen sanıkların zorla getirilmesini kararlaştırarak, sanıkların ifadelerinin alınması amacıyla duruşmayı erteledi. Dâvâ dosyası, iddianamenin kabulüne karşı yapılan itirazın değerlendirilmesi amacıyla Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.

/ İSTANBU L

14.06.2006


 

Mezuniyet törenleri ahlâka uygun olsun

AKP İzmir İl Gençlik Kolları Başkanı Zafer Kürkçü ve Eğitim Bir Sen İzmir Şube Başkanı Abdürrahim Şenocak, ortak bir basın açıklaması yaparak mezuniyet gecelerine dikkat çekti. Mezuniyet törenlerine karşı olmadıklarını ifade eden Kürkçü ve Şenocak, ancak öğrenci ahlâkına yakışmayan davranışlardan kaçınılmasını istedi.

Eğitim Bir Sen olarak okullarda mezuniyet törenlerine karşı olmadıklarını ifade eden Abdürrahim Şenocak, “Bununla birlikte bazı eğitim kurumlarının, İlk ve Orta Öğretim Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği’ni aşarak bu etkinlikleri gerçekleştirdiğine şahit oluyoruz. Ayrıca bazı öğrencilerin, bu tip etkinliklerin bazılarında kendini dışlanmış hissetmesine sebep olunduğunu, toplumumuzun örf ve ananesiyle çelişen formda icra edildiğini üzülerek takip etmekteyiz” dedi. İsrafa yol açacak her davranış ve tutumdan kaçınılması gerektiğini kaydeden Şenocak, “Törenlerde mümkün olan en sade ve gösterişten uzak yol seçilmelidir. Öğrenimini burs veya krediyle devam ettirebilen öğrencilerin varlığı gözönünde bulundurulmalı ve çoğu öğrenci ailesinin almaya gücü yetmeyeceği veya satın alırken zaruri ihtiyaçlarından feragatine sebep olacak,sadece o güne ait kıyafetler alınmasından ve bunun teşvik edilmesinden uzak durulmalıdır” şeklinde konuştu.

Son yıllarda birçok okulun mezuniyet eğlencelerinde sigara, içki gibi birçok kötü alışkanlıklar ve uygunsuz davranışların göze çarptığını kaydeden Zafar Kürkçü, “Henüz ortaöğretimden mezun olan bu gençlerimizin bu şekilde dejenere ve şuursuzca hayata atılması olumsuzluklar meydana getirmektedir. Üstelik bu eğlencelere bazı dar gelirli ailelerin çocuklarını gönderememesi de ayrıca üzüntü ve kaygı vericidir. Geleceğin anne ve babaları olacak gençlerimizin ailelerini ve onlara eğitim veren öğretmenlerimizi daha duyarlı ve dikkatli olmaya davet ediyorum” diye konuştu.

/ İZMİR

14.06.2006


 

Okullar halka açılacak

Eğitimin sona ermesi ile birlikte atıl duruma düşen okullar vatandaşlara açılacak. Okulların açık veya kapalı spor alanlarından mahalleli gençlerin faydalanması sağlanacağı gibi çeşitli kültürel aktiviteler için okulların salonları kullanılabilecek.

Adana Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 2005-2006 eğitim öğretim yılının değerlendirildiği ve okul müdürlerinin katıldığı toplantı Çukurova Üniversitesi’nde yapıldı.

Adana şehir merkezindeki 385 ilköğretim okulu ve lisenin müdürünün katıldığı toplantıya katılan Vali Cahit Kıraç, müdürlere okulları halka açın çağrısı yaptı.

Eğitimdeki sorunların öncelikli olarak çözülmesi için çalıştıklarını ve bunu yaparken de gerek bakanlık imkânlarını gerekse hayırseverlerin katkısını kullandıklarını aktaran Vali Kıraç, bin 500 dersliğin daha gelecek eğitim yılında hizmete sunulacağını söyledi.

Adana’nın ÖSS sınavlarında 19., Ortaöğretim Kurumları Sınavları sonucunda da 26. sırada yer aldığını vurgulayan Kıraç, eğitimde başarı için gereken ne tedbirler varsa hepsini yapmaya hazır olduklarını kaydetti.

Kıraç, okul müdürlerinden okulları halka açmalarını da isteyerek, “Okulmunuzu kıskanmayın. Okulun velinin, öğrencisi olan veya olmayan vatandaşın olduğunu unutmayın. Okulu eğitim dönemi dışında da vatandaşla paylaşın. Sizin kendi plan ve programınızı aksatmayacak şekilde spor alanlarınızı mahallenin gençlerine, çocuklarına açın. Okul ancak bu şekilde sahiplenilir. Eğitim bitti okul kapalı demeyin” dedi.

Geçmişte aynı yerde 5 yılını dolduran 78 okul müdürünün görev yerlerini değiştirdiklerini ve hatırlatan Kıraç, böyle bir uygulamayı marjinal verimliliği artıkmak için yaptıklarını, yeri değişen bazı müdürlerin mahkeme kararı ile eski yerine geri döndüğünü de söyledi.

Eğitimde fiziki yapının yanı sıra çağın gerektirdiği bilgisayarı bilgi teknolojileri sınıfı kurarak okullara soktuklarını vurgulayan Kıraç, müdürlerden bu sınıfları hırsızlığa karşı korumalarını da istedi.

Geçtiğimiz günlerde bir okulun bilgisayar sınıfına giren hırsızların amaçlarına ulaşmadan yakalandığını hatırlatan Kıraç, “Emniyet birimleri ile işbirliği yaparak size teslim edilen kıymetli evraklarla birlikte okulun değerli eşyalarının korunmasını sağlayın. Yaz döneminde okullardaki bilgisayarların konulduğu gibi gelecek eğitim öğretim yılına aktarılmasını sağlayın.” şeklinde konuştu.

/ ADANA

14.06.2006


 

Mahalli web sitelerinden, turizme destek

ürkiye’nin turizm potansiyeli ortaya koyan web siteleri büyük ilgi görüyor. Bilhassa mahalli siteler, az bilinen güzellikleri bütün dünyaya tanıtıyor. Rize ve yöresini tanıtmak için açılan yeni bir site de buna örnek oldu.

www.kendirlibeldesi.net sitesi yayına başladı. Sitede Kendirli tv, Kendirli FM, çay, Rize ve daha pek çok konu başlığı yer alıyor. Site, Kendirli Beldesini tanıtmak için her geçen gün yeni hizmetler vererek gelişiyor. Kendirli Beldesi, 1982 Anayasa oylamasında ‘red’ oyu vererek adını duyurmuştu. Site yetkilileri, beldenin artık ‘modern bir belde’ olduklarını ifade ediyorlar.

Rize ve yöresinin güzelliklerini tanıtan siteler arasında www.senozderesi.com’u da saymak gerekiyor. Senozderesi.com, ayrıca Senoz Radyo olarak internetten radyo yayını da yapıyor.

YENİ ASYA / RİZE

14.06.2006


 

ÖSS heyecanı

TBMM Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi, AKP Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu, 18 Haziranda yapılacak Öğrenci Seçme Sınavı’na (ÖSS) girecek adaylara, son haftada sınava ders çalışarak değil psikolojik olarak hazırlanmaları uyarısında bulundu.

Aydınlıoğlu, ‘’öğretmen kökenli bir vekil olarak’’ ÖSS’ye hazırlanan öğrenciler için bu haftanın çok önemli olduğunu bildiğini belirtti. Öğrencilere, olumlu düşünme ve gayretin başarıyı beraberinde getireceğini, stresin, başarının düşmanı olduğunu unutmamaları gerektiğini anlatan Aydınlıoğlu, sınava az süre kala, ders çalışmak yerine psikolojik olarak hazırlanmanın gerekli olduğunu kaydetti.

/ BALIKESİR

14.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004