Avrupa Birliği’nin bugünlerde tartışmaya açtığı ve Coreper toplantılarının belgelerinde çok açık bir şekilde Türkiye’nin reform sürecini yavaşlattığı ve hükümetin ‘eskisi kadar’ demokratikleşme iştahına sahip olmadığı eleştirileri yer alıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti kabul etmiyorlar ama, son bir yılda Türk Milleti’nin üzerindeki Avrupa Birliği umut bulutları dağılmış durumda. AK Parti’nin ‘içeride’ yaşadığı krizler de aslında bu sürecin tavsamasından kaynaklanıyor. Nitekim Avrupa başkentlerinden de gerek Başbakan Erdoğan’a, gerek AK Parti Hükümeti’ne eskisi kadar destek mesajları gelmiyor. Oysa fırtına gibi demokratikleşme adımlarının atıldığı günleri hatırlasanıza.
Pasta kesmek yetmez
Şimdi yeni bir fırsatla karşı karşıyayız. Türkiye içe kapalı, izole olmuş bir üçüncü dünya ülkesi olarak kalacaksa ve AK Parti bu enkazın altında kalacaksa sorun yok. Ama eğer ‘bir fırsat yakaladık, bunun sonucunu alalım’ deniliyor ise başka bir şansımız yok. Avrupa Birliği güzergahına bütün gücümüzle asılmamız gerekiyor ve Lüksemburg’daki toplantı da bunun için çok büyük bir şans. Ancak sadece oraya gidip fiili müzakereleri başlatmak ve pasta keserek bunu kutlamak yetmez. Bu zaten olacak. Dünya konjonktürü başka türlü işlemez. Ankara-Brüksel arası ipler kopmaz ama, buradaki mesele hükümetin reformlar konusundaki iştahı, kararlılığı ve samimiyeti, bir de Türk toplumunun AB’yi bir numaralı öncelik olarak görmesidir. Hükümetten beklenen de budur.
Akşam, 12.6.2006
|