Henüz Danıştay saldırısının şokunu atlatamadan, olayın arka planını tam aydınlatamadan bir başka çete ortaya çıktı Ankara’da. Yarın sabah yeni bir çete operasyonuyla uyanırsak da sürpriz olmaz. Meğer sağımız solumuz, önümüz arkamız hep çete imiş de haberimiz yok. Ortalık çetelerden geçilmiyor.
Şemdinli, Sauna ve Ergenekon... Bu zincire son eklenen halka ise içinde emekli ve muvazzaf ordu mensuplarının da bulunduğu Atabeyler Çetesi oldu. Askerî savcılık operasyonda gözaltına alınan üç ismi tutukladı. Üç beş yılda bir yaşanacak bu denli büyük olayın hepsi aylarla ifade edilen çok kısa zaman dilimine sığdı. Yedi ayda 5 çete...
Birisi tam çözülmeden diğeri patladı. Şimdi ilgili ilgisiz herkes haklı olarak ‘Neler oluyor?’ sorusuna cevap arıyor. Bir gazeteci bütün bunları sıraladıktan sonra Ankara’yı ‘Karanlıklar Başkenti’ diye tanımladı. Haksız değil. Yaklaşık 15 yıldır başkentte yaşıyorum, Ankara’nın hiç bu kadar puslandığını hatırlamıyorum. Herkesin bir düşüncesi var. Olup biteni tam anlayabilmek; ama gelişmelere makul izah getirebilmek gerçekten güç... Dışarıya yansıyan kıt bilgiler ışığında ancak el yordamıyla yorum yapmak durumundayız. Dün Akşam’dan İsmail Küçükkaya olayları ‘nasıl gördüğünü’ anlatırken, AK Parti’den hoşlanmayan, iktidarı ‘rejim için tehdit’ olarak görerek ‘durumdan vazife çıkaran’ çok sayıda illegal oluşumun varlığından söz ediyor.
Pekala ortaya çıkan çeteler, bu illegal oluşumların parçası veya uzantısı olabilir. Böyle düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Herkes farkında; bazı çevrelerin siyasi gidişatı yönlendirmek, hükümeti erken seçime zorlamak, Çankaya seçimine giden sürecin taşlarını döşemek gibi amaçları elbette var. Bu niyetlerini de belli ettikleri söylenebilir.
Ben son olayları sadece içerisiyle izah etmenin pek doğru olmadığı kanaatini taşıyorum. İçeride hiçbir oluşum, düşüncesi ne olursa olsun bu ülkeye bu kadar büyük kötülük yapacak işlerin içine girmez.
Türkiye dış odaklı büyük komployla karşı karşıya... Ülkenin üzerinde büyük oyunlar oynanıyor.
Ülkeyi kargaşaya sürükleyecek senaryolar dışarıda yazılıyor, içeride sahneye konuluyor. Çete üyeleri vatanı kurtarmak veya bazı politik kaygılarla hareket ettiklerine inanıyor olabilir, ben büyük senaryonun figüranlarından başka bir şey olmadıklarına inanıyorum. Komplo yalnızca AK Parti hükümetini veya siyaseti hedef almıyor. Oyun büyük ve satranç tahtasında AK Parti değil Türkiye var.
Anlayabildiğim kadarıyla içeride bir güç -adına rahatlıkla derin devlet diyebilirsiniz- provokasyonları önlemeye, su almaya başlayan geminin batmasını ve tehlikeli sulara sürüklenmesini engellemeye çalışıyor. Çetelere karşı operasyonları bu kapsamda değerlendirmek mümkün...
Bu süreçte herkesin dikkatli olması lazım... Ülkenin temel dinamiği olan kurumları karşı karşıya getirmeye çalışmak da bu oyunun bir parçası. Münferit ve kontrol dışı bazı isimlerin çetede çıkmasını genelleyerek Silahlı Kuvvetler’i, polis veya hükümete karşı kışkırtmak çok tehlikeli sonuç doğurur.
Türkiye çok önemli gelişmelerin arifesinde... Hafta boyunca uluslararası güç dengesinde ağırlıkları bulunan üç ülkeden İsrail Dışişleri Bakanı Livni, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier Ankara’daydı. 10 gün sonra Avrupa Birliği ile müzakereler resmen başlayacak.
Büyük oyuna teslim olmak da mümkün, boşa çıkarmak da... Türkiye, bazı art niyetlilere rağmen komployu boşa çıkaracak dinamiklere sahip...
Dün Cumhuriyet Gazetesi, Nazım Hikmet eki verdi, Ankara’nın psikolojisini yansıtan şu şiiri paylaşmak isterim:
‘Hava kurşun gibi ağır - Bağır, bağır, bağır bağırıyorum - Koşun kurşun eritmeye çağırıyorum - O diyor ki bana: - Sen kendi sesinle kül oluyorsun ey - Kerem gibi yana yana - Deeeert çok hem dert yok - Yüreklerin kulakları sağır... Hava kurşun gibi ağır...’
Zaman, 4.6.2006
|