Ülkelerin zenginlik kriteri sayılan nüfus, toprak, askerî güç gibi varlıklar artık yerini entelektüel sermaye olan beyin gücüne terk etmektedir. Beynin, aklın üretkenliğinin, hayallerin mesafesinin, vizyon, ufuk, hür düşünce üretiminin öneminin arttığı bir zamandayız.
Ezber döneminin modası geçti. Mevlânâ’nın “Ne kadar söz varsa düne ait dünde kaldı can cağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım” dediği gibi yeni şeyler söyleyecek zamandayız.
Patentin ne demek olduğunu açıklamaya gerek yok sanırım. Yeni bir ürünün, eserin öncekilerden farklı oluşu ve fayda sağlaması esasına dayanır.
Türkiye yeni patent konusunda oldukça fakir bir ülkedir. Japonya’da 15 günde alınan patent sayısı Türkiye’de 11 yılda alınan patent sayısından fazladır.
Yeniliklerin üretimi, ikliminde gerçekleşir. Bitkilerin filizlenmesi için ısı, ışık, toprağın özellikleri gibi birçok şartı vardır. Yenilik ortaya koyup, patent üretmenin en önemli engeli teşebbüs, düşünce ve bilimsel hürriyetin olmayışıdır.
Buluş ve icatların engeli, aynı zamanda yanlış bir hurafe olan “eski köye yeni âdet getirme” yaklaşımının kabul gördüğü ortam YÖK’ün baskısı altındaki üniversitelerimizdir.
Maalesef üniversiteler, modası geçmiş bir zihniyetin ve tabuların esaretinde her türlü yenilikçi yaklaşımın yeşermesine mani olmaktadır.
İmtiyazlı tabuların arkasına sığınarak içerdeki taleplere duyarsız olduğu gibi dış dünyadaki gelişmelere bile duvar gibi durmaktadır.
Hür düşünce öncelikle zihinlerde karşılık bulmalıdır. YÖK’ün baskısını doğru bulmazken kendi nefsimizde ne kadar özgür düşüncelere tahammül gösterebildiğimizin sorgulanması gerekir. Zira tek tip yaklaşımının ve tabuların öğretisinde yetişen insanımızın bilinçaltında özgürlükçü düşünceye tahammülsüzlük yer almaktadır. Alternatif yaklaşımlara yer yoktur, tek doğru vardır; ‘yaklaşımı farklılıklara’ hayat hakkı tanımayan bir mantıktan yenilik üretilemez.
Düşünce ve fikir hürriyetinin sınırlarını temel değerler belirlemeli. Temel inanç ve itikat değerlerinin sınırları yeterlidir. Manevra alanının ölçeğini biz daraltıyoruz. Bu sınırlamalara bir de kutsallık eklenince aşabilmek mümkün olmuyor.
Her türlü gelişmenin iklimi hürriyet olduğu gibi her türlü gelişimin engeli de istibdattır, baskıcı anlayıştır gerçeğini dikkate alarak zihinlerin hür ve özgür olmasına önem vermeliyiz. Tecrübe ve ezberlerimiz sınırları daraltmamalı, genişlemesine vesile olmalıdır.
|