AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Aktay, "Biz Mısır'a her zaman itidali tavsiye ederiz. Mısır'da bütün ülkelere tavsiye ettiğimiz gibi kendi halkına karşı adil olmayı, zulmetmemeyi tavsiye ederiz." dedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, Mısır halkının kendi içinde tüm kesimleri ile uzlaşması durumunda Türkiye'nin bunu destekleyeceğini söyledi.
Aktay, yaptığı açıklamada, Mısır halkının kendi içinde tüm kesimleri ile uzlaşması durumunda Türkiye'nin bunu destekleyeceğini belirtti. Mısır'ın kendi halkına duyduğu saygıyı göstermesinin yolunun 3 Temmuz 2013 sonrası tutuklananları serbest bırakması olduğunu dile getiren Aktay şunları söyledi:
"Bir toplum kendi içerisinde uzlaşmaya başlarsa Türkiye kolaylaştırıcı olur, zorlaştırıcı olmaz. Uzlaşma Mısır'ın tüm kesimlerinde sağlanırsa biz Türkiye olarak tavsiyede bulunuruz. Biz Mısır'a her zaman itidali tavsiye ederiz. Mısır'a da bütün ülkelere tavsiye ettiğimiz gibi kendi halkına karşı adil olmayı, zulmetmemeyi tavsiye ederiz. Şu anda Mısır'da açık bir zulüm var ve biz buna sessiz kalamıyoruz."
Aktay, "Şu anda orada bir idare var ama bu idarenin zararın neresinden dönersek kardır deme şansı vardır. Kendi halkına karşı biraz daha saygılı davranırsa daha güçlü olur. Ancak kendini halkına değilde dış güçlere dayarsa, İsrail'in ve bir takım kötü niyetli başka güçlerin desteği ile ayakta duracağını sanıyorsa, ayaktaymış gibi görünür ama alttan alta çürümüş olarak durur ve onun üzerine öyle bir çöker ki daha büyük felaketlere yol açabilir." ifadelerini kulandı.
Mısır'ın kendi halkına saygı göstermesinde en uygun formülün darbe sonrası gözaltına alınanların serbest bırakılması daha sonra da seçime gidilmesi olduğuna işaret eden Aktay sözlerini şöyle sürdürdü:
"3 Temmuz'dan sonra hapsedilenlerin bir suçu yok. Onlar kendilerine sunulan meşru şartlar içinde seçime gitmiş olan insanlardır. Kimseyi öldürmediler, teröre bulaşmadılar. Kimse onları Türkiye'deki terör örgütleri ile karşılaştırmasın. Bazen Türkiye'nin de teröristlere böyle davrandığı şeklinde karşılaştırmalar yapılıyor. Bir defa Türkiye hükümeti yüzde 50'nin üzerinde bir oranla seçilmiş bir hükümettir. Ancak Mısır'daki hükümet seçilmiş değildir. Seçilmiş olanlar şuanda hapisteler. Dolayısıyla olayın tabiatı farklı. Seçilmiş olanlar baştan prensiplerini belirlediler ve şiddete başvurmadılar. Suçlu olanlar darbeyi yapanlardır."
Halep savaşı
Halep'teki gelişmelere de değinen Aktay, Türkiye'nin Suriye'de işlerin daha kötüye gitmemesi için ciddi faaliyet içinde oluğunu, El-Bab'ın alınmaya çalışılması ve Münbic ile arasının kapatılması hususunda önemli mesafeler kaydettiğini ifade etti.
Rejimin şu anda kendini ayakta tutacak hali olmadığına dikkati çeken Aktay, rejimin Halep'i alsa da oradaki kontrolünü uzun süre devam ettiremeyeceğinin çok açık olduğuna işaret etti.
Halep'in kaybedilmesinin bölgedeki dengelere etkisine ilişkin Aktay, "Orada dengeler sürekli değişken. O yüzden bunu nihai bir durum olarak görmemek lazım. Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı aracılığıyla desteklediği unsurların da orada ciddi bir varlığı var. O varlık oradan sökülüp atılamaz çünkü bir toplumsal tabana dayanıyor." dedi.
Aktay "Türkiye'nin Suriye, Halep ve Irak'ta izlediği yol oraları işgal etmek değildir. Bilakis Türkiye bu toprakları kendi evlatlarına iade etmek istiyor. Orada tehcir yoluyla demografik bir operasyona Türkiye kırmızı çizgi olarak bakıyor." ifadelerini kullandı
Irak'ta koalisyon güçlerinin yol haritası
Aktay, koalisyon güçlerinin Irak'ta terör örgütü DEAŞ'la mücadele gibi ortak payda oluşturduklarını ve bu paydada buluşan herkesle işbirliği yaptıklarının altını çizerek şu ifadelere yer verdi:
"Bu kadar sorumsuzca, sosyolojiden, bölgenin gerçeklerinden ve tarihinden kopuk bir plan ortaya koyduğunuzda çok insan öldürebilirsiniz. Çünkü elinizdeki imkanlar çok fazla. Bu güçle bölgede istikrar sağlayabileceğiniz anlamına gelmez. Önemli olan istikrar ve huzuru mevcut insan tablosu ile ortaya çıkarabilmektir."
Çözüm olarak devreye sokulan örgütlerle orada uygulanan programın bir tür tehcir olduğunu belirten Aktay, bu durumun mezhebi ve etnik temizliğe neden olan, bölgenin sosyolojisi üzerinde bir operasyon olduğunu ve kalıcı barışın amaçlanmadığı anlamına geldiğini ifade etti.
Koalisyon güçlerinin bölgedeki gündemlerinin çok samimi olmadığını, Araplardan ve Türkiye'den gizledikleri gündemleri olduğunu kaydeden Aktay şöyle konuştu:
"Nasıl Sykes-Picot antlaşmasında cetvelle sınırlar çizildi ve bütün savaşlar o sınırların hayata geçirilmesi için verildi ise şu anda da kafalarında belli ki çizmiş oldukları bir sınır var ve buna göre kim, nerede yaşayacak ve nerede bir etnik temizlik yapılacak onu devreye sokuyorlar. Bölge halkları buna direnecektir. Türkiye'de konum itibari ile ve şu anda bölgede bu tür etnik temizliklere karşı çıkmaktadır. Suriye'deki her karış toprağın kendi evlatlarına iade edilmesini savunmaktadır."
"Dicle Kalkanı Operasyonu" olabilir mi?
Fırat Kalkanı Harekatı gibi muhtemel bir Dicle Kalkanı Operasyonu hakkında da değerlendirmede bulunan Aktay, "Dicle Kalkanı Operasyonu için Irak halkından özel bir talep lazım. Şu anda Haşdi Şabi'nin Telafer'e doğru gelmesi, mezhebi bir gündemi olması ve Sünni bölgelerde hiç istenmediği halde gelip orayı kurtarmaya çalışıyor olması iyi niyetli bir hareket değildir. Bunun etnik temizlik hareketi olmasından endişe ediyoruz." ifadelerini kullandı.
"Haşdi Şabi'nin daha önce yaptıkları ortada. Bunlar girdikleri her yerde insanlık suçu işlemektedir. İşin ilginç yanı bu katliamların uluslararası toplum tarafından görülmek istenmemesi." diyen Aktay "Katliama değil katliamı kimin yaptığına karşı çıkılıyor. DEAŞ'ın da onların oyuncusu olduğunu çok net biçimde anlıyoruz. DEAŞ ile Haşdi Şabi'nin yaptığı katliamlar arasında pek bir fark yok." diye konuştu.
AA