Mücahit Bilici, Taraf'ta yayınlanan yazısında "Said Nursi gelenekle geleceğin orta yerinde (hatta kopma an ve noktasında) duran ve bağlantıyı kopmaktan alıkoyan bir yenileyici (müceddid) olduğu için günümüzün parçalanmış Müslüman tasavvurunca henüz tam anlaşılamıyor" ifadelerine yer verdi.
Said Nursi'nin, eserlerini ‘bana yazdırıldı’ derken neyi ifade ettiğini yorumlayan Bilici'nin yazısındaki ilgili bölümler şöyle:
Said Nursi gelenekle geleceğin orta yerinde (hatta kopma an ve noktasında) duran ve bağlantıyı kopmaktan alıkoyan bir yenileyici (müceddid) olduğu için günümüzün parçalanmış Müslüman tasavvurunca henüz tam anlaşılamıyor. Eserleri, bazı geleneksel hocaların öteden beri hazım zorluğundan kaynaklanan hazımsızlığına muhatap olduğu gibi, kimi modern hocaların da yüzeysellikten kaynaklanan sathi saldırılarına da hedef olabiliyor. Mesela, yakın zamanda popülist bir alimin yeterince düşünülmemiş itirazlarına muhatap oldu. Ebced, cifir hesabına yer vermişliğinden, Bediüzzaman ismiyle anılmasına kadar çeşitli konularda tenkide konu edildi. Bu itirazlardan bir tanesi de Said Nursi’nin yazdığı metinler için sık sık “kalbime ihtar edildi” demesi, ben yazdım yerine “bana yazdırıldı” demesi, Risale-i Nur’u kendi malı olarak değil, “Kur’an’ın malı” olarak görmesiydi.
Gerçekten de Bediüzzaman’ın böyle bir yaklaşımı var. Kendisi hayattayken de bu konu ile ilgili eleştiri ve saldırılara muhatap olduğunu biliyoruz. Kimileri Said Nursi kendi yazdıklarını vahiymiş gibi sunuyor diye tenkid ediyor. Nurcuların çoğu da kendi âlemlerinde anlamı ve açıklaması olan bu hakikati dış dünyaya nasıl açıklayacakları konusunda zorlanmıyor değiller. Bazı durumlarda kendilerinin bile tam emin olamadıklarını görüyoruz. En azından gündeme gelmesinden çekinilen bir konu muamelesi görüyor. Hâlbuki korkmaya, çekinmeye hiç lüzum yok. Hamasete, taassuba hiç lüzum olmadan anlatılacak ve anlaşılacak bir hakikati var bu hususun.
(...)
Said Nursi, Risale-i Nur için sunuhat ve iham kabilindendir derken şunu söylemiş oluyor: Bu okuduğunuz metinler, mevcut ilmin kazanımlarını tükettikten sonra ümmilik konumuna gelmiş bir kalbin, kendisini Kur’an’ın anlamına açması sonucu o kalbe gelen anlamlar ve hakikatlerdir. Çünkü kalp sadece alıcıdır. Ve kalbe gelir. Kalbin önünü açma (paraskeue) işlemini gerçekleştirmekten o kadar uzağız ki ne kalbe gelenlerin kalbe geldiğini biliyoruz ne de kalbin gelinen bir yer olduğunu.
Haber Merkezi