Günümüzde dünyaya yayılan “Risale-i Nur hareketi”nin meş’alesinin ilk yakıldığı Barla’dır, dersek abartmış olmayız her hâlde. Hem hakkında çıkan yayınlar da bunu gösteriyor olsa gerek…
RİSALE-İ NURLAIN EHL-İ İMANIN İMDADINA GÖNDERİLDİĞİ YER OLAN, NUH MENZİLİ BARLA’YI BU”REHBER”LE GEZİN...
(Gerçekten de Barla, Risale-i Nur Külliyatı’nın neredeyse dörtte üçünün te’lif edildiği bir menzil olması sebebiyle “Nurculuk tarihi”nde önemli bir yer tutar. 1920’li yılların sonları ve 30’lu yılların başlarında, maddî-manevî mahrumiyetlerin zirve yaptığı şartlarda sağlanan “başarı”nın izahatı kolay değildir. Şaheser Kur’an tefsiri Risale-i Nur’u bize miras bırakan başta Üstad Bediüzzaman ve arkadaşları olan “Barla Sıddıkları” unvanlı mübarek hey’etin ruhları şâd olsun! Âmin…)
Evet, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin (1878-1960) biyografisinde özellikle iki “yer” ismi dikkat çeker. Birisi doğduğu yer olan (Bitlis vilayetinin Hizan kazasına bağlı) “Nurs” köyü, diğeri de sürgün yerlerinden biri olan (Isparta vilayetinin Eğirdir ilçesine bağlı) “Barla” nahiyesi.
Bediüzzaman’ın 1926-34 yılları arasında 7,5 yıl süreyle ikamete mecbur edildiği Barla hakkında son yıllarda basın-yayında sayısız “tanıtım/bilgilendirme” amaçlı yazıların yanı sıra “broşür, kitap, katalog vs.” bazında da epey çalışma neşredildi. Bu kervana Yeni Asya Neşriyat (YAN) da “Nur Menzili Barla Rehberi” adlı kitapla katılmıştı…
Barla özellikle son zamanlarda hemen her mevsim ziyaret edilen bir “ziyaretgâh” hâline geldi. Bunda elbet maddî-manevî faktörler etkili. Bediüzzaman ve misyonunun günden güne daha çok bilinir ve tanınır hâle gelmesi işin manevi tarafına, bölgeye ulaşım ve o muhitte konaklama imkânlarının artması da maddî yönüne tekabül ediyor.
Okulların tatile girdiği yaz aylarında “Bediüzzaman ve Risale-i Nur sevdalıları”nın ziyaretçi akınına uğrayan “mübarek Barla” hakkındaki kitabın “Takdim” yazısında şunlar belirtiliyor:
“Dünyanın her yerinden ‘Nur’un ilk merkezi’ni görmeye/gezmeye geliyorlar. (…) ‘O zamanlar’ küçük bir köy olan bu yer, şimdi bir belde olmuş; dünyanın dört bir tarafından gelenleri ağırlamak için te’sisler kurulmuş…
“Yanında mihmandarı olanlar bu şirin beldeyi gezerlerken önemli mekânlar ve tarihçeleri hakkında gerekli bilgileri alabiliyorlar; peki bu imkânı bulamayanlar?.. Artık bundan sonra, bir rehberiniz olmasa ya da tek başına gitseniz dahi Barla’da hiç yabancılık çekmeden gezebilecek, gerekli bilgileri bu kitap(…)tan öğrenebileceksiniz…”
Yazar Ahmet Özdemir de kitabını şöyle tanıtıyor:
“Barla’da insan manzaralarını görünce şu soruları kendinize sormadan geçemezsiniz:
“Bu insanlar kim? Nereden geliyorlar, nereye gidiyorlar? Burada ne arıyorlar? Bu insanları Barla’ya çeken sır nedir?..
“(…) Çünkü Barla, ‘ilk medrese-i Nuriye’ şerefini kazandığından mübarek bir yerdir.
“(…) Bugün ‘Nur’un bayramı’ndan söz edebiliyorsak [eğer], Barla’yı iyi okumak ve iyi tanımak gerektiğini de anlamış olmamız gerekir. Nur sevdalıları Barla’ya koşuyorlar, hakkı ve hakikati öğrenmek için.
“Hüsnüzan mümkün oldukça suizan etmemeye çalışıyoruz. [Fakat…] Barla ziyaretlerinde bazen istemeden yanlış bilgilere kulak misafiri olmak zorunda kalıyoruz. Gelen ziyaretçiler bazen yanlış bilgilere yönlendiriliyor, kaş yapayım derken göz çıkartılıyor!
“Barla Rehberi ‘o günler’den bugünlere gelişin bir hikâyesi olarak ortaya çıktı. Barla’ya gidenlere, gideceklere veya rehberlik yapacaklara bir kılavuz olmasını arzu ettik. Siz rehberinizi iyi seçerseniz her hâlde aldanmazsınız, yolunuzu doğru bulursunuz…
“‘Barla Rehberi’nde, 1927 yılının soğuk bir kış mevsiminden günümüze uzanan acı-tatlı çetin bir mücadelenin veya nurlu bir yolculuğun ayak izlerini, belki de tozlarını bulacaksınız…”
Kitap “Nur’un ilk medresesi,” “Barla’nın tarihçesi,” “Barla ve kutlu misafir,” “Barla hayatının diğer safhalarından örnekler,” “Bir istikamet şehidi: Binbaşı Âsım Bey,” “Barla sıddıkları” ve “Nereleri gezelim?” başlıklı konulardan oluşuyor. Kısacası, ziyaret/seyahat programlarına bu şirin beldeyi ekleyecekler için “Barla hakkında her şey” bu kitapta…
O hâlde biz de yazımızı kitabın sonundaki rahmetli Hilmi Doğan’ın o çok bilinen şiirinden bir dörtlükle bitirelim: “Tepelice Çam’a çıktım,/ Gelincik Dağına baktım./ Mümkün olsa kalacaktım,/ Bir ömür boyu Barla’da…”