Öncelikle, “Ahirzaman Tarihi” serisinin dördüncü kitabı “Adı Cumhuriyet”in yayınlanması münasebetiyle “hayırlı olsun” dileklerimizi iletelim... Beş kitaplık setin tamamlanmasına bir adım kaldı; duygularınızı öğrenebilir miyiz?
Teşekkür ederim. “Ahirzaman Tarihi” serisini 5 bölümde tasarlayıp yayına hazırladık.
Bu bölümler, aynı zamanda 1800’den sonraki tarihimizin 5 ana dönemini ihtiva ediyor. Şöyle ki:
1) Mutlakiyet Dönemi (1800-1908)
2) II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1918)
3) Millî Mücadele Dönemi (1918-1923)
4) Cumhuriyet Dönemi (1923-1946)
5) Demokrasi Dönemi (1946-1965)
Bu seri çalışma, adeta 35 yıllık meslekî hayatımın bir meyvesi. Tamamının yayınlanması, beni ziyadesiyle sevindirir, memnun eder.
Bu kitap serisi, kendi çapında bir ilk sayılır. Zira, önümüzde yakın tarihimizi hem kronolojik olarak, hem de hiçbir tesir altında kalmaksızın yazan, neşreden bir örnek yok henüz. Bu çalışmanın ayırd edici bir vasfı da Risale-i Nur’daki bir kısım tarihî tahliller ışığında yazılmış olmasıdır.
Ortaya örnek bir çalışma koymak ve özellikle bir ihtiyacı karşılamak manasındaki hizmetlere imza atmak, insana büyük bir vicdanî huzur veriyor. Biz de o huzuru yaşıyoruz.
“Adı Cumhuriyet”in adı bazı okuyuculara “ilginç” gelebilir. Bu isim ne manaya geliyor, izah eder misiniz?
1923’te ilân edilen rejimin adı Cumhuriyet. Ama, tatbikata bakıldığında, tatbikatta cumhuriyet manasını göremiyoruz. Neredeyse çeyrek asır boyunca, ülke tek adam ve tek parti diktatoryası ile yönetilmiş. Yani, sadece adı Cumhuriyet; o kadar… Bediüzzaman bu dönem için “isim ve resimden ibaret” diyor.
Serinin bu dördüncü kitabını kısaca özetler misiniz? Kitabın “ana fikri” nedir?
Cumhuriyet’in ilân edilmesinden tâ çok partili sisteme geçiş tarihi olan 1945-46’ya kadar olan yirmi küsûr yılda yapılanlar ve o dönem içinde olup bitenler anlatılıyor. Bu uzun dönemin hem ansiklopedik bilgilerine, hem de tatbik edilen baskıcı politikaların arka plânına ışık tutulmaya çalışılıyor.
Bir “tarihçi ve araştırmacı” olarak, özellikle 82 Anayasasının ruhunu oluşturan “Atatürkçülük” ideolojisi ve onun güdümündeki Millî Eğitim müfredatının temelini teşkil eden “Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi” dersi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Serapa resmî ideolojiyi ihtiva eden bu dersin okullara konulması 1935’te başlıyor. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Prof. Hikmet Bayur, önce İstanbul Üniversitesinden başlatıyor; ardından, bu ders alt kademedeki bütün okullara yayılıyor.
Hikmet Bayur, “Milliyetçi-muhafazakâr bir Atatürkçü” olup, Mareşal Fevzi Paşa ile birlikte Millet Partisi kuran ve resmen bu partinin başkanı olan kişidir
12 Eylül’den sonra gerek “sağ”da veya “sol”da bazı kesimlerde “resmî tarih” anlayışına karşı geliştirilmeye çalışılan “alternatif yakın tarih” çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Bir tarafta “resmî tarih,” öte tarafta da “alternatif tarih” arayışları var; bu işin sonu nereye varacak?
Resmî tarih, daha çok keyfî ve konjonktürel maslahata göre yazıldığından, hakikati olduğu yansıtmaktan uzaktır.
Bu sebeple, alternatif tarih arayışları kaçınılmaz oluyor.
Alternatif tarih çalışmaları ise, şimdiye kadar genelde parça bölük şekilde yapıla geldi. Derli-toplu bir tarih kitabı henüz yok. Biz bu boşluğu doldurmaya gayret ettik.
“Tek parti dönemi”ni de yazmış bir “yakın tarih” araştırmacısı olarak, “5816” vb. yasal engeller hakkında ne düşünüyorsunuz? “İlgili kanunun amacından saptı(rıldı)ğı ve mâsum eleştirileri dahi cezalandırma maksatlı kullanıldığı” görüşlerine katılır mısınız? O dönemle ilgili yazarken kaleminizi ne ölçüde “rahat” kullanıyorsunuz, kendinizi “oto kontrol”e tâbi tuttuğunuz oluyor mu; yazmak isteyip de şöyle “dört başı ma’mûr” yazamadığınız tarihî olaylar var mı?
Meşhur 5816 sayılı Koruma Kanununun, ilk baştaki hali ile şimdiki hali arasında büyük fark var. Bu kanun maddesinin 1951’deki çıkarılma sebebi, Ticanilerin heykel kırma faaliyetleridir. Kanun metni de sadece bu tahribatı engellemeye matuftur. 1960 Darbesinden sonra, kanun, ilk ve inkılaplara yönelik eleştirileri dahi içine alacak şekilde lastikli hale getirildi.
Bazı konuları rahatça yazmakta sıkıntı çektik, çekiyoruz; ancak, maksadı hasıl edecek şekilde yazmaya yine de bir yol bulmaya gayret ediyoruz.
Şimdiye kadar hiç kimsenin yazmadığı, yazamadığı konu, İstiklâl Mahkemelerindeki cinayetlerin sayım-dökümüdür.
“Ahirzaman Tarihi” serisinin son kitabı 1965 yılında son bulacak. Kısaca “çok partili dönem”i konu alacak olan kitabınızda hangi konular işleniyor, ipuçları verebilir misiniz?
Cumhuriyet gibi hürriyet ve demokrasi de büyük bir nimettir. Bunlardan istifade etmek ve elden gitmemesi için bunların kıymetlerinin bilinmesi gerektiğini her vesile ile nazara vermeye çalıştık.
Teşekkür ediyor, hayırlı çalışmalar diliyoruz.
Meş’um ve menhus “Tek Parti” döneminin analizi
“Hakikat”i arayanlara
Bilindiği üzere, ilkokul birinci sınıftan üniversite son sınıfa kadar işlenen “Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi” adlı ders kitabının da dayanağı olan anlayış “taraflı ve de politik” bir bakışın ürünüdür. Bu yönüyle bilimsel açıdan “tez” (inceleme) değil de “hipotez” (fantaziye) ağırlıklıdır. 19 Mayıs 1919’u “milat” kabul eden bu anlayış, miladın öncesini “karanlık,” sonrasını ise “aydınlık çağ” olarak niteler ki bu “benmerkezci, ayrıştırıcı” felsefe artık itibar görmeyip sorgulanıyor, hattâ yanlışlanıyor… (Fakat ne hikmetse, özellikle “eğitim şûralarındaki karşı teklif ve tavsiyelere rağmen, anılan ders ve içeriği müfredattan bir türlü kalkmıyor, kaldırılmıyor! Onlarca nesil “Kemalizm/Atatürkçülük” torna-tesviyesinden geçirilmeye devam ediliyor…)
Toplumun tüm kesimlerine mâl olmamış “seküler” bir ideolojiyi esas alan resmî tarih anlayışı malum şahsı yüceltmeye matuf, asıl kahramanları “karalama ve gizleme” amaçlı bir görüş. “Hakikat”in (doğrunun) ters-yüz edildiği bu tarih anlayışı “maval”dan (yalan/uydurma) ibaret!
Çok şükür ki 1980’li yıllardan beri “yakın tarih” üzerine yapılan ciddi araştırmalarla “tarihin gerçeği” ortaya konuluyor. Bilenler bilir, o yıllarda eksiği ve belki kusuru da olsa—gazetemizin öncülü “Yeni Nesil” gazetesinin yayınladığı “Yakın Tarih Ansiklopedisi,” alternatif tarih yazıcılığında çığır açtı. İşte, gazeteci-yazar M. Latif Salihoğlu’nun “Ahirzaman Tarihi” adlı seri kitabı, o zamandan bugüne oluşmakta olan “tarih bilinci”ni yeniden yeşertmeye çalışıyor…
Adı anılan serinin ilk üç kitabı sırasıyla “Osmanlı Modernleşmesi,” “Osmanlı Demokrasisi (II. Meşrutiyet Dönemi)” ve “Elveda Osmanlı (Millî Mücadele Dönemi)” başlıklarını taşıyordu. Şimdilerde serinin dördüncü kitabı “Adı Cumhuriyet (Tek Parti Dönemi)” çıktı. (Beş kitaplık serinin son kitabı da yolda…)
Kitabın “Takdim”inde eserin muhtevası anlatılırken “Adı Cumhuriyet” isminin arka planı da şöyle vurgulanıyor:
“(…)Bu eserde, 1924-45 yıllarında ‘mutlak istibdat’ı esas alan ‘Tek Parti’ dönemi ve devrin önemli olayları ele alınmaktadır. ‘Saltanata son veriyoruz, verdik.’ diyerek cihan devleti Osmanlı’yı yıkan menhus zihniyetin nasıl kendi saltanatını kurduğunun ayrıntılı olarak işlendiği eserde, belli başlı olaylarla ilgili olarak Bedüzzaman Said Nursi’nin görüşlerine de yer verilmektedir. / 1920’li yılların başından başlayarak 1950 yılındaki ‘beyaz ihtilal’le noktalanan ‘Tek Parti’ dönemi, uygulamaları ve millete çektirdiği eziyet itibarıyla—Bediüzzaman’ın tespitiyle—‘manasız isim ve resim’den ibaret kaldı. Kısaca, adı ‘cumhuriyet’ olmakla birlikte, ülkeye 27 yıl boyunca otoriter bir yönetim anlayışı hâkim oldu…”
Kitap “Anayasa çalışmaları,” “1924 ve sonrası,” “1926 ve sonrası,” “Latinî ile La-dinî eş zamanlı uygulandı,” “1933 ve sonrası,” “Fethin sembolü Ayasofya,” “Tek Parti devleti,” “1937 ve sonrası,” “Dersim Faciası,” “10 Kasım ve sonrası,” “Şeflik devri başlıyor,” “Türkiye sarsılıyor (1939-44),” “II. Dünya Savaşı,” “1940’lı yıllar” ve “Yeni dünyada Türkiye’nin yeri” başlıklı konulardan oluşuyor. Aralarda bir önceki konunun devamı mahiyetinde “okuma parçaları”na (“Yüz yıllık milliyetçilik anaforu,” “Müfterilerin Bediüzzaman’a iftirası,” “Bediüzzaman’ın Halk Partisine bakışı”) yer verilirken, kitabın sonunda ise “yorum” başlığıyla “Çok partili sisteme geçerken siyasette bir tarif ve tercih[in] analizi” yapılıyor.
Resim ve “belge” niteliğini haiz kupürlerle zenginleş(tiril)en eser, serinin önceki kitapları gibi yakın tarihin perdelerini aralıyor ve gerçekleri gün yüzüne çıkartıyor—elbette “hakikati arayanlara…”
RÖPORTAJ: ORHAN GÜLER