İtalyan mimar Gaspare Trajano Fossati’nin Sultan Abdülmecid Han’ın desteğiyle Londra’da bastırdığı Ayasofya ve İstanbul ile ilgili gravürlerinin yer aldığı en prestijli eseri 'Aya Sofia Constantinople' 162 yıl sonra yeniden dört dilde hazırlanarak yayınlandı.
Günümüzde Başbakanlık Osmanlı Arşivi Kütüphanesi’nde bulunan nüshanın esas alındığı çalışmada eser, yeni baskı teknikleri ile yeniden gün yüzüne çıktı. Fransızca, Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak dört dilde hazırlanan eser, aslına uygun boyutlarda yayınlandı.
AYASOFYA İSTANBUL’UN ULU CAMİSİDİR
Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethine kadar Hıristiyan dünyasının en önemli kiliselerinden biri olarak varlığını sürdürdü. Fetihten sonra da kılıç hakkı olarak camiye çevirildi. İslam ordusu ilk Cuma namazını Akşemseddin Hazretleri’nin imametinde burada kıldı. Bu tarihten itibaren de şehrin Ulucamii vasfına büründü. Mabedin günümüze ulaşabilmesindeki en önemli sebep asılar boyunca Osmanlı’nın onu yaşatmak için yapmış olduğu onarımlar oldu. Osmanlı geçmişi olduğu gibi reddedip kendisine kalan mirası yaptığı bakım ve ilavelerle İstanbul’u kısa süre içinde açık hava müzesi haline getirdi.
AYASOFYA’DA MİMAR SİNAN İMZASI
Ayasofya İstanbul’un fethinden sonra pek çok tamir gördü, çeşitli desteklerle takviye edildi. Yapılan tamirler vasıtasıyla yapı günümüze ulaşırken eklenen ilaveler de mabede Türk sanat eseri hüviyetini kazandırdı. Her padişah bu mabedi güzelleştirmek için hiçbir masraftan kaçınmadı. Bu nedenledir ki Ayasofya’da her devirden günümüze bir hatıra kalmıştır. İlk hatıralar Fatih’ten. Fethi müteakip Sultan, binanın güneybatısına tahta bir minare yaptırdığı gibi mabede mihrap, mimber, kütüphane, medrese ilave ettirdi. Sultan İkinci Bayezid Han bir minare yaptırdı. İkinci Selim de Fatih devrinde yapılmış olan tahta minareyi kaldırtıp yerine yenisini hediye etti.
Mimar Sinan’ı da Ayasofya’nın tamiri ile vazifelendirdi. Başmimar duvarları sağlamlaştırmak için payandalar yaptı, binanın çevre düzenlemesini gerçekleştirdi. Günümüzdeki pek çok sanat tarihçisi mimarın ortak görüşüne göre Ayasofya’nın günümüze ulaşmasını sağlayan asıl çalışma Mimar Sinan tarafından yapıldı.
Ayasofya’nın etrafındaki türbelerin yapımına da bu devirde başlandı. Sultan İkinci Selim için yapılan türbeyi Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed türbeleri izledi. 1717 ve 1733 tamirlerinden sonra 1739 tarihinde şadırvan, sıbyan mektebi, imaret, kütüphane yapıldı.
EN BÜYÜK TAMİRATI ABDÜLMECİD HAN YAPTIRDI
Abdülmecid Han devrine gelindiğinde cami büyük bir tamire ihtiyaç duyar hale gelmişti. Padişah o devirdeki Avrupa devletleri ile olan siyasi münasebetleri de dikkate alarak 1847 yılında Rus Çarı’nın saray mimarı Fossati’yi tamir işi ile vazifelendirdi. İki yıl süren bu tamirat esnasında yaklaşık sekiz yüz işçi çalıştı. Bina neredeyse tamamen elden geçirildi. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı Lafzatullah, Peygamberimiz, Dört Halife ile Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin isimlerini tasvir eden levhalar asıldı. Camiye hünkâr mahfili, muvakkithane ilave edildiği gibi Fatih devrinde yapılan medrese de baştan sona yenilendi.
MİMAR FOSSATİ’DEN TARİHE IŞIK TUTAN 25 GRAVÜR
Fossati bu tamirat esnasında mozaiklerin üzerini açarak krokiler halinde çizdiği resimleri bir albüm halinde bastırmak istemiş, fakat bu isteğinde başarılı olamamıştı. Bunun üzerine Ayasofya’nın içini ve dışını gösteren 25 adet çizim hazırladı. Kapağını Sultan Abdülmecid Han’ın tuğrası ile süslediği albümü 1852’de Londra’da bastırdı. Bu albüm el işçiliği ile boyaları hazırlanan mukavva üzerinde kutulu büyük boy 80, ciltli olarak tasarlanmış orta boy 100 ve sulu boya ile hazırlanmış küçük boy şeklinde 200 olmak üzere üç farklı türde 380 adet basıldı.
(Çamlıca Basım Yayın markası olan Sarayburnu Kitaplığı, Ayasofya’nın en prestijli kitabı olan Gaspare Trajano Fossati’nin 'Aya Sofia Constantinople' adlı eserini 162 yıl sonra yeniden okuyucularla buluşturdu)
ALBÜM SULTAN TARAFINDAN AMERİKA’YA DA HEDİYE EDİLMİŞ
Mimar Fossati’nin 25 Mart 1853 tarihinde Hariciye Nazırı Rıfat Paşa’ya yazdığı mektubundan anlaşıldığına göre bu albümlerin öncelikle bir tanesi Padişah’ın zatına diğeri devlete hediye edildi. Abdülmecid Han da bu çalışmayı takdir amacıyla Fossati’yi bir pırlanta yüzükle mükâfatlandırdı. Yine aynı mektuptan anlaşıldığına göre saraya albümlerin el ile boyanmış ve mukavva üzerine yapıştırılmış olanlarından 10, büyük boy kâğıt üzerine basılmışlarından 10 olmak üzere 20 adet albüm verildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu albümlerin 15 tanesi satın alındı ve Amerikan elçiliğinin talebi üzerine bir tanesi Washington’da bulunan Meclis-i Maarif Kütüphanesine hediye edildi. Satın alınan diğer albümler ise Ragıp Paşa Kütüphanesi’ne konuldu.
30 Aralık 1892 tarihinde Sultan İkinci Abdülhamid’in emri ile bu kütüphanede bulunan Ayasofya Albümlerinden Yıldız Sarayı, Erkan-ı Harbiye, Bahriye Dairesi, Hendesehane-i Mülkiye ve diğer kütüphanelere birer adet olmak üzere dağıtıldı.
GASPARE TRAJANO FOSSATİ KİMDİR?
İsviçre’de dünyaya gelen Gaspare Fossati 1822-1827 yılları arasında Milano Brera Akademisi’nde mimarlık eğitimi aldı. 1833 yılında Rusya’ya giden Fossati burada kısa süre içinde tanındı. 1836 yılı sonunda Petersburg’da “Saray Mimarı” unvanını aldı.
1831 yılında gerçekleşen büyük Beyoğlu yangınında tamamen kül olan Rus Çarlığı’nın İstanbul’daki elçilik binasını yeniden inşa etmek için 1837’de İstanbul’a gönderildi. 1837’den 1858 yılına kadar İstanbul’da kalan Fossati, kardeşi Giuseppe Fossati’nin de içinde bulunduğu yerli ve yabancı sanatçılardan oluşan geniş bir ekiple birçok yapı inşa etti ya da onardı. Bunlardan en önemlileri, önceleri inşaatına Darülfünun için başlanan, tamamlandığında ise Maliye Nezareti olarak kullanılan bina, diğeri ise Sultan Abdülmecid’in emri ile başlatılan son kapsamlı Ayasofya restorasyonudur.
AYASOFYA, BEŞ YÜZ SENE DEVAM EDEN VAZİFE-İ KUDSİYESİNE GERİ ÇEVRİLMELİ
Bediüzzamn Said Nursi, Ayasofya'nın, muzahrafattan temizlenip ibadet mahalli olarak beş yüz sene devam eden vazife-i kudsiyesine çevrilmesi gerektiği üzerinde önemle durur.
İşte Risale-i Nur'daki konuyla ilgili önemli bölümler;
Ayasofya'yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek… Âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya'yı muzahrafattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır.
[Adnan Menderes'e gönderilmek niyetiyle evvelce yazılan içtimaî hayatımıza ait bir hakikatın haşiyesini takdim ediyoruz.]
Haşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâmın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:
Ezan-ı Muhammedînin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya'yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki saat baktım ve bunu yazdım.
Emirdağ Lâhikası, s. 396
AYASOFYA İBADET MAHALLİ OLMALI
Ankara'ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyete ciddî taraftar Dahiliye Vekili Namık Gedik'i görmek ve İslâmiyetin kahramanı olan Adnan Beye ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara bir hakikatı söylemektir ki:
Hem Demokrata ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risale-i Nur'un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya'yı muzahrafattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Bu ise, bu mesele için otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik'i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zatların hatırı için başka yere gitmedim.
Hem Risale-i Nur, Kur'ân'ın kanun-u esasiyesiyle bütün Anadolu ve vilâyât-ı şarkiyede âsâyişi temin eden Risale-i Nur'un 500 bin nüshası komünistliği susturduğu gibi, âsâyişi temin ettiğine bir delili budur ki:
On küsur sene evvel Afyon Müdde-i Umumîsi "600 bin fedakâr talebesi var; 500 bin nüsha Risale-i Nur'dan neşretmiş. Belki âsâyişe zarar gelir" dedi.
Ona karşı Said demiş ki: "Mâdem 600 bin fedakâr talebesi var. Bu on beş senedir bana bu kadar zulmediliyor. Birtek vukuatı hiçbir zabıta ve mahkeme gösteremedi."
Hem dedim: "Ey müdde-i umumî! Eğer bin müdde-i umumî, bin emniyet müdürü kadar âsâyişin teminine Risale-i Nur hizmet etmemişse, Allah beni kahretsin. Siz de bana ne ceza verirseniz verin" dedim. O bu sözüme karşı hiçbir çare bulamadı.
Emirdağ Lâhikası, s. 449
AYASOFYA’YI PUTHANE YAPANA TARAFTAR DEĞİLİZ
Ayasofya'yı puthane ve Meşîhatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz. Ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz. Ve bu yirmi sene işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, âsâyişi bozmadık. Yüz binler Nur arkadaşım varken, âsâyişe dokunacak hiç bir vukuatımız kaydedilmedi. Ben şahsım itibarıyla hiç hayatımda görmediğim bu âhir ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihanetler ve damarıma dokunduracak haksız muameleler sebebiyle yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida yazdım ki, herkese muhalif olarak ben beraatimi değil, belki tecziyemi talep ediyorum ve hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum. Çünkü, bu emsalsiz, acip zulmî muameleden kurtulmak için, ya kabre veya hapse girmekten başka çarem yok. Kabir ise, intihar caiz olmadığından ve ecel gizli olmasından şimdilik elime geçmediğinden, beş altı ay tecrid-i mutlakta bulunduğum hapse razı oldum. Fakat, bu istidayı mâsum arkadaşlarımın hatırları için şimdilik vermedim.
Şualar, s. 342
Haber Merkezi