"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

OSMANLI’NIN DOĞDUĞU, TAŞI MERMER, TOPRAĞI SERAMİK, YAPRAĞI İPEK ŞEHİR Bilecik

17 Mart 2012, Cumartesi
Topraklarında Osmanlı Devleti’ni doğuran, Kurtuluş savaşı yıllarında 3 kez Yunanlar tarafından işgal edilen I. ve II. İnönü savaşlarının yapıldığı küçük bir şehir.

“Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın.
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.”

“Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan
hoşlanmam. Yine de bilirim ki kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkış iniş yaşatmak için olmalıdır. 

Şeyh Edebali
 
 
MÖ 3000’lere dayanan tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış eğitim ve kültür şehri Bilecik, Marmara Bölgesi’nin güney doğusunda, Türkiye’de dört bölgede de toprakları olan tek şehri. Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesiştiği noktada, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu topraklar. Sadece Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu il değil, aynı zamanda Kurtuluş Savaşının da kilit ili olması dolayısıyla tarihimizde çok büyük değer barındıran bir şehirdir Bilecik.
 
ŞEYH EDEBALİ'NİN TÜRBESİ BİLECİK’TE
 
OSMANLI İmparatorluğu’nun manevî kurucusu Şeyh Edebali Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Türbe Bilecik merkezde bulunmasına karşın bulunduğu alan yerleşimden uzak, bol kepçe huzur veriyor. Etrafta sadece nefis gözleme ve bol köpüklü ayran satan bir otağı kafe ile yörenin kültürel değerleri: Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatlerinin yazdığı çeşitli ürünler, Osmanlı armaları, Türkmen poşusu gibi şehre özgü hediyelik eşya satışı yapan bir dükkân bulunmakta.
Türbeye doğru yürüyoruz. Bir tepeye konuşlanan türbenin etrafı o dönem yaşamış önemli şahısların mezar taşlarıyla çevrili. Sarık şeklinde mezar taşlarını oldum olası çok beğenirim. Mezar taşı beğenmem ilginç gelmiş olabilir, ama bu benim özel bir merakım diyelim. Sıklıkla mezarları ziyaret ederim.
 
EVLERİN EĞİTİM KURUMLARI DA OLDUĞU BİR DÖNEM
 
TÜRBE, cami ve Şeyh Edebali’nin medrese tarzında yaşadığı evi... Medrese diyorum çünkü mimarisi evden ziyade bir ilim yuvası şeklinde planlanmış. Girişteki geniş alandaki sedirlerde oturuyoruz. Arkada nefis bir şelale manzarası konuştuğumuz kişiye odaklanmamızı engelliyor. Uzakta iki dağın arasından sular bir dilberin uzun saçları gibi salınmakta ve yerlere değin oluk oluk akmakta bütün heybetiyle.
Şeyh Edebali’nin türbesine gelen turlar buradan Söğüt ilçesine, şu tarih kitaplarından aşina olduğumuz Söğüt-Domaniç çevresine, Moğol istilâsından kaçan Osmanoğlu Beyliği’nin yerleştiği, büyüdüğü ve 600 yıllık bir imparatorluğun kurulduğu topraklara gidiyor, elbet biz de.
 
 
SAVAŞIN MUKADDESE SAYGISIZLIĞI: YIKIK MİNARELER ÖRNEĞİ
 
KURTULUŞ savaşı yıllarında 3 kez Yunanlar tarafından işgal edilen I. ve II. İnönü savaşlarının yapıldığı küçük bir şehir Bilecik. Yunanlılar son olarak 6 Eylül 1922’de yenilip şehri terk ederken birçok noktada yangınlar çıkarıp şehri harabeye çevirmiş. Resmî kayıtlara göre 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, bütün ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz hale gelmiş. Eski yapıların ahşap olduğu ve Osmanlı hayat tarzında bitişik nizam evlerin bulunduğu göz önüne alınırsa çıkarılan bir yangının ne denli büyük bir felâkete yol açacağını anlatmaya gerek yok. Ki Bilecik şehri zaten bu acı tabloya günümüzde halen şahitlik ediyor. Şeyh Edebali’nin türbesinin yakınlarında bu yıkık minareler. Ahşap camiler çıkan yangında küle dönerken taştan yapılma ecdad yadigârı minareler her ne kadar hazin bir görüntü sunsa da yerinde durmakta. Yüzyıllarca önce yaşamış bu değerli şahsın öğütleri mukaddese saygı göstermeyenlere ibret vesikası niteliğinde: “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana… Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlık bize; adalet sana…”  diye devam eden Osman Gazi’ye olan nasihatini bir kez daha okuyalım. Başımızı kaldırdığımızda gözümüzün önüne gelecek yıkık minarelere bakıp medeniyetin ve barbarlığın ayırdına çok iyi bir şekilde varacağınızdan emin olabilirsiniz. 
 
700 YILLIK SIRLARI TAŞIYOR
BİLECİK'TE Şeyh Edebalı Hazretlerinin Türbesinin yanı başında duran kurumuş bir ağaç, Osmanlı Devletinden kalma bir sır taşıyor. Bilecik’te Şeyh Edebali Hazretlerinin Türbesinin hemen yanıbaşında, diğer ağaçlardan farklı olarak kayalıklarda yetişmiş ağacın Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ve yıkılışıyla ilgili çok önemli bir özelliğinin olduğu söyleniyor. İddiaya göre, Osmanlı Devleti kurucusu Osman Gazi, Osmanlı Devleti’ni kurmadan önce bir gün rüyasında, bu ağacın dallanıp budaklandığını görür. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda kayalıklarda yeşeren ağaç Osmanlı’nın yıkılışında da kurur. Bir daha da yeşermez. Bilecik’te şehrin en yüksek tepelerinden birinde kayalıkları adeta delerek çıkmış ve şehre tepeden bakan bu ağaç, bugün kurumuş olmasına rağmen hala 700 yıllık bir tarihin esrarını taşıyor.
 
KİMLER GELDİ, SOR KİMLER GEÇTİ
ERTUĞRUL Gazi Türbesi’nin bulunduğu alanda, Ertuğrul Gazi’nin Mezarı, Halime Hatun’un, Savcı Bey’in, Osman Gazi’nin makam kabri ve ayrıca Akçakoca, Gündüz Bey, Konur Alp, Samsa Çavuş, Karamürsel gibi onlarca şehit mezarları ve makam kabirleri de bulunmakta. Sadece bu kadar da değil. Darü’l-Eytam (Yetimler Yurdu) Hamidiye İdadisi, Söğüt Etnoğrafya Müzesi gibi birçok tarihî bina türbenin hemen yakınlarında yürüyüş mesafesinde ziyaret edilebiliyor. Müze de dönemin ambiyansı oluşturulmaya çalışılmış, envanteri sergilenmiş daha da geliştirilebilir. Ne yazık ki bizim müze anlayışımız olduğu yerden kımıldamıyor. Görseli güçlendirip, teknoloji desteği ile dakikalar değil saatler geçirilebilecek, az bir kitleye değil her yaştan ve sosyo-ekonomik seviyeden insana hitap edebilecek kültür merkezleri haline getirilebilir ve getirilmeli.
 
ERTUĞRUL GAZİ TÜRBESİ DE SÖĞÜT’TE...
ERTUĞRUL Gazi’nin mezarı, 1281-1285 yılları arasında ilk defa Osman Bey tarafından açık mezar olarak düzenlenmiş, Çelebi Mehmet Bey döneminde türbe şeklinde üzeri kapatılmış. Zaman içerisinde bu binanın yıpranması sebebi ile II. Abdülhamit Han 1886 yılında bugünde ayakta duran türbeyi inşa ettirmiş. Türbenin pencerelerindeki demirler kurşun delikleriyle dolu.
 
TARIK ÜNAL
 
Okunma Sayısı: 15812
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı