“Başbakanın camiaya yönelik suçlamalarını örgütten, paralel yapıdan, kumpastan haşhaşiye kadar uzatmasını, darbelerin ve ara dönemlerin dinî cemaatlere karşı yapamadığı tasfiye hareketinin ve bunları devreden çıkarma operasyonunun mevcut siyasî iktidar üzerinden devamı olarak görüyorum” diyen Cevher İlhan, “Bu tavır hiçbir şekilde demokratik bir devlete, demokratik bir üslûba ve devlet aklına yakışmıyor” diye konuştu.
Bu üslûp demokrasiye yakışmaz
Gazetemiz yazarı Cevher İlhan, Hükümetin cemaatlere yönelik üslûbunu değerlendirerek, “Bu tavır hiçbir şekilde demokratik bir devlete, demokratik bir üslûba, siyasî bir akla yakışmıyor” dedi. Cihan Haber Ajansı’na gündeme dair açıklamalarda bulunan İlhan, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın ‘haşhaşi’ benzetmesine değinerek, “Başbakan’ın bir camiaya yönelik bu sözleri, Millî Güvenlik Kurulu (MGK) 2004 kararına ve ona paralel olarak Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’nun ‘irtica ile mücadele eylem planlarına’ ve en son 15 Ocak tarihli ‘paralel devlet’ yapılanmaları çerçevesinde dinî cemaatleri ve tarikatları hedef alan ve onların içerisine eleman sokma, devlet kurumlarına girmiş cemaat mensuplarının bildirilmesini hatta konunun terör örgütlerinden önce ele alınmasını önceleyen bu noktadaki bütün dinî grupların yurt içi ve yurt dişi kaynaklı her türlü dinî faaliyetlerinin izlenmesi, takibi, fişlenmesini esas alan o girişimden, o operasyondan geliyor. Büyükelçilerle toplantısında Başbakan ‘örgütün’ takip edilmesini emrediyor. ‘Örgüt’ dediği bir dinî camiadır. Şimdiye kadar kendilerini desteklediği bir camiadır” dedi.
BU TAVIR DOĞRU DEĞİL
Bir camianın inançlarını yaşaması, dini bir grup mensubunun devlet içerisinde olmasının kurallara uyduğu sürede hiçbir mahsuru olmayacağını vurgulayan İlhan, “Bu çerçevede Başbakan’ın örgütten, paralel yapılanmadan, kumpastan, komplodan, haşhaşiye kadar uzatması ve hiçbir ehl-i sünnet ve hiçbir Müslüman’a yakışmayacak şekilde böyle bir sıfatı yakıştırması, demek ki daha önce 28 Şubat’ın yapamadığı, 12 Eylül’ün yapamadığı, darbelerin ve ara dönemlerin dayatmalarla yapamadığı dinî cemaatlere ve dinî gruplara karşı, mevcut siyasî iktidar üzerinden bunları tasfiye etme, bunları yaralama, bunları mahkûm etme ve bunları devreden çıkarma, bunları fişleyip bir nevi cezalandırma operasyonun devamı olarak görüyorum. Çünkü Brüksel’de de Başbakan aynı gruba yönelik tavrını sürdürüyor. Bu tavır hiçbir şekilde demokratik bir devlete, demokratik bir üslûba, siyasî bir akla yakışmıyor. Bu devlet içerisinde devleti vatandaşa karşı bir nevi harekete geçirmeye, vatandaşına karşı devleti ajite etme olarak görülüyor. Ne yazık ki Türkiye’de kamplaşma ve kutuplaşma bu çerçevede hükümet yanlısı, hükümet karşıtı insanları provoke etme, ajite etme hareketinin devamı olarak görülüyor” ifadelerini kullandı.
“YENİDEN YARGILAMA HUKUKU TEMELİNDEN YARALAR”
Son günlerde gündeme gelen yeniden yargılama iddialarına da değinen İlhan açıklamalarını şöyle tamamladı: “Ergenekon ve Balyoz gibi dâvâların yeniden yargılamalarının yapılması için eğer ortada hukukî deliler varsa, yeniden yargılama şartları oluşmuşsa, yeni deliller ortaya çıkmışsa, ifadelerde değişiklikler ortaya çıkmışsa, gerçekten sunulan belgelerin sahte olduğu ortaya çıkmışsa elbette yeniden yargılama söz konusu olabilir. Yoksa kanunla, genel affa benzer, topyekûn bir yeniden yargılanma teşebbüs bu dâvâları toptan çürütür, hukuku temelinden yaralar.”