"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yakın tarih yeniden yazılacak

30 Ekim 2018, Salı 00:12
Demokrat Eğitimciler Derneği’nin, Yeni Asya Vakfı’nda organize ettiği “Yakın Tarihin Karanlık Sayfaları” seminerinde konuşan Tarihçi Araştırmacı-Yazar Latif Salihoğlu, yakın tarihte karanlıkta kalan dosyaların bir bir gün yüzüne çıkacağını söyledi.

Yakın tarih ile ilgili orijinal belgeler ve bilgiler eline geçtiğini söyleyen Salihoğlu, “Şuna kat’i surette inanıyorum, şu hakikatler kamuoyu tarafından anlaşıldığı ve bunları sahiplenen cesur demokratlar çıktığı gün yakın tarihimiz yeniden yazılacak. 100 yıldır bize yalan tarih öğretiliyor. İnsanlarımız doğru tarihi öğrenme hakkına sahipler. Bu yalanlar sebebiyle konular düğümleniyor. İşte bu yalanlar yakın zamanda inşallah bertaraf olacaktır. Artık makyaj tutmuyor” dedi.

Said Nursî bir devlet sırrıdır

Karanlıkta kalan başka bir dosyanın ise, Said Nursî ile devletin münasebeti olduğunu söyleyen Salihoğlu, “Said Nursî bir devlet sırrıdır. Günün birinde bu sırda ifşa olacaktır inşallah. Her mahkemede detaylara varıncaya kadar fotoğrafları çekilmiştir. O resimler, gizli dosyalar halinde mahkemeden mahkemeye intikal ettirilmiştir. Arşivlerde nice orijinal resimler ortaya çıkacaktır. Bütün şartlar aleyhindeyken, başı dik bir şekilde kahramanca imanın müdafaasını yaptığının belgeleri ortaya çıkacaktır.

Evet, bir devlet sırrıdır. Kaderi ciheti ayrı ama devlet sırrı olduğu için hala mezar yeri açıklanmıyor. Devlet sırrı olduğu için Barla Çam Dağı’nda hatıra ağaçları kesildi. Bundan 8-9 sene önce bir milletvekiliyle konuştuk ben bir soru önergesi vereceğim. “Said Nursî’nin mezarı gizli tutulduğuna göre devletin nezdinde hala sakıncalı kişi mi?” bunun cevabını istiyorum diyor. Said Nursî’nin mezarı devletin gömdüğü yerde değildir. Kader-i ilahi hükmünü icra etmiştir gizli kalmıştır, onların da bilmediği bir yerdedir. Ama en azından devletin elinde resmî belgesi vardır. Nerede olduğu bilinmiyor, açıklanmıyor. Sordum ne oldu, ‘3 ay bekledim soruma cevap alamadım’ dedi. Sonra o yazılı soru arşive kaldırılıyor. Onun hakkında bilinmeyenler de günün birinde inşallah ortaya çıkacaktır. Bilinenler söylense, manen de fikren de yeni bir Türkiye ortaya çıkacaktır. İslamiyet’e hizmet noktasında da dünyanın bir yıldızı olarak parlayacaktır” dedi.

'Öğrenci andını yazanlar da karanlık adamlardır'

Günümüz and tartışmasına değinen Salihoğlu, “Reşit Galip gibi ibadetin dahi Türkçe olmasını savunanlar ezanın Türkçe olmasını da savunanlardır. İşte bu sözüm ona andımızı yazanlar da karanlık adamlardır, sürekli yön değiştirmişlerdir. Bir bakıyorsun dindar, bir bakıyorsun dinsiz bir bakıyorsun Türkçü bir bakıyorsun Kürtçü görünüyor. Belli ki zındıka cereyanlarının maşalarıdır bunlar. Ama hala sahiplenenler ve hala baştacı edenler var. Bu maskeleri de indirmek lazım” dedi.

Lozan ve İstiklâl Mahkemeleri belgeleri erişime kapalı

Konuşmasında Lozan ve İstiklal Mahkemelerine de değinen Salihoğlu, Şeyh Said hadisesiyle bağlantılı olarak İstiklal Mahkemelerinin de üzerinin örtüldüğünü ve üzerinden 100 sene geçmesine rağmen bu hadiselerin belgelerine ulaşılamadığını söyledi. 100 yıllık tarih arşivlendikten sonra araştırmacılara açıldığını ancak Lozan ve İstiklâl Mahkemeleri belgelerinin erişime kapalı olduğunun altını çizdi. Karanlıkta kalan bu dosyaları da ancak Bediüzzaman Hazretlerinin de baktığı içinde yaş ve kuru ne varsa bahsedilen Kur’an’ın projeksiyonu ile aydınlatmanın mümkün olacağını söyleyen Salihoğlu “Bediüzzaman, Lozan safhasından bahsederken ‘Dünyayı dine tercih edenlerin safhası başladı diyor’ yani Lozan’ın gizli safhası dünyanın dine tercih antlaşmasıdır.” şeklinde konuştu. 

Namık Gedik iki defa öldürüldü

O zamanki İskenderun Demokrat Parti İlçe Başkanı Edip Yangın’dan olayı dinlediğini söyleyen Salihoğlu "Türkiye’nin her tarafından Demokrat Partililer 27 Mayıs’ta Ankara Harp Okulu'nda toplandı. Çoğu partiller orada işkence görüyor. Fakat gelen giden o darbeci subaylar özellikle birine hakaret ve küfür ediyorlar. Bazen de postallarla üzerine çıkıp çatır çatır kemiklerini kırıyorlar. Kim olduğuna baktığımda Namık Gedik’ti. Orada işkenceye dayanamayıp ruhunu teslim ettiğini anlayan darbeciler ilerde bizden bunun hesabı sorulmasın diye iki tane uzun boylu askere yaka paça yüksek pencereden üçüncü kattan aşağı attırdılar” dedi. Ertesi gün gazete manşetlerinde intihar etti yalanı atıldığını söyleyen Salihoğlu, darbecilerin hiçbir sözüne inanmayan dindarların buna inandığını ve böylelikle Namık Gedik'i ikinci defa öldürdüklerini söyledi.

80 küsür yaşındaki pir-i fâniden paşamız ne istiyor?

“Gıyaseddin Emre’den dinledim, muhalefet lideri İsmet İnönü Meclis’te menfi gazete manşetlerini göstererek, ‘Bakın Said Nursî serbest dolaşıyor. Böyle devam ederse sizi ben dahi kurtaramam’ dedi. Meclis karıştı. İçişleri Bakanı Namık Gedik’i suçladı. Menderes arkasında olmasaydı, o bunu yapamazdı diyor. Adnan Menderes, kürsüye çıkıyor, ‘Said Nursî, 80 küsür yaşında ve bütün malvarlığını bir sepete koyabilir. Ayrıca o sepeti Paşamız Ankara'dan İstanbul'a kadar yere bırakmadan götürebilir. Hayret ettiğim şey, Sayın Paşamız bu pir-i faniden ne istiyor? Yoksa paşamızın kendisiyle din ile kan husumeti mi vardır?’ diyor. Meclis karıştı ve olaylar çıktı. İsmet Paşaya 11 celse oturum cezası verildi. Fakat o ceza süresi bitmeden Bediüzzaman vefat etti. Ardından darbe oldu.”

'Bediüzzaman’a yarayacaksa soykırım ithamı da üstümüze kalsın diyen bir zihniyet var'

Tehcir Kanunu'nu 1915 Mayıs’ında çıkaran İttihatçıların bozuk kısmından, İçişleri Bakanı, sonra da sadrazam olan Talat Paşa olduğunu söyleyen Salihoğlu “İttihat Terakki'nin Tehcir Kanunu sahiplenmiyoruz. Kanunda insanlık dışı yerler var ve uygulamada büsbütün sıkıntılar bulunuyor ama Taşnak ve Hınçak örgütlerine karşı devlet ne yaptıysa yerden göğe kadar haklıdır. Bediüzzaman Hazretleri Hınçak ve Taşnak örgütleriyle mücadele ediyor ama bir taraftan da Ermenilerin masum çocuklarını, yaşlılarını koruma altına alıp Rusya tarafına sığınmış ailelerine veriyor." Bunların teslim belgelerinin olduğunu belirten Salihoğlu "Ancak Bediüzzaman’a yarayacaksa soykırım ithamı da üstümüze kalsın diyen bir zihniyet var." dedi. Tarihçi-Yazar sözlerine şöyle devam etti: "IŞİD ve El- Kaide gibi örgütler yüzünden bütün Müslümanları karalamaya çalışmak nasıl yanlışsa Hınçak ve Taşnak gibi silahlı terörist örgütler ile 1000 yıldır burada olan sabıkasız olarak yaşayan Ermeni vatandaşı karalamak o derece yanlıştır.”

Ayasofya’nın vaziyeti ne ise memleketin vaziyeti odur

Dosyalardan bir tanesinin Ayasofya dosyası olduğunu söyleyen Salihoğlu, konuşmasına devam etti, “Doğru bilgi verilmiyorlar. Onun üzerindeki perdeyi aralamaya çalışacağız. Ayasofya şiiri hissiyatımıza tercüman oluyor, ‘Ulu mabed neye hicrana büründün böyle; Fatih’in devrini bir nebze olsun söyle.’ 

Tapu dairesinde hala Ayasofya Cami-i Kebiri diye geçer. Uygulamada kilise de olmadı ve müze olarak ucube bir durum ortaya çıktı. 

Özetle söyleyelim: Ayasofya’nın vaziyeti ne ise bu memleketin, milletin vaziyeti odur. Birbiriyle çok bağlantılı bir mukadderat var ortada. Ayasofya, kuruluşundan bu yana bir sır var. Dünya çapında ve Alem-i İslam çapında bir manası vardır. Kudsi müjdenin karşılığıdır. Onu cami olmaktan çıkarmak, kudsi müjdeye karşı gelmektir. Dünya çapındaki tesiri de şudur, onu İslam’dan önce inşa eden Doğu Roma İmparatoru, onu diğer bütün kiliselerden ayırdı. Patrikhaneye bağlamadı. Burası aynı zamanda manevi siyasi hakimiyet sembolüdür. Yani bu coğrafyanın hâkimi kimse, Ayasofya’ya o hükmedecektir; patrikhane değil. Bu sebepten buranın hakimiyeti değiştiğinden mahiyeti de değişti. Yani bu vatana hâkim olan neyse, Ayasofya’ya hâkim olan odur. Ayasofya’ya hâkim olan kimse, memlekete hâkim olan odur. Siyasi hakimiyet değişti, Bizans İmparatorluğu’ndan Osmanlı Sultanına geçti. Artık Fatih Sultan Mehmet, oradaki bütün müştemilatı takip ediyor. Ve vakfiyesinde şunları söylüyor, ‘Biz fethin sembolü olarak burayı camiye çevirdik, kim ki bunu değiştirirse Allah’ın, meleklerin, peygamberlerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun.’ Bundan dolayı kanunla ilişemediler, cami olmaktan çıkaramadılar. Fatih Sultan Mehmet’in bedduasına hedef olmamak için resmiyette cami olarak geçiyor. 

Bediüzzaman diyor: Ayasofya’nın kiliseden camiye çevrilmesi, Hıristiyanlığın İslamiyet’e devir teslimidir. Hatta restorasyon çalışması esnasında, merkezi Amerika’da olan Bizans Enstitüsü’nün niyeti, şu sıvaları kaldıralım şimdi ki görünenler çıksın, fakat namaz vakti oralara perde çekilsin, Müslümanlar namaz kılsın. Küffar bunu istiyor, münafık ‘Olmaz, gerek yok Sultanahmet ne güne duruyor’ diyor. Ayasofya’daki ibadet ve cami meselesi gündeme gelince, Sultanahmet’i haşa joker gibi kullanan zihniyet, siyaseti dinsizliğe alet eden ile dini siyasete alet eden zihniyetin bir nevi buluşmasıdır.”

HABER: MURAT ERCAN

FOTOĞRAF: M. SAİD YAYKAL

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 4460
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sedat Ağbaş

    30.10.2018 01:07:45

    Seminerin videosu çekildi mi, çekildi ise nerden bulabilirim? Yardımcı olursanız çok sevinirim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı