TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, referandumda seçim güvenliğinin zedelendiğini belirterek, bir an önce olağan hukuk devleti ortamına dönülmeli çağrısında bulundu.
Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik, Yapısal reformların hızla hayata geçirilmesi gerektiğini dile getiren Bilecik, OHAL’in kaldırılmasını ve özgürlüklerin güvence altına alınması gerektiğini belirtti: “Öncelikle hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmak bizim ulusal çıkarlarımız açısından elzemdir. Bu hedef için acilen alınması gereken tedbirler net olarak ortada. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün zorunlu şekilde kıldığı olağanüstü hali artık geride bırakarak, her ne kadar bugünlerde üç aylığına daha uzatılmış olsa da artık olağan hukuk devleti ortamına mümkün olan en kısa sürede, hatta bu üç ayın bitiminde yani aşağı yukarı 19 Temmuz’da olağan hukuk devleti ortamına dönmemiz gerekiyor.”
AB karşıtı söylemler üzüntü verici
TÜSİAD Başkanı Bilecik, konuşmasının sonunda AB üyelik sürecine dikkat çekerek, konunun başından bu yana TÜSİAD için öncelikli gündem maddesi olduğunu bildirdi. Bilecik, sözlerini şöyle sürdürdü: “AB fasıllarını müzakere etmek başka bir konu, evrensel değerler niteliği kazanmış ve tam üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi normlarının iç politika malzemesi olarak kullanılması başka bir konudur. Bu değerler sadece Türkiye için, bölgemiz için değil, sağlıklı ve güvenli bir küreselleşmenin de vazgeçilmez unsurlarıdır. Birkaç yıldır giderek artan ve özellikle son referandum sürecinde etkisini iyice yoğunlaşan Batı ve AB karşıtı söylem bizim açımızdan son derece üzüntü vericidir. Sadece üyelik gereği olarak değil ülkemiz insanının hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için yapılmış siyasal reformları geriye götürmek ülkede kutuplaşmayı daha da arttırmaktan başka kimseye yarar sağlamaz. Bu bağlamda özellikle idam cezasıyla ilgili söylemler kaygı vericidir. Türkiye’nin kendi hür iradesiyle uyum sağladığı Kopenhag kriterlerinden geriye düşmesi, Türkiye’yi sadece AB üyeliği çerçevesinde değil, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nde de zayıflatacaktır.”
Türkiye’nin artık beklemeye tahammülü yok
Bilecik, halk oylaması öncesi dikkat çeken kutuplaşma ortamının yapısal reformların önünde bir engel olduğunu ifade ederek, “Son 4 yılda bir seçimden diğerine, seçim beyannameleriyle hükümet programları arasında koşuşturmaktan tüm Türkiye’nin yorulduğunu bir kez daha ifade etmek isteriz.” diye konuştu. Bilecik, sözlerine şöyle devam etti: “Henüz genel seçim havasında ve gerginliğinde geçen bir referandum dönemini geride bırakmışken, 2019 yerel seçimleri ve genel seçimlerinden bahisler gündemi ele geçirmeye başladı. Ancak yapısal reformlar konusunda Türkiye’nin artık beklemeye tahammülü yok, hemen yola koyulursak, tam 18 aylık reform aralığı bulunuyor. Eğer bu dönemi de 2019 seçim spekülasyonlarıyla geçirirsek Türkiye ekonomisi kalkınma yarışında çok kan kaybeder ve bu kez toparlanması da neredeyse imkânsız olur.”
1946’dan sonra ilk
Başkanı Erol Bilecik, seçim güvenliğinin işleyen bir demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu kaydederek, halk oylamasının sonuçlarına yönelik tartışmaların yaşanmasının seçim güvenliğini zedelediğini, Türkiye’nin bu alanda sahip olduğu karnenin bozulduğunu savunan Bilecik, şöyle konuştu: “Seçim güvenliği, işleyen bir demokrasinin olmazsa olmaz bir koşuludur. Türkiye’nin bu alanda son dönemde sahip olduğu karnenin değişmemesi gerekiyordu. 1946’dan bu yana kimsenin Türkiye’yi eleştirmesi söz konusu değildi. YSK’ya veya buna benzer kurumlara itirazlar olabilirdi. Ama bu konuda karnemiz son derece iyiydi, tarihimizin en önemli seçimlerinden birinin zedelenmesi maalesef üzücü oldu. Üzerinde oluşan şüphe, seçim sonuçlarından bile önemli olacak. Maalesef böyle bir mirasa sahip olduk.” Artık daha güçlü toplumsal dayanışma içinde olmanın zamanının geldiğini, toplumsal özgürlük, çoğulculuk ve dayanışma temelinde ülkenin kalkınmasına öncelik verilmesi gerektiğini vurgulayan Bilecik, demokrasi, ekonomi ve Avrupa Birliği başlıkları altında paylaştıkları reformların, bütün kesimlerce bilindiğine dikkat çekti.