Sandıktan tek parti iktidarı çıkmayınca koalisyon hesapları başladı ama konuşulan senaryolara daha çok "imkânsız" sözcüğü eşlik ediyor. Oysa Türkiye'de bugüne kadar pek çok defa "imkânsız" denilen koalisyon hükümetleri kuruldu. Alper Görmüş, o koalisyonları Al Jazeera Türk için yazdı.
Seçim bitti, koalisyonları konuşuyoruz... Havada uçuşan ihtimallere “olabilir”den çok “imkânsız” sözcüğü eşlik ediyor. Gerçekten de herhangi bir koalisyon ihtimalinden söz edilip ardından “ama”lara geçildiğinde, oradan “imkânsız”a sıçramak hepimizin gözüne pek kolay görünüyor.
Oysa koalisyon fobili ülkemizin çok da uzun olmayan demokrasi tarihinde ne kadar çok “imkânsız” koalisyon gördük. Bu tarihten derlediğimiz örnekleri gözden geçirdikten sonra, önümüzdeki koalisyon ihtimalleri için öyle kolayına “imkânsız” diyemeyeceksiniz...
1961: CHP-AP koalisyonu
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından yapılan ilk seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) birinci, darbeyle yıkılan Demokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi (AP) ise ikinci olmuştu. CHP’nin milletvekili sayısı tek başına iktidar için yetmiyordu. Bu koşullarda darbenin lideri ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’yü bir koalisyon hükümeti kurmakla görevlendirdi (10 Kasım 1961).
İnönü, darbenin etkisini mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda kırabilmek için AP ile “büyük koalisyon” kurmak istiyordu.
Bu, ilk bakışta “imkânsız” bir koalisyondu. Devrik Başbakan Adnan Menderes ve iki arkadaşının idamının üzerinden (17 Eylül, 1961) henüz iki ay geçmişti ve AP’liler, bu darbenin arkasında İsmet İnönü ve CHP’nin olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca, iki partinin taraftarlarının kendi “parti kahvelerinde” oturduğu günler de hâfızalarda taptazeydi.
Duygular böyleydi ama bir de “memleket gerçekleri” vardı. Ordu içinde yönetimin yeniden sivilleştirilmesine karşı olanlar vardı ve bunların harekete geçmesinden korkuluyordu.
İşte bu koşullarda İnönü, kendisi gibi eski bir asker olan AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala ile görüştü. Gümüşpala bu koalisyona kesinlikle karşıydı, İnönü’ye, AP parti grubunun böyle bir teklifi kabul etmesinin imkânsız olduğunu söyledi. Nitekim, grup bu teklifi reddetti.
İnönü bunun üzerine ondan, parti grubuna bizzat kendisinin girip teklifte bulunmasına izin vermesini istedi. Gümüşpala bu onayı verdi. İnönü AP parti grubunda “katil” haykırışları arasında karşılandı. Fakat bir saati aşkın bir konuşmanın ardından grubu ikna etmeyi başardı.
Ragıp Gümüşpala buna rağmen koalisyona katılmayı reddetti. Ömrü yedi ay sürecek olan koalisyon hükümeti onun yokluğunda, 20 Kasım 1961’de kuruldu.
1974: CHP-MSP koalisyonu
14 Ekim 1973 seçimlerinde CHP birinci parti olmuştu ama, sahip olduğu milletvekili sayısı (185), tek başına iktidar için gerekli sayının (226) çok altındaydı. İkinci sırada Demirel’in AP’si vardı, Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) ise 48 milletvekili ile üçüncü sıraya yerleşmişti.
Tablo yine bir “imkânsız koalisyon”lar tablosuydu. 1961 tecrübesini hatırlatarak bir “büyük koalisyon” ihtimalinden söz edenlere “hayalci” gözüyle bakılıyordu. “Solcu” CHP ile “şeriatçı” MSP arasındaki bir koalisyonun ise ancak delilerin aklına düşebileceği yaygın bir kanaatti.
Fakat hükümeti kurmakla görevlendirilen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit “tarihsel yanılgı”ya son verdiğini söyleyip MSP ile ortaklığı kabul etti. “Tarihsel yanılgı”, sol ile dindarların bir araya gelmemeleri gerektiğine dair “tarihsel” bir tespitti ve CHP-MSP koalisyonu bu yönüyle en olmayacak şeyin gerçekleşmesi anlamına geliyordu.
Koalisyon 8 ay sonra, “tarihsel yanılgı”nın içi boş bir retorikten başka bir şey olmadığını gösteren bir nedenle sona erdi: Başbakan Ecevit, Eylül 1974’te bir İskandinavya gezisine çıkacaktı. Fakat ortağına o kadar güvenmiyordu ki, yerine doğal olarak Erbakan’ın vekâlet etmesi gerekirken, o CHP’li Orhan Eyüboğlu’nu vekil tâyin etti. Bunun üzerine Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da Ecevit’in gezi kararnamesini imzalamadı. Ecevit geziyi iptal etti, 18 Eylül 1974’te de istifasını verdi.
1991: DYP-SHP koalisyonu
Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olup Anavatan Partisi (ANAP) genel başkanlığından ayrılmasından sonra ANAP hızla güç kaybetmeye başladı. Nihayet Ekim 1991’de yapılan seçimlerde Süleyman Demirel başkanlığındaki Doğru Yol Partisi (DYP) birinci, Erdal İnönü başkanlığındaki Sosyal-Demokrat Halkçı Parti (SHP) ikinci oldu.
AP ile CHP geleneklerinden gelen, hatta düpedüz bu iki partinin devamı olan DYP ile SHP’nin bir koalisyonda buluşabileceği, o günleri yaşayanların akıllarının ucundan bile geçirmedikleri bir şeydi. DYP’liler SHP’lileri “aşırı solcu”, SHP’liler de DYP’lileri “aşırı sağcı” olarak görmeye devam ediyor, birbirlerini karşılıklı olarak Türkiye’yi 12 Eylül’e sürüklemekle suçluyorlardı.
Fakat bu düşman kardeşlerin ortak bir düşmanları vardı ve ona karşı duydukları öfke, biribirlerine karşı duydukları öfkeden daha yoğundu. Neticede “Turgut Özal nefreti” bu iki hasmı birleştirdi ve bir “imkânsız koalisyon” daha doğdu.
DYP-SHP koalisyonu Türk siyasi hayatının en uzun ömürlü koalisyonu oldu, 21 Kasım 1991’den Tansu Çiller’in kurduğu DYP azınlık hükümetine kadar devam etti (5 Ekim 1995).
1997: RP-DYP koalisyonu
27 Mart 1994’teki yerel seçimlerde Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi (RP) 15 büyükşehir belediyesinden, aralarında İstanbul ve Ankara’nın da olduğu 5’ini kazandı, oylarını da yüzde 19’a yükseltti.
Bu sonuç, Türkiye’nin laik sosyolojisini oluşturan geniş kesimlerde bir “dehşet” havası oluşturdu. Bu kesimlere göre “şeriat” göz göre göre geliyordu ve çare, başta ordu olmak üzere bütün laik güçlerin bu “tehlike”ye karşı birleşmelerinden geçiyordu.
Ne var ki RP, 27 Aralık 1995 seçimlerinde oylarını daha da artırdı (yüzde 21) ve birinci parti oldu.
Başta RP’liler olmak üzere hiç kimse, içinde RP’nin olduğu bir koalisyona ihtimal vermiyordu. Buna cesaret edebilecek bir “laik parti”nin çıkması mümkün değildi. O günlerin atmosferinde, böyle bir karar o partinin kendi yok oluşunu imzalaması anlamına gelecekti.
Fakat herkesin şaşkın bakışları arasında bu da oldu. Yalnız siyasi tutumu ve demeçleriyle değil, görüntüsüyle de “laik bir simge” sayılan Tansu Çiller, partisi ile “şeriatçı RP” arasında Erbakan’ın başkanlığında bir koalisyon kurulmasını onayladı.
Durum, Erbakan ve RP açısından da şaşkınlık vericiydi. Tansu Çiller o âna kadar Erbakan’a çok ağır hücumlarda bulunmuştu ve o lafların ardından Erbakan’ın Çiller ile bir koalisyon kurmasını açıklamak onun açısından da kolay olmayacaktı.
O günlerde Erbakan tarafından DYP ile koalisyon görüşmelerini sürdürmekle görevlendirilen ve kurulacak kabinede Devlet Bakanı olan Gürcan Dağdaş bu durumu şöyle anlatıyor:
“Bizim şimdi bu Refah-Yol kurulurken bana rahmetli Erbakan görev vermişti. Doğru Yol ile teması sen sürdür demişti. Ben de ‘Hocam bir ton laf etti bu hanfendi, meydan meydan dolaşın bana oy verin, Refah’ın önünü keseceğim dedi’ diye itiraz ettim. 'Bu nasıl olacak?' diye sordum. Rahmet Erbakan bana dedi ki, ‘Devletin ve milletin âli menfaatleri için bir miktar unutkanlık iyi bir şeydir.’” (Gürcan Dağdaş’la söyleşi, Rota Haber, 12 Mayıs 2015).
Türk demokrasisinin belki de en “imkânsız” koalisyon hükümeti böylece 6 Mart 1996’da kuruldu, fakat ömrü sadece üç ay oldu.