İlahiyatçı-yazar Süleyman Kösmene, ‘Risale-i Nur’un Şahsiyet-i Maneviyesi’ konulu bir seminer verdi.
Gazetemiz ‘Fıkıh Köşesi’ni de hazırlayan ilahiyatçı-yazar Süleyman Kösmene’nin konuşmacı olarak katıldığı ‘Risale-i Nur’un Şahsiyet-i Maneviyesi’ konulu seminer geniş bir okuyucu kitlesinin katılımıyla Adana’da yapıldı.
Bayan okuyucularımızın da büyük ilgi gösterdiği seminerde Kösmene; “Kur’ân-ı Kerîm’de de belirtildiği gibi her asrın başında ve içerisinde bir müceddid ya da müçtehid yani asrın mebusu gönderilmiştir. Bu mebuslar sekiz yüz bin senedir birbirleri ile irtibatlıdırlar. Her biri geldiği asra göre Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etmişler, Müslümanları aydınlatmışlardır. Hatta kendilerinden sonra hatta kendilerinden üç – dört asır sonra gelecek müceddidleri ya asrın mebuslarını isim olarak da bildirmişlerdir. Son asrın yani ahirzamanın mebusu Bediüzzaman Said Nursî’dir. Hz. Ali (ra) Celcelutiye’sinde, İmam Rabbani Mektubat’ında isim olarak da eserlerinin isimleri olarak da açıkça belirtmişlerdir” dedi.
Mevlana Celaleddin’in zamanında gelseydim...
Risale-i Nurların Şahs-ı maneviyesine baktığımız zaman bunu Bediüzzaman Said Nursî Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Şuâlar, Mektubat ve Lem’alar’da belirttiğini ifade eden Kösmene, şöyle devam etti:
“Şuâlarda Birinci ve Sekizinci Şuâ’da, Lem’alarda Sekizinci, On Sekizinci ve Yirmi Sekizinci Lem’alarda, Mektubat’ta Yirmi Yedinci, Yirmi Sekizinci, Yirmi Dokuzuncu Mektuplarda bunu izah etmiştir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, İmam Gazali, İmam Rabbani Hazretleri, Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylani Hazretleri, Şah-ı Nakşibendi Hazretleri, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî Hazretleri, Mevlânâ Halid-i Bağdadî Hazretleri ve diğer asrın müceddidleri ile irtibat halinde bulunmuştur. Bunu şöyle açıklamaktadır ‘Ben Mevlânâ Celâleddin’in zamanında gelseydim ‘Mesnevî’ tarzında hizmet ederdim, o bu asırda gelseydi Risale-i Nur tarzında hizmet ederdi.’”
BÜYÜK SIRLAR
Kösmene, ülkemizde bir çok tarikat ehlinin, Bediüzzaman’ın geleceğini haber vermiş ve müridlerine ona yetişirlerse tabi olmalarını istemişlerdir. Nitekim Denizli’de, Isparta’da, Bitlis’de tarikat şeyhleri ve müridleri Üstad’ı gördükten ve tanıdıktan sonra tabi olmuş ve Risale-i Nur Talebeliğine dahil olduklarını belirttikten sonra, Hz. Ali (ra) ile Peygamber Efendimiz (asm) arasında geçen bir hadiseyi şöyle anlattı:
“Peygamber Efendimiz (asm) bir gün Hz. Ali Efendimize sana öyle sırlar vereceğim ki bunu hanımına dahi anlatmayacaksın’ der ve anlatır. Hz. Ali öyle sırlar öğrenmiştir ki ne yapacağını bilemez. Anlatsa söz verdi, anlatmasa ne yapacağını bilemez… Eve gelir, içi içine sığmamaktadır ve normal halde değildir. Eşi durumu fark eder, sorar ama anlatamaz. Gece dışarı çıkar ve bir kör kuyunun başına varır, ‘ey kuyu içimdekileri sana anlatacağım ki sen kör bir kuyusun bunları kimseye anlatmazsın’ der ve bağıra bağıra Peygamber Efendimizin (asm) anlattıklarını kör kuyuya anlatır ve içini boşaltır, rahatlar. ‘Rivayet edilir ki o kör kuyu suyla dolar ve İslâm âleminin dört bir yanına akar. Konya’da Mevlânâ Hazretlerinin ‘Ney’indeki o musıkînin bu kör kuyudan beslenirken, Bediüzzaman’da bu Risale-i Nurlar’ olarak akseder. Yani Risale-i Nur’un şahsiyet-i maneviyesi ‘Ferid’ makamındadır. Yani dersini doğrudan Kur’ân-ı Kerîm’den almış ve yine derslerini Kur’ân-ı Kerîm’den vermektedir. Bundan dolayı bütün asır mebuslarının üzerindedir. Çünkü ahir zamanın mebusudur.” diye konuştu. Seminer, soru-cevap ve yazarımızın kitaplarını imzalamasıyla sona erdi.
Adana - Yeni Asya
Fotoğraf: BEYTULLAH AVCI - Yeni Asya