Bediüzzaman Said Nursî’yi vefatının 62. yıldönümünde rahmetle yad ediyoruz...
Prof. Dr. Şerif Mardin'den:
Batı’nın teknolojik medeniyetinin özünü veren şey, birçok bakımdan açık bir toplum ortaya çıkarmış olmasındandır. Bu, meselelerin açıkça konuşulduğu, iletişimin çok geniş olduğu, gazete, kitap okunan, siyasî bakımdan açık bir topluluktur. Yani bir tek kişinin emrini dinleyen siyasî sistem içinde bulunan bir rejim değil, birçok kimsenin siyasete katılmasını temin eden birimleri de öne çıkaran bir siyasî rejimdir. Açıklığın birinci yönü, her şeyin açık olarak müzakere edilmesi ve her şey için bir sebep verebilmek, insanları her şeyin izahını vererek ikna etmektir. Açıklığın ikinci yönü, siyasî sistemin açık, yani katılmaya bağlı olması ve birçok insanın siyasete katılmasının temin edilmesidir. Bu, parlamento sistemiyle temin ediliyor. Siyaset bakımından liberal görüşlerle daha çok insan, siyaset sürecine nasıl katılacak? Bu problemin çözülmesi gerekiyor.
İlimle uğraşmak Allah’ı inkar anlamına gelmez
Batı ilminde, fizikî ilimlerin sonu yoktur. Fikrîdir. Araştırmacı, dünya nizamının nasıl çalıştığını, fizikî âlemi düzenleyen kanunların bulunmasında serbest bırakılacaktır. Bunun inançla; imanla bir çelişkisi yoktur. Meselâ arzın güneşin etrafında, güneşin merkez, dünyamızın, onun küçücük bir parçası olmasını bulmak, kâinatın Allah tarafından yaratıldığını inkâr etmek değildir. Bırakın, ilim adamını, ne bulursa bulacaktır, fakat her halde ortaya çıkan sistem çok çapraşık olsa da fevkalâde dengeli ve çok incelikleri olan bir sistemdir. Bu sistemin nasıl çalıştığını söylemek, Allah’ı inkâr etmek değildir. Bu sistemin anlaşılması gerekiyor. Bu üçüncü açıklık noktası, Batı teknolojisinin ortaya çıkabilmiş olmasının sebeplerinden bir tanesidir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Nurculuğun içine getirmiş olduğu özelliklerden biri, bu üç kapının, İslâmî muadilini bulmaya çalışması ve bu çabanın altını çizmiş olmasıdır:
1- Münakaşa ve müzakere usûllerinin kabul edilmesi, her şeyin ancak anlatılarak ortaya çıkarılması, hiçbir şeyin, otorite ile empoze edilmemesi, Risale-i Nur’da, birçok yerde bulunan bir tema, bir görüş tarzı ve bir dünya bakışıdır.
2- Siyasî rejimle ilgili ikinci önemli noktada, gene Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nur’daki fikirlerine bakıldığı zaman, birçok yerde, her türlü katılıma ve cemaatin kendi mukadderatında serbest bırakılmasına çok önem verildiği görülüyor.
3- Bu çalışmaların en önemlisi, bilimsel buluş konusudur. Risale-i Nurda; Sözler ‘de, Allah’ın yaratıcı kudretinin yaşadıklarımızın bir menşei olduğu, fakat bu menşein beraberinde fevkalâde çapraşık ve ancak ilimle anlaşılması mümkün olan birbirine bağlı bir sistem kurulmuş olduğu söyleniyor. İnsanları bu sistemin inceliklerini anlamaya teşvik ediyor.
Böylece, Risale-i Nur’un içinde İslâm’la, Batı endüstri medeniyetinin menşei sayılan açıklığın telif edilmesi meselesi halledilmeye çalışılması anlaşılmıştır. Nurculuk bugün bir akis meydana getirdiği zaman, Türkiye’de Said Nursî’nin kendi İslâmî anlayışının, o üç açık kapı ile şekillendiğinin büyük rolü olduğu şüphesizdir. Bunun daha da açıklıkla devam edeceği ümit edilir. Çünkü açık kapı, açık müzakere, serbest siyasî sistem ve serbest bilimsel faaliyet, modern dünyamızın ve bu teknolojiyi üretmiş olan dünyanın asıl kökenidir.
Suad Alkan
(Yeni Asya, 6.9.2017)
***
Prof. Şerif Mardin: Said Nursi, ilminin çapını ihata edemediğimiz zirvelerde bir dehadır
Sosyolog Prof. Şerif Mardin: Benim Bediüzzaman Said Nursî’ye yaklaşımım kendi akademik alanım olan din sosyolojisi açısından olmuştur.
Örneğin, Bediüzzaman’ın, mücedditlik hareketinin ne oranda bir yansıması olduğu, başlangıçta fikirlerini yayan kimselerin toplumsal menşeinin ne olduğu ve Bediüzzaman’ın fikirlerinin bunlar için aradıkları nasıl yeni bir dünya görüşünü temsil ettiği, karşılaştığı siyasî ortamın kendisini nasıl etkilediği, bütün bunlar din sosyolojisi alanı içine girer ve benim incelediğim konulardır.
Said Nursî’nin bu çabalarının yalnız Kemalizmin bir boşluğunu doldurmaya yönelik olduğunu düşünmek haksızlık olur. Sorun, endüstri medeniyetinin ve rasyonalist felsefi temelinin genel problemidir. Bediüzzaman’ın devamlı olarak anlam üzerinde durması, İslâmı anlaşılması gereken bir din olarak sunması, bir bakıma bunu kendiliğinden gösterir. Fakat, yazılarında konunun bir Türkiye problemi olması yanında bir dünya problemi olduğunu anladığını gösteren bir çok örneğe rastlamak mümkündür.
Kendisini bir biyografi konusu olarak seçmiş olmam, İslâmî düşüncesinin geniş boyutları için olduğu kadar bu dünya problemini başkalarından önce anlamış olmasıdır.
***
Okumak için tıklayınız:
Şerif Mardin’in Yeni Asya salonunda verdiği seminer