BM İnanç ve Din hürriyeti Özel Raportörü Ahmed Shaheed, Müslüman karşıtı ön yargı ve nefretin sebep olduğu ayrımcılık ve düşmanlığın, dünya çapında din ve ifade hürriyetini tehdit eden en önemli tehlikelerden biri olduğuna dikkati çekti.
Göç Araştırmaları Vakfı (GAV), dünya genelinde yükselen İslamofobi ve Müslüman karşıtı nefretle mücadele temalı çevrim içi konferans düzenledi.
Birleşmiş Milletler (BM) İnanç ve Din Hürriyeti Özel Raportörü Ahmed Shaheed, “Din veya İnanç Temelli Ayrımcılığı ve Hoşgörüsüzlüğü Ortadan Kaldırmak İçin İslamofobi ve Müslüman Karşıtı Nefretle Mücadele” başlıklı konferansta, Müslüman karşıtı ön yargı ve nefretin sebep olduğu ayrımcılık ve düşmanlığın, dünya çapında din ve ifade hürriyetini tehdit eden en önemli tehlikelerden biri olduğuna dikkati çekti.
Müslüman karşıtı şiddetin uluslar arası arenada çoğu zaman çok az ilgi gördüğüne değinen Shaheed, “İslamofobi ve diğer dini hoşgörüsüzlük biçimleri aynı toksik bağnazlık ve nefret bağlamına aittir.” ifadesini kullandı.
Shaheed, İslamofobinin büyük oranda Müslümanlara yönelik ön yargıdan kaynaklanan yapısal ayrımcılığın bir işlevi olduğunu belirtti.
Shaheed, özellikle 11 Eylül saldırıları ve “İslâm adına yapıldığı iddia edilen korkunç terör eylemlerinin” ardından bazı devletlerin, ulusal güvenlik tedbirleri adı altında orantısız şekilde Müslümanları hedef alan uygulamalarda bulunduğunu hatırlatarak, “Devletler şiddet ihtiva eden ulusal güvenlik konularını ciddiye almalı, ancak tedbirleri de uluslar arası insan hakları standartlarına tamamen uygun olmalı, bunları ihlal etmemeli.” dedi.
11 ÜLKEDE ‘KAMUSAL ALAN’DA YASAK VAR
Bazı politikacıların siyasî çıkar uğruna kullandığı “İslamofobik dilin”, İslâm karşıtı şiddeti arttırdığını dile getiren Shaheed, bu dilin zaman zaman medyada ve akademide de kullanıldığına dikkati çekti. Shaheed, Müslüman kadınların bazı ülkelerde kıyafetleri ve başörtüleri sebebiyle kamu alanları dahil olmak üzere ayrımcılığa maruz kaldığını belirterek, şu an 11 ülkede kamusal alanda başörtüsü yasağının devam ettiğini kaydetti.
İslâm karşıtı hareketlerin yükselmesine rağmen, bazı uluslar arası kuruluşların ve devletlerin de İslamofobi ile mücadele kapsamında adımlar attığını hatırlatan Shaheed, buna Avrupa Konseyinin nefret suçlarıyla mücadele mevzuatı kapsamında polislerin eğitilmesi ve Müslüman karşıtı nefret olaylarını izleme ve raporlaştırma çalışmalarını örnek gösterdi.
Shaheed, İslamofobi ile mücadelede Müslümanlara da önemli roller düştüğünü belirterek, şu ifadeleri kullandı: “Müslümanlar İslamofobi ile mücadele için ihlâlleri belgelemeli, dayanışma göstermeli, aralarındaki ağı güçlendirmeli ve inanç hürriyeti konusunda direnci arttırmalıdır. Bu noktada Müslüman çoğunluklu devletlere de bu süreci izleyerek bir çerçeve sunmak adına önemli roller düşmektedir. Her halükârda İslâm karşıtlığıyla mücadele, insan hakları çerçevesine uygun olmalıdır.”
AA