"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kerbelâ’ya kader noktasından bakmak

23 Ekim 2015, Cuma 14:45
“Hazret-i Hüseyin neden şehit edilmiştir? Bunun hikmet yönü nedir? Bazılarının vücuda acı vererek bu acı olayı hatırlamaları ne derece doğrudur?”

İslâm tarihindeki bir takım acı ve müessif olayları hatırlamak, haklarında ileri geri konuşmak elbette istemeyiz. Fakat olayları serinkanlılıkla tahlil etmenin ve yapılan önemli tahlilleri yansıtmanın yararlı olacağı açıktır.

Müslümanların altıncı halifesi olan Hazret-i Muâviye, hicrî 50 yılında kendinden sonra halife olmak üzere oğlu Yezîd’i veliaht tayin etti ve Şam Müslüman’larının biatını aldı. Böylece; İslâm tarihinde “seçimle veya ehliyetle iş başına gelme” sistemini esas alan “halifelikten”, “babadan oğula bir soy ağacında dönüp durmayı” esas alan “saltanata” Hazret-i Muâviye ile geçilmiş oldu. Muâviye’den sonra oğlu Yezîd Müslüman’ların başına geçti.

Muâviye’nin halifeliği saltanata çevirmesinden sahabeler incinmişlerdi. Medine karıştı. Hazret-i Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahmân (ra) “Siz bu müesseseyi Bizanslaştırmak mı istiyorsunuz? Zira ne zaman onların kralı ölse, yerine oğlunu getirirler!” diyerek tepkisini gösterdi. Hazret-i Hüseyin, Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullah ve Abdullah bin Zübeyir de (ra) Yezîd’e biat etmeyi kabul etmediler.

Hasan-ı Basrî der ki: “İki kişi Müslümanların içine fitne soktu: Sıffîn savaşında Kur’ân sahifelerinin mızrakların ucuna takılmasını ve bu işin hakemlerle çözülmesini Muâviye’ye telkin eden Amr bin As ve Yezid’in veliaht yapılmasını Muâviye’ye telkin eden Muğîre bin Şu’be.”

Yezîd, Müslüman’ların başına geçtikten sonra toplumun gerginliği arttı. Yezîd’e bîat etmeyen Kûfeliler Hazret-i Hüseyin’i (ra) halife olarak Kûfe’ye dâvet ettiler. Bir kısım sahabîler bu dâvetin toplumu daha da gereceğini düşünerek Hazret-i Hüseyin’in (ra) Kûfe’ye gitmesine razı olmadılar. Fakat Hazret-i Hüseyin (ra) Müslümanları başsız bırakmamak için bu dâveti reddetmedi ve Kûfe’ye hareket etti.

Hazret-i Hüseyin’in (ra) Irak’a doğru hareket ettiğini haber alan Yezîd, Kûfe valisine Hazret-i Hüseyin (ra) ile savaşmasını emretti. Hazret-i Hüseyin (ra) ne kadar Müslüman kanı akıtmaya karşı direnmiş ve barış istemişse de, artık ok yaydan fırlamıştı bir kere; olaylar olayları izledi; Kerbelâ toprakları kana bulandı. Hazret-i Hüseyin de (ra) dâhil, savaşanların tamamı şehit edildi.

Bedîüzzaman Hazretleri; Sıffîn savaşının hilâfet ile saltanatın savaşı olduğunu; Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’in (ra) Emevîlere karşı mücadelelerinin ise din ile Arap milliyetçiliği savaşı olduğunu, Emevîlerin devleti Arap milliyetçiliği esası üzerine kurmak istediklerini, Hazret-i Hüseyin’in de (ra) buna karşı çıktığını kaydediyor.1

Üstad Saîd Nursî Hazretlerine göre, bu facialar sebebiyle Hazret-i Hüseyin (ra) ve akrabası çok yüksek uhrevî neticeler, ruhanî saltanatlar ve manevî terakkîler elde etmişlerdir. Çünkü din namına ve dinin doğru yorumu için hareket etmişlerdir.2

Bedîüzzaman Hazretleri, mübarek İslâmiyet’in ve nuranî Asr-ı Saadet’in başına gelen o dehşetli kanlı fitnenin hikmet ve rahmet yönü olarak da; baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına altında bütün bitki taifelerinin, tohumların ve ağaçların tahrik olarak açılmaya ve inkişaf etmeye başladıkları gibi; sahabe ve tabiînin başına gelen o feci olayların da her biri birer çekirdek hükmündeki istidat ve kabiliyetlerin uyanmasına, “İslâmiyet tehlikededir, yangın var!” korkusu ile her taifenin kabiliyetine göre bir hizmete koşmasına vesile olduğunu beyan eder. Müslümanların bir kısmı Kur’ân ve Kur’ân ilimlerinin muhafazasına, bir kısmı hadislerin muhafazasına, bir kısmı fıkıh ilminin kurulup geliştirilmesine çalışmışlardır. Yani acı ve dehşet olayları her bir kabiliyeti kamçılamış ve bir hizmette verimli biçimde çalışmalar yapmasını netice vermiştir. Bu çalışmalarıyla Müslümanlar başarılı da olmuşlar; İslâmiyet binası bütün ilimleriyle eksiksiz kurulmuştur.3

Hiç şüphesiz, böyle gül bahçelerinde bir takım bid’at fırkalarının dikenleri de çıkmıştır. Fitne atanlar, fesat çıkaranlar, ortalığı bulandıranlar, husûmet ekenler şimdi hepsi Allah’ın adaletine teslim olmuşlardır. Bu acı olayların, vücuda acı vererek hatırlanmasını İslâmiyet elbette istemez. Hazret-i Hüseyin (ra) başta olmak üzere, ilimde ve siyasette İslâmiyeti korumak ve doğru olarak tevil etmek için hareket eden her himmet sahibine birer rahmet duâsı ve Fatiha okumak, elbette vücuda acı vermeye nispetle davranış olarak çok daha mânâlı ve isabetlidir.

Dipnotlar:

1- Mektûbât, s. 58.
2- Mektûbât, s. 59.
3- Mektûbât, s. 101.

Süleyman Kösmene

Kerbelâ’ya kader noktasından bakmak

 

Kader noktasından bakıldığı vakit, Hazret-i Hüseyin ve akrabasına, o facia sebebiyle hasıl olan netâic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve terakkiyât-ı mâneviye o kadar kıymettardır ki, o facia ile çektikleri zahmet gayet kolay ve ucuz düşer.

Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ümmü Seleme’nin, daha diğerlerin rivayet-i sahihiyle haber vermiş ki, Hazret-i Hüseyin, Taff, yani Kerbelâ’da katledilecektir. (El-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:188) Elli sene sonra, aynı vak’a-i ciğersûz vukua gelip o ihbar-ı gaybîyi tasdik etmiş. 

Hem mükerreren ihbar etmiş ki: “Benim Âl-i Beytim, benden sonra, katle ve belâya ve nefye maruz kalacaklar.” (İbni Mâce, Fiten: 34.) Ve bir derece izah etmiş, aynen öyle çıkmıştır. 

Mektûbât, s. 99, (yeni tanzim, s. 170) 

*** 

Evet, Haricîler ve Emevîlerin müfrit taraftarları Hazret-i Ali (ra) hakkındaki tefritleri ve tadlilleri ve Hazret-i Hüseyin’in (ra) gayet fecî, ciğersûz hadisesiyle Şîaların ifratları ve bid’aları ve Şeyheynden teberrîleri, ehl-i İslâma çok zararlı düşmüştür. 

Lem’alar, (yeni tanzim, s. 252)

***

Amma kader nokta-i nazarında feci âkıbetin hikmeti ise: 

Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, mânevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile mânevî saltanatın cem’i gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi -tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın.

Onların elleri muvakkat ve surî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı mâneviyeye tayin edildiler. Âdi valiler yerine, evliya aktablarına merci oldular. 

Üçüncü Suâliniz: “O mübarek zatların başına gelen o feci, gaddârâne muamelenin hikmeti nedir?” diyorsunuz. 

Elcevap: Sabıkan beyan ettiğimiz gibi, Hazret-i Hüseyin’in muarızları olan Emevîler saltanatında, merhametsiz gadre sebebiyet verecek üç esas vardı: 

Birisi: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan, “Hükûmetin selâmeti ve âsâyişin devamı için eşhas feda edilir.” 

İkincisi: Onların saltanatı unsuriyet ve milliyete istinad ettiği için, milliyetin gaddârâne bir düsturu olan, “Milletin selâmeti için herşey feda edilir.” 

Üçüncüsü: Emevîlerin Hâşimîlere karşı an’anesindeki rekabet damarı, Yezid gibi bazılarında bulunduğu için, şefkatsiz bir gadre kabiliyet göstermişti. 

Dördüncü bir sebep de, Hazret-i Hüseyin’in taraftarlarında bulunuyordu ki, Emevîlerin, Arap milliyetini esas tutup sair milletlerin efradına “memâlik” tabir ederek köle nazarıyla bakmaları ve gurur-u milliyelerini kırmaları yüzünden, milel-i sâire Hazret-i Hüseyin’in cemaatine intikamkârâne ve müşevveş bir niyetle iltihak ettiklerinden, Emevîlerin asabiyet-i milliyelerine fazla dokunmuş, gayet gaddârâne ve merhametsizcesine, meşhur faciaya sebebiyet vermişlerdir. 

Mezkûr dört esbab, zâhirîdir. Kader noktasından bakıldığı vakit, Hazret-i Hüseyin ve akrabasına, o facia sebebiyle hasıl olan netâic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve terakkiyât-ı mâneviye o kadar kıymettardır ki, o facia ile çektikleri zahmet gayet kolay ve ucuz düşer.

Nasıl ki bir nefer, bir saat işkence altında şehid edilse, öyle bir mertebeyi bulur ki, on sene başkası çalışsa ancak o mertebeyi bulur. Eğer o nefer şehid olduktan sonra ona sorulabilse, “Az birşeyle pek çok şeyler kazandım” diyecektir. 

Mektûbât, s. 58, (yeni tanzim, s. 92)

 

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 6619
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı