Taraf yazarı Emrah Çelik "Osmanlıca hukuka giriş" başlıklı bugünkü yazısında "Mecelle’ye referansla yapılan konuşmalar uzunca bir süredir, bilhassa iktidarın iyice ‘muktedir’ olduğu zamanlardan beri yapılmıyor." dedi.
İşte Çelik'in yazısındaki o çarpıcı bölümler:
İktidar yetkililerinin ve onların fetva vericilerinin Mecelle sevgisi malum; zaman zaman oraya referansla konuşurlar, bazı olaylar karşısında durdukları yerin ve aldıkları tutumun “meşruiyetini” Mecelle’deki belli bazı maddelerle tescillemeye çalışırlar.
Bununla birlikte, dikkatlerden kaçmamıştır, Mecelle’ye referansla yapılan konuşmalar uzunca bir süredir, bilhassa iktidarın iyice ‘muktedir’ olduğu zamanlardan beri yapılmıyor.
Bilindiği gibi Mecelle, ya da tam adıyla Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye, 1869-1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir heyet tarafından hazırlanıp kabul edilen, İslam dünyasının ilk ve en önemli medeni kanunudur.
Toplam 1851 maddedir, ama ilk yüz maddesi, İslam Hukuku’nun genel hüküm ve prensiplerinin büyük kısmını gayet veciz ifadelerle özetler, diğer bütün maddelerin de o prensipler ışığında yazıldığını ima eder.
Hem şimdiye kadarki referanslardan anlaşıldığı kadarıyla, Mecelle’nin mevcut siyasi iktidar için ayrı bir kıymeti haiz olduğundan, hem onlar için bağlayıcılık açısından seküler hukuka kıyasla daha da kuvvetli olduğunu tahmin ettiğimden, hem de uzunca bir süredir müptela oldukları hukuksuzluk ve usulsüzlükleri gidermeye faydası olacağı ümidiyle birkaç Mecelle maddesini hatırlatmak istiyorum. Böylelikle biraz Osmanlıca pratiği de yapmış oluruz.
- Şekk ile yakin zail olmaz: Kesin bir bilgi, şüpheli bir bilgi ile yok olmaz; var olduğu bilinen bir şeyin, aksine delil bulunmadıkça, yok olduğuna hükmedilmez.
- Beraet-i zimmet asıldır: Yani aksi ispatlanmadığı sürece, bir kimsenin masum veya suçsuz olduğu kabul edilmelidir.
- Kişi ikrarı ile muaheze olunur: Kişi, aksine bir delil bulunmadığı sürece, kendi beyanı ve onayı ile sorumlu tutulur.
- Tevehhüme itibar yoktur: Asılsız şüpheye, kuruntuya, vehme, delile dayanmayan ihtimale itibar edilmez.
- Zarar ve mukabele bi’z-zarar yoktur: Bir kimsenin malına ve şahsına zarar vermek yasak olduğu gibi, zarara zararla karşılık verilmesi de yasaktır.
- Zarar kendi misli ile izale olunamaz: Zarar, başkasına zarar vermemek şartıyla giderilir; bu mümkün değilse misliyle değil, daha az bir zararla giderilir.
- Iztırar gayrın hakkını iptal etmez: Yasak olan bir işi işleyebilecek kadar zor durumda kalan bir kişi, bu zaruret hâlinde bile başkalarının hakkını yiyemez, yese bile sonrasında ödemekle yükümlüdür.
- Alınması memnu olan şeyin verilmesi dahi memnu olur: Alınması yasak olan şeyin verilmesi de yasaktır, rüşvet gibi.
- İşlenmesi memnu olan şeyin istenmesi dahi memnu olur: İşlenmesi yasak olan şeyin istenmesi de yasaktır, zulüm, adam kayırmacılık, rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk gibi.
- Beyyine müddei için ve yemin münkir üzerinedir: Herhangi bir iddiada bulunan kimse buna dair deliller getirmekle sorumludur; kendisi hakkında bir iddiada bulunulan kimse ise bunun yalan ya da yanlış olduğuna dair yemin etmekle yükümlüdür.
- Bir fiilin hükmü failine muzaf kılınır ve mücbir olmadıkça amirine muzaf kılınmaz: Yapılmış olan bir fiilin hükmü, bir başkası zorla yaptırmadıysa, emredene değil, yapana bağlanır.
- Mübaşir, yani bizzat fail ile mütesebbib müctemi oldukta hüküm, faile muzaf kılınır: Bir işin vukuunda ödeme sorumluluğu bizzat işi yapan failedir, sebep olana değil.
- Bir kimsenin mülkünde onun izni olmaksızın ahar bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir: Bir kimsenin, başkasının mülkünü onun izni olmaksızın kullanıp onun üzerinde tasarrufta bulunamaz.
- Bila sebeb-i meşru birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi caiz olmaz: Hiç kimse başkasının malını hukuki bir gerekçe olmadan alamaz.
Kaynak: Taraf