Üstadına sadâkatle hizmet eden Ceylan Ağabey’i rahmetle anıyoruz. Ruhuna Fatiha.
Ceylan Çalışkan’ı rahmetle anıyoruz
Talebeliğimizin Eskişehir’de geçen yıllarında ikamet ettiğimiz dershanenin çaprazında rahmetli Mehmet Çalışkan Amcanın evi vardı.
Komşuluk münasebetiyle o yıllarda sık görüşürdük. Duvarda çerçeve içerisinde bulunan “Ceylan benim vekilimdir. Nura ait işleri benim hesabıma yapar. Said Nursî…” aziz bir hatırasını hemen her ziyaretimizde gösterir ve rahmetli Ceylan Ağabey’i anlatırdı.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/mehmet-cetin/ceylan-caliskan-i-rahmetle-aniyoruz_353165
Ceylan Çalışkan'ın nur derslerinden tespit ettiği notlar...
1- Bir Nur Talebesini makam-ı sıddıkiyete götüren iki yol vardır: a- Sadâkat b- Fedakârlık
2- İhlâs, kelimelerin ruh-u ma'nevisidir. İhlâs olmadığı zaman kelimeler, eğitim mermisi gibi, hedefi bulsa da te'sir etmez. Onun için attığın fikir mermileri hedefi bulamıyor, te'sirsiz kalıyor.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ceylan-caliskan-in-nur-derslerinden-tespit-ettigi-notlar_368194
Vefat yıldönümü münasebetiyle.. Ceylan Çalışkan
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/mustafa-ozturkcu/vefatinin-51-yili-munasebetiyle-ceylan-caliskan_217440
Ceylan Çalışkan’dan Büyük Doğu’ya: “Sadeleştirmeden neşredin”
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/kazim-gulecyuz/ceylan-caliskan-dan-buyuk-dogu-ya-sadelestirmeden-nesredin_216567
23 Ağustos 2008'de Yeni Asya'da yayınlanan rahmetli Ceylan Çalışkan Ağabey hakkındaki Ceylan Ağabeyin eşi Talia Hanım ve kızı Nuran Hanım'la gerçeklşetirilen ilgi çeken o röportaj:
“Ceylan, evlendiğimiz gün bile risâle yazmakla meşguldü”
Ceylan Çalışkan Ağabey Üstad’ın hizmetine girdikten sonra, hayatını Risali Nur hizmetine adamıştı. Varı yoğu Üstad ve Nur'a hizmet olmuş. Zeki ve nüktedan kişiliğiyle Üstad’a şakalar yapabilmiş ender kişilerden olmuş.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Emirdağ hayatı denilince, ilk etapta akla gelen talebelerinden Çalışkanlar Hanedanı olur. Çalışkanlar Hanedanı denildi mi ilk akla gelen de Ceylan Çalışkan’dır…
Ceylan Çalışkan, Mehmet Çalışkan ve Ayşe Hanımın ilk çocukları olarak 1929 yılında Emirdağ’da, dünyaya geldi. Küçük yaşta annesi vefat edince yetim kaldı. Fakat kendisinden başka Abdullah Çalışkan’ın yetim kalan 3 çocuğuna da kendi evlâdı gibi baktığı için yetimlerin annesi diye vasıflandırdığı üvey annesi Fethiye Hanım’ın şefkati sayesinde yetimliğin acısını pek hissetmedi.
Daha küçük yaşlarda Üstadın hizmetine giren Ceylan Çalışkan’ın Üstadından aldığı ilk dersin, çocuk terbiyesinde çok önemli bir yere sahip olduğuna inanıyorum. Üstad Hazretlerinin Ceylân’a verdiği ilk ders: Sıdk!
“Buyurdu ki: Daima doğru olacaksın. Hiç yalan söylemeyeceksin. Sana bir milyon lira verirler, sen bana ihanet edebilirsin, fakat ismin ebediyyen kötü anılır.”
Yine İslâm yazısı eğitimini de ilk olarak Üstad Hazretlerinden alır. Babası Mehmet Çalışkan anlatıyor:
“Ceylân’ın vazifesi, Üstadın söyleyip kendisinin yazdığı mektupları, sonra eve gelerek daktilo etmektir.
“Üstad, ‘Bu usûl zor’ demişti. ‘Sana on beş günde İslâm yazısını öğreteceğim.’ Ve hakikaten öğretti. Nasıl öğretti, hangi usûlü takip etti, bilmiyorum.”
Ve böylece Ceylan Çalışkan Nur hizmetine girmiş olur… Yıllarca hizmet eder. Tâ ki 22 Ağustos 1963 Perşembe gününe kadar. O gün bir müşterisinden aldığı senetlerin tahsilâtı için Küçükçekmece taraflarına giderken bindiği minibüsün başka bir araçla çarpışması sonucunda vefat eder…
Küçük yaşlardan beri son şahitlerden en çok okuduğum son şahit; Ceylan Çalışkan’ın hayatı idi. Öyle sanıyorum ki, özellikle nüktedan olması Üstad’a karşı yapmış olduğu şakalar o zaman çok hoşuma gidiyordu ve okumaktan çok zevk alıyordum. Ağabeylerin hayatını konu alan bir ders yapmam gerektiğinde de benim dersim belliydi; Ceylan Çalışkan…
Üstad Hazretlerinin bütün talebeleri değerli insanlar. Hepsinin hatıralarını okumak insana ayrı bir zevk veriyor. Mizaçları gereği her biri farklı alanlarda bizlere örnek olmuşlardır, her birisinin farklı özelliği öne çıkar. Ceylan Ağabey zekî, hazır cevap, nüktedan oluşuyla daha çok ilgimi çekmişti. Kısmet bu ya, Ceylan Ağabeyin eşi Talia Morgül ve kızı Nuran Morgül ile tanışmak nasip oldu. (Soyadının neden Çalışkan olmadığını sorduğumda, “Ceylan Abi vefat ettiğinde bizim daha resmî nikâhımız olmamıştı” diyor Talia Teyze.) Bu şekilde 65 yaşındaki Talia Teyzeyle görüşüp Ceylan Ağabey’i sorduk kendisine. Beraber okuyalım.
Bize Ceylan Ağabeyin Nur hizmetine girişini anlatır mısınız?
Afyon’da Abdülkadir Geylani Hazretlerinin bir makamı bulunması sebebiyle Emirdağı’nda Ceylan ismi çok kullanılır. Bunun da ismi sadece Ceylan değil, Abdülkadir Ceylan.
Ceylan, Geylani’den geliyor değil mi?
Evet Geylani’den geliyor, ama Üstad Ceylan demiş. Üstad Emirdağ’a gelip Ceylan isminde bir çocuk istiyorum deyince, tabiî çok Ceylan götürüyorlar yanına, hepsine hayır diyor. Bir gün de Osman Amcamız (büyük amcamız) diyor ki: “Bir de bizim Ceylan’ı götürelim Üstad’a.” O zaman işte Üstad bunu görünce “Tamam, benim istediğim bu” demiş. Kayınpederim (Mehmet Çalışkan) Ceylan Çalışkan için “Yüksek tahsil yaptırmak istiyorum” demiş. Üstad da demiş ki: “Bunu bana ver, hem benden iman dersi alsın, hem de hizmet etsin. Daha sonra yüksek okula gider.” İşte böyle devam etmiş Risâle-i Nur hizmetine. Tabiî eskimez Türkçe yazısını öğrenmiş. Ben çok fazla bilmiyorum; eskiler, büyükler anlatıyordu, benim de onlardan duyduğum şeyler bunlar.
Ben kendisine bazen sorardım Üstad’ı. Hep “Müsait değilim” derdi. “Müsait değilim” derken öğlene kadar arabayla çalışıyordu, öğleden sonra da Risâle-i Nur hizmetinde çalışıyordu. Akşam yorgun geliyor, anlat deyince de “Müsait değilim” diyordu. Ben şimdi daha çok anlıyorum ki, Üstadı, tam diz çöküp ders dinler vaziyeti alıp anlatmak istiyordu, o yüzden “Müsait değilim” diyordu. Şimdi biz meselâ âcizane elimize alıyoruz kitabı, uzanıyoruz okuyoruz... O katiyyen hiç öyle istemezdi. Ceylan, Üstadın vefatından sonra, bana veya başkalarına Üstad ile ilgili hatıralardan bahsederken evvelâ abdest alır, düzgün bir vaziyette oturarak anlatmaya dikkat ederdi.
Son şahitlerdeki mektuplardan anlıyoruz ki Ceylan Ağabey ailesine çok bağlı. Çünkü her mektubunda selâm yolluyor.
Gerçekten çok bağlı. Evet, herkese selâm yolluyor. Bütün askerdeki o mektuplarında hepsine (akrabalarına) tek tek selâm söylüyor. Yani annesi üveydi, fakat annesini çok seviyordu. Üstad Hazretleri kayınvalidemi (Fethiye Hanımı) yaptığı işlerden dolayı çok tebrik ediyordu. Üstad Hazretlerinin çorbasını, yemeğini kayınvalidem yaparmış. Hatta besmelesiz, abdestsiz onun çorbasını hiç karıştırmamıştır, yapmamıştır.
Kayınpederim (Mehmet Çalışkan), üç evlilik yapmıştır. Ceylan’ın annesi lohusa iken vefat etmiş. Üstadın hizmetinde bulunan Fethiye Hanım kayınpederimin üçüncü eşi oluyor.
Ceylan Ağabeyin en belirgin özelliği neydi?
Daha önceki hayatını bilemiyorum. Benimle ilgili de hakikaten eve muhabbeti iyiydi çok şükür. Evi ihmal etmezdi. Tabiî bir de kıskançlığı vardı. Belki bizlerin genç oluşumuzun, yeni oluşumuzun etkisi vardı bunda. Zaten yalnız hiçbir tarafa göndermezdi tek başıma. Evde eksik bir şey olsa kızma huyu yoktu.
Ceylan Ağabey çok güzel şiirler yazarmış. Sizde mevcut şiirleri var mı?
Evet, çok güzel şiir yazarmış. Fakat bizde kalmadı. Ağabeylerde, başkalarında falan olsa gerek. Hanımlar Rehberi’ndeki “Annem beni yetiştirdi” şiiri var bildiğim. Bir de hep cebinde taşıdığı bir not vardı, ama biz hiç görmedik:
“Ceylan benim vekilimdir. Nura ait işleri benim hesabıma yapar. Said Nursî…”
Onun fotokopisi bizde şu an. Vefat edince üstünde bulunan Cevşen’i kayınpederim bana verdi. O Cevşen’de kendi yazıları da var: Delâilinnur, Tahmidiye, Yasin-i Şerif v.s. Rahmetlinin bir bavulu vardı. Vefat edince geldiler, o bavulu açtılar, orada artık ne vardıysa kayınpederim aldı onları. Belki orada vardı şiirleri. O bavulunun içinde kitap var diye öyle taşıdık bir evden bir eve (zaten sadece bir kez taşındık) İşte varsa onlarda kaldı. Fakat son çalışmalarda, Ceylan’la ilgili çok istemişler, ama onlarda da yokmuş.
Siz Üstad Hazretleri’ni gördünüz mü hiç?
Yok, ben görmedim. Bizim memleketten gitmemiz mümkün değildi. İstanbul’a geldiğimizde de Üstad İstanbul’daymış, ama bizim haberimiz yoktu. Ekim ya da Kasım ayı idi biz İstanbul’a geldiğimizde. Zaten Üstad da Mart ayında vefat ediyor. Bizim ailede Risâle-i Nurlarla ilk babam tanışıyor. (Birinci Ağabeye falan hep babam vesile oldu). Ama ağabeyim daha çok çalıştı (Haydar Morgül). Ağabeyim çok istiyordu Üstad’la görüşmeyi. Bir ara Barla’daydı Üstad. Babam ağabeyime dedi ki: “Şimdi gitme, sonra beraber gideriz.” Ağabeyim dinlemiyor babamı ve gidiyor Üstad’ın yanına. Yeni yazılmış risâleler tahta kutusuyla geliyor. Ağabeyim marangozum deyince, Üstad “Aç bakalım” diyor, “Madem marangozsun...” Ağabeyim kutuyu açıyor ve “(İçinde risâleler bulunan) o kutuyu açmak bana nasip oldu” diyor.
Ceylan Ağabeyle tanışmanız nasıl oldu?
Bizim tanışmamız Birinci Ağabey vasıtasıyla oldu. Biz İstanbul’a geldiğimizde, Birinci Ağabeyler de İstanbul’daydı. Babamlar İstanbul’da iş kurdular. Biz de memleketimiz Rize’den öyle geldik İstanbul’a. Tanıştık desek de zaten hiç tanışmadık, hiç görüşmedik. Biz İstanbul’a geldik. Birinci Ağabey bize Belgrat Ormanını gezdiriyor. Şoförümüzün Üstad’ın talebesi olduğunu biliyoruz. Minibüsü vardı o zaman (Ceylan Çalışkan’ın). Bizim hiçbir şeyden haberimiz yok tabiî. Şimdi nasıl size büyük ağabeyler hatıralarını anlatınca hoşunuza gidiyor, biz de öyle Üstad’a hizmet etmiş bir ağabey diye dinliyoruz. Ben zaten hayatta hiç evlenmeyeceğim diyordum. Önceden rahmetli Ceylan da öyle düşünüyormuş, ama sonradan demek ki nasip böyleymiş.
Neden düşünmüyordunuz evliliği?
Ben hep Risâle-i Nur’a hizmet edeyim diye düşünüyordum. Düşüncem oydu. Yani biz hiç görüşmedik, konuşmadık. Hatta bazen diyorum meselâ: Şimdiki kızlarımız “Güzel mi, çirkin mi?” diyorlar, fakat biz “Nasıl? Üstad’ın talebesi mi? Tamam” derdik. Yani babamlar bile “İstiyor musun?” diye sormadılar bana. Bir de şöyle bir durum oldu, âcizane söyleyeyim: İstenme durumundan önce ben Üstad’ı rüyamda gördüm. Üstad bir yerde duâ ederken, ben de duâ ediyorum. O biraz uzak benden, fakat sonra yanıma geliyor ve diyor ki: “Sen ne duâ ediyorsun?” “Üstadım” diyorum, “Sen ne duâ edersen, ben de duâmda ona âmin diyorum” dedim. Sonra çok kalabalık bir grup bayan bir yere girip namaz kılıyorlar falan, Üstad beni çağırıyor, bir manifatura dükkânının içine giriyoruz, orada bana bir yeşil seccade ile namaz tülbenti veriyor. “Sen” diyor, “Ayrı kıl namazını.” Çok âcizane diyorum: Rüyalarla amel edilmez, ama üç gün sonra böyle bir durum oldu (isteme durumu). Üstadımızı öyle yakın, açık ve net gördüm rüyamda. İşte rüyalarla amel etmiyoruz da rahmetli Birinci Ağabey derdi ki: “Üstadı görürsen rüyada, rüya-i Rahmânî olur.” Enteresandır, hatta ben namazdaki duâlarımda “Ya Rabbim! Bana evlilik nasip etme. Ettiysen de senin sevdiğin kullarından et” diye duâ ederdim. Böyle duâ edilir mi? Ediyordum işte. Cenâb-ı Hak nefsimizin şerrinden korusun bizleri.
Ne kadar süre evli kaldınız?
Biz 15 ay evli kaldık işte. Ceylan vefat ettiğinde Nuran’a üç buçuk aylık hamileydim.
O zamanki hizmetleri anlatır mısınız bize?
Ağabeyim Risâle-i Nurları yazarken, ben de yazmaya çalıştım, ama bize nasip olmadı, kitap haline koyamadık. Çünkü bizim Halıcıoğlu’nda bir evimiz vardı. Orada bırakmıştım onları. Sonradan da orada kayboldu. Nasip olmadı. Esas hizmetler çok önemli, esas eskilerin o yazıları yazmaları hizmettir. Ben bir haftalık evliyken, bodrumun altına girip risâle yazıyorlarmış. Ben zannediyordum ki derse gitti. Beni de, Fırıncı Ağabeyin ablasının evi var bize çok yakın, oraya bırakıyordu. Fırıncı Ağabey, “Ceylan Ağabey bir haftalık evliyken biz burada risâle yazıyorduk” diye sonradan söylüyor. (Ceylan Ağabey evlendiği gün bile risâle yazmakla meşgulmüş. Herkes tebrik için damadı ararken, o hiç kimseyle görüşmeden o gün bile Hanımlar Rehberi’ni Osmanlıca yazıyormuş.)
Bir ara İstanbul’da biz hanımlar,—o zaman tab etme makinesi yoktu, iki sayfa matbaada yazıyorlardı—rahmetli Hakkı Yavuztürk Ağabeyin (Yasemin Güleçyüz’ün babası) evinin alt katındaki ufacık bir odada o kitapları elimizle kaplayıp kıvırıyorduk. Esas hizmetler onlar oluyordu. Ben onlardan hakikaten çok mutlu oluyordum. Evde eksiğim mi var, eşyamız mı yok, hiçbir şeyden şikâyetimiz olmuyordu. Ve şimdi düşünüyorum da, kendi kendime kızıyorum. Şimdi azıcık bir şey eksik olsa, ‘Şuyumuz eksik, buyumuz eksik’ derim.
Ceylan Ağabeyin hizmetle ilgili hatıralarından bize anlatır mısınız?
Üstad vefat etmeden önce bizimkiler bir kamyon alıyorlar. O kamyonu da Ceylan çalıştırsın diye Üstad’dan izin alıyorlar. Hatta Antalya’dan portakal falan taşıyorlar. Bir gün yine o kamyon varken Üstad diyor ki Ceylan’a: “Derhal Isparta’ya git, orada risâleler var, onları hemen Emirdağ’a getir.” O kitapları kamyona yükleyip üstüne portakalları da yükleyip o gece hemen Emirdağ’a geliyor. Kitaplar kurtarıldıktan sonra hemen arkasından dershaneye baskın yapılıyor ve kitaplar kurtulmuş oluyor.
Çamaşır makinesi hadisesi nedir?
Arçelik’te çalışan bir ağabeyimiz vardı, oradan kendisine indirimli bir çamaşır makinesi çıkmıştı. O ağabey Şükran Abla’ya ve Ali Demirel’e demiş ki: “Bizim durumumuz müsait değil, siz alın makineyi.” Şükran Abla da demiş ki: “Hizmetin bu kadar paraya muhtaç olduğu bir zamanda, elimde yıkarım çamaşırları, bu lüks cihazı alamam” deyip yemin içmiş. “Ama sen çok yıkıyorsun, o ağabeylerin çamaşırlarını falan, al bu makineyi” demişler. Şükran Abla da “Ben yemin etmişim, alamam” demiş. Ceylan hemen pratik zekâsı ile bir çözüm bulur: “‘Kapıdan giremez’ diye yemin ettin değil mi?” der. “Evet” der Şükran Abla. Ceylan da almış makineyi, pencereden içeriye koymuş. “Senin yeminin yerine geldi” demiş.
Bediüzzaman: "Ceylan şehid olacak"
Cuma günleri arabayı da çalıştırmazdı. Kendisi hanımları dershanelere götürürdü, (gerçi bunu Şükran Demirel Abla daha güzel anlatırdı) herkesi evlerinden alır, derse götürür, tekrar evlerine bırakırdı. Bir defasında ana caddede Şükran Abla dedi ki: “Beni burada bırak, buradan giderim eve. Çok az mesafe var zaten. Hani sana zahmet olmasın.” Ceylan, “Burada bırakmam, aldığım yere geri götürür bırakırım” dedi.
Hatta bunu ben bilmiyordum, Şükran Ablanın küçük çocukları vardı, biz dersteyken o çocukları alıp da İstanbul’u gezdiriyormuş. Çocukları çok severdi.
Üstad, Birinci Ağabeye “Hanımlara ders verebilirsin” diye izin vermiş
Birinci Ağabey, bizim evde Hanımlar Rehberi, Küçük Sözler’in v.s. yazılışında çok yardım etmiştir. Benim halamın oğluyla kardeşim lise okuyorlardı o zaman. 15-16 yaşlarında, çocuk yani halamın oğlu. Pek gelmesini istemiyordu. Ben de bir gün dedim: “Birinci Ağabey geliyor, başka ağabeyler geliyor, kitap yazıyorsunuz. Hani yalnız da olmuyorum. Halamın oğluna niye yok diyorsun?” Dedi ki: “Birinci Ağabey müstesna. Üstad Hazretleri Birinci Ağabeye ‘Hanımlara ders verebilirsin’ diye izin vermiş. Bu izni sadece Birinci Ağabeye vermiş, başka kimseye vermemiş. Yani onun (Ceylan’ın) ağzından duydum ben.
Son yazdığı Küçük Sözler’i bana hediye etti
Evlendiğimiz sıralar Hanımlar Rehberi’ni yeni yazıyla çıkarmışlardı. Sonradan Küçük Sözler’i çıkardılar. Bende bir tane var. Masanın üzerinde son olarak onu hazırlamıştı. Mumlu kâğıtla basılırdı. Hatta vefat ettiği zaman bitmiş gibiydi. Yarısını sonradan tamamladılar, ciltlemesini falan. İkinci kez onu (Küçük Sözler) tekrar yazıyordu. Eve gelince de çoğu zaman onları yazmakla meşgul oluyordu. Gündüz öğlene kadar bizim arabayla çalışıyordu, öğleden sonra da yine bir hizmetle meşgul oluyordu. Vefatından bir gün önce, yazdığı Küçük Sözler’i bana verdi. “Benden sana hediye olsun” dedi. Ertesi gün de vefat etti.
Üstad, Ceylan Ağabey’in şehit olacağını önceden haber veriyor. Siz de biliyor muydunuz bu hadiseyi?
O hadiseyi ben de daha önce Sungur Ağabey’den duydum. Bir gün arabada ön tarafta Ceylan şoförmüş. Zübeyir Ağabey de onun yanına oturuyormuş. Sungur Ağabey de arkada Üstad’la oturuyorlar. Üstad, Sungur Ağabeye diyor ki: “Keçeli, bunlar (Zübeyir Ağabey ve Ceylan Ağabeyi göstererek) şehit olacak” diyor. Sungur Ağabey de “Biz ne olacağız Üstadım?” diyor. Üstad Hazretleri “Nur Talebeleri talebe-i ulûm sıfatına dâhildir. Talebe-i ulûm ise şehit hükmündedir” buyurmuştur.
Zübeyir Ağabey ve Birinci Ağabey vefat ettiklerinde siz rüyada Ceylan Ağabeyi görmüşsünüz. O rüyalarınızı anlatır mısınız bize?
Gerçi tam hatırlamıyorum. Ceylan’ın kabrini görüyorum sanki. Ben göreyim diyorum, hatta bizim torun Ceylan da merak ediyor dedesini. Diyorum ki, “Onu da bir çağırayım, görsün dedesini.” Orada net görüyorum. Hatta kabir gibi, ama tam bilmiyorum ne olduğunu. Oradan çıkarken elimi tutup çıkıyor. İşte rüyayı gördüğüm o akşam Birinci Ağabey vefat ediyor. Bir de Zübeyir Ağabeyin vefatında gördüm rahmetliyi rüyamda. Çok heyecanlı, o kadar sevinçli ve telâşlı gördüm ki Ceylan’ı, uyandım. Eskişehir’deydim o sıra. Kayınpederime, hem sıkılıyorum, hem de anlatmadan duramıyorum. Sonradan haberdar olduk ki Zübeyir Ağabey vefat etmiş.
Çok teşekkür ederiz. Allah razı olsun.
Pek fazla bizimle zamanı olmayınca tabiî... Ağabeylerle daha çok vakit geçirmiş. Onun için onlar daha çok biliyor hatıralarını. Ruhlarına Fatiha okuyalım. Allah rahmet eylesin.
RÖPORTAJ: NURDAN HİLAL UÇAR
Haber Merkezi