"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Biz tek adam rejimine karşıyız

24 Mayıs 2018, Perşembe 00:28
Medyascope programına katılan Genel Yayın Yönetmenimiz Kâzım Güleçyüz, “Biz tek adam rejimine karşıyız. Devlet ve toplumdaki işleyişte ortak aklın, istişarenin yürümesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

İrfan Bozan’ın hazırlayıp sunduğu Medyasscpe özel yayınına katılan Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yavuzyiğitoğlu ve Genel Yayın Yönetmenimiz Kazım Güleçyüz Yeni Asya’nın 24 Haziran’da seçimleri için ortaya koyduğu tercihi anlattı.

İrfan Bozan: Yeni Asya bir gazeteden daha çok anlam ifade ediyor. Yeni Asya ve çevresi nedir? Nasıl tanımlarsınız? 

Ömer Yavuzyiğitoğlu: Yeni Asya, esasen Üstad Bediüzzaman Said Nursi tarafından başlatılan ve gerek Türkiye gerekse yurt dışında Risale-i Nur Külliyatı olarak bilinen kitapların müellifi. Nurculuk Hareketini başlatan insan. Bu cemaat çok köklü bir cemaat. Geçen süre içerisinde 70-80 senelik süre içerisinde muhtelif sebeplerden dolayı birtakım ayrılıklar meydana geldi, hala da devam ediyor. Yeni Asya dışında birçok Nur Cemaati var. Fakat bunun içerisinde bizi özgün kılan, Üstad Bediüzzaman’ın ne yapmak istediyse, ne düşündüyse, onu aynı dikkat içerisinde sürdüren bir çizgiye sahibiz. Üstad Said Nursi’nin meslek meşrep noktasındaki duruşunu tavizsiz sürdüren bir cemaatiz, Yeni Asya Nur Cemaatiyiz.

Biz parlamenter sistemi içimizde uyguluyoruz

Üstad Said Nursi’nin birçok talebesi var, fakat bunların içerisinde en önde gelenlerinden bir tanesi Zübeyir Gündüzalp. Zübeyir Gündüzalp, Üstad’ı bütün veçheleriyle anlamış bir zattır. Daha sonra ’70 başından itibaren de Mehmet Kutlular Ağabey’imize o mirası devreden insan. Kutlular Ağabey’imiz de bunu 50 seneye yakın bir süre aynı özgünlük içerisinde sürdürmüştür. Bizim diğer cemaatlerden şöyle bir farkımız var. Hatta içeride değil dünyada bir benzerimiz yok. 90 seneden bu yana biz parlamenter sistemi içimizde uyguluyoruz, meşveret sistemiyle işlerimizi görüyoruz. O nedir peki? Evvela en altta ilçe bazında mahal meşveretimiz var, oradakiler haftada bir; bir araya gelmek suretiyle kararlar alıp, işlerini yürütürler. Onun üzerinde il meşvereti var, o da ayda bir toplanır. Onun üzerinde Bölge Meşvereti var, o 3 ayda toplanır. Onun üzerinde de Umum Meşveretimiz var, yılda 2 kez toplanır. 2 yılda bir de seçim yapar. Yönetim kurulunu seçer. Yönetim kurulu da kendi içinde başkanını seçer. Faaliyetlerini bu şekilde sürdürür.

İrfan Bozan: Yani bir sivil toplum kuruluşu olarak çalışıyorsunuz? 

Sivil Toplum Kuruluşu olarak çalışırız. Son zamanlardaki beylik ifadeyle ‘tek adam’ meselesine, Üstad Bediüzzaman’dan aldığımız ders ile bakıyoruz. Şöyle der kendisi: “Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim” Yani tek adamlığa kesinlikle karşıyım. Biz bunu uygulamalarımızın her safhasında uyguluyoruz; görüşüyoruz, tartışıyoruz, sonuçta ortaya çıkan her neyse, onun etrafında tatbikimizi sürdürüyoruz.

İrfan BOZAN: Bir mülakatınızda desteğinizin Millet İttifakı’ndan yana olduğunu söylediniz. Dini bir cemaatin bu desteği bizim için ilginç oldu açıkçası çünkü başka cemaatler de tarikatlar da desteklerini açıkladılar ama onların açıklamaları Cumhur İttifakı’na yönelik oldu. Cemaat olarak neden Millet İttifakını destekliyorsunuz?

Kazım GÜLEÇYÜZ: Yeni Asya gazeteleri, dergileri, kitapları olan bir yayın grubu. Bediüzzaman Said Nursi hayattayken bir mektubunda diyor ki “Risale-i Nur’un matbuat lisanı ile konuşması lazım, bunun zamanı geldi veya gelecek.” Buradan yola çıkarak Zübeyir Gündüzalp’in mihmandarlığında 1967 Ekim’inde önce haftalık gazete olan İttihad çıkmaya başlamış, sonrasında günlük gazete olarak Yeni Asya. Daha sonra buna dergiler,kitap yayınları ve video kasetler eklenmiş. Yani Yeni Asya’yı Risale-i Nur’un medyadaki dili olarak tanımlıyoruz.

Biz tek adam rejimine karşıyız

Üstad Bediüzzaman “Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim” diyor. Biz 16 Nisan referandumunda yine bu istikamette bir tavır ortaya koyduk ve “hayır” dedik. Şu andaki seçim onun devamı bir anlamda. Biz tek adam rejimine karşıyız. Devlet ve toplumdaki işleyişte ortak aklın, istişarenin yürümesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun yanında adalet ve hukuk çok önemli. Said Nursi demokrasiyi tarif ederken üç tane temel kavramın altını çiziyor. Bunlardan birisi adalet, birisi meşveret. Bu meşveret olabildiğince katılım olan bir meşveret olmalı, toplumun tamamı karar alma ve uygulama süreçlerine aktif bir şekilde katılabilmeli. Katılımcı demokrasi de budur zaten. Üçüncü temel kavram ise kanunda inhisar-ı kuvvet. 

Hukuktan ve demokrasiden tamamen uzaklaşıldı

Bunlar açısından baktığımız zaman Türkiye’de özellikle 20 Temmuz OHAL süreciyle beraber adaletten, hukuktan ve demokrasiden tamamen uzaklaşıldı. Meclis bypass edilen bir kurum haline geldi. KHK’larla yönetilmeye başlandı. KHK’ların nerelerde hazırlandığı meçhul, kamuoyu bilmiyor bunları. Hiçbir şekilde tartışılmadan, müzakere edilmeden ne getirip ne götüreceği bilinmeden bunlar otomatik yürürlüğe konuluyor. Getirilmek istenen sistem de Cumhurbaşkanı kararnameleri ile ülkeyi yönetmenin daha kalıcı yapısal bir sisteme oturtulmasını öngörüyor. Biz bunlara karşıyız. Türkiye’nin tekrar parlamenter demokrasiyle yönetilmesi gerektiğini ve tek adam yönetiminden asla bir netice alınmayacağını, durumun kötüye gideceğini düşünerek ona karşı çıktığımız için böyle bir duruş sergiliyoruz. 

Cumhur İttifakı OHAL’i savunuyor

Cumhur İttifakı OHAL’i savunuyor, tek adam sistemini savunuyor, adalet ve hukuk diye bir problem gündemlerinde yok. Şu süreçte dünya kadar mağdur cezaevlerinde bulunuyor. Darbeyle de terör örgütüyle de hiçbir ilgisi olmayan eline silah almamış ev hanımları var, bebekler var, 17.000 kadın var, yaşlılar var, ağır hastalar var. Neyle suçlandıkları dahi bilinmeden sorgusuz sualsiz KHK’larla işten atılan yüz binler var. Bunlar çok ciddi bir mağduriyet meydana getirmiş durumda. Hukuk varsa bunların olmaması lazım. En temel haklardan biri olan “adil yargılanma hakkının” olmadığı bir yerde zaten hukuktan söz edilemez.  Savunma hakkı diye bir şey var, masumiyet karinesi var. Kişinin suçluluğu mahkeme kararı hükme bağlanana kadar masumdur. Kimse masumiyetini ispatlamaya zorlanamaz. Suç isnat ediliyorsa eğer, o suçun varlığını iddia eden ispatlamak zorundadır. Suç ve cezanın şahsiliği prensibi var. Kur’an-ı Kerim’de de bu var. Bunların hiçbiri şu anda uygulanmıyor ve müthiş mağduriyetler var. 

Millet İttifakı, Türkiye’ye tekrar demokrasi vaat ediyor

Millet İttifakı’nda buluşan partilerin deklarasyonuna baktığımız zaman orada parlamenter demokrasiye dönmemiz lazım, tek adam yönetiminden katılımcı demokrasiye yönümüzü çevirmemiz lazım, adalet ve hukuk devletini yeniden ayağa kaldırmamız lazım ve ekonomide de sosyal adaleti sağlamamız lazım gibi maddeler bulunmakta. Bu açıdan baktığımız zaman bu partiler kendilerini aşan bir irade ortaya koyarak Millet İttifakı çatısı altında buluştular. Ve bunu deklare ederken biz ayrı partileriz, programlarımız vs. farklı ama bu temel ilkelerde Türkiye’yi tekrar demokrasiye döndürme, tek adam rejimine müsaade etmeme, hukuku ve adaleti yeniden hedeflerinde biz bir araya geldik ve böyle bir ortak hedefler manzumesiyle seçmenin karşısına çıkıyoruz dediler. 

Temsilciler toplantımızda bu karar alındı

Böylelikle demokratik bir alternatif ortaya çıktı, farklı bir sinerji meydana getirdi ve toplumdaki havayı değiştirdi. Cumhur ittifakı tamamen dayatmacı, demokrasi hassasiyeti olmayan, hukuk-adalet hassasiyeti olmayan bir yaklaşımı önümüze koyarken, ona karşı demokrasiden, hukuktan ve adaletten yana olan bir alternatif ortaya çıkmış oldu. Ve biz de desteğimizi oraya yönlendirdik. 5 Mayıs tarihinde düzenlediğimiz temsilciler toplantımızda, umumi meşveretimizde bu konu görüşüldü ve orada bu karar alındı. Bizim desteğimiz Said Nursi hayattayken Demokrat Parti- Menderes daha sonra devamı olan Adalet Partisi- Demirel, daha sonra Doğru Yol Partisi yine Demirel ile bir yere kadar sonra birçok sebeplerle o çizgi şu anda mecliste temsil edilemez hale geldi. Birçok insan gönlü orada olmasına rağmen, oyum boşa gitmesin diye başka adreslere yöneldi.

İrfan BOZAN: Peki tabanınızda Adalet ve Kalkınma Partisine yönelim hiç oldu mu?

Kazım GÜLEÇYÜZ: Bizde başından itibaren hiç olmadı. 2001’de kuruldu, 2002’de seçime girdi. O dönemde de biz tercihimizde hiçbir değişiklik yapmadık.

İrfan BOZAN: Millet İttifakı içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi yer alıyor, bu kararınızın duyulmasının ardından sosyal medyada “Yeni Asya CHP’li mi oldu?” sorusuna rastladım. Burada referans olarak Said Nursi’nin CHP iktidarı döneminde eziyet görmesi, sıkıntılar yaşamasına gönderme yapılarak CHP’li mi oldunuz?

Kazım GÜLEÇYÜZ: Bu yeni söylenmiyor aslında daha önce de söyleyenler oldu. Öyle bir şey yok, bizim tercihimiz Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Parti.

İrfan BOZAN: Demokrat Parti Millet İttifakı’nda olduğu için mi böyle bir karar aldınız yoksa üzerinde buluşulan ilkeler için mi tercihiniz bu yönde oldu?

Kazım GÜLEÇYÜZ: Hem Demokrat Parti olması bir tercih sebebidir hem de ilkeler. Bu durum Demokrat Parti’nin de kendini toparlamasına vesile olacaktır diye ümit ediyoruz. CHP konusunda Said Nursi hayattayken talebeleri ile birlikte, tek parti döneminde, çok zulümler çekmiş. CHP döneminde çekmiş. 1935 Eskişehir mahkemesi, 1943 Denizli mahkemesi, 1948-49 Afyon mahkemesinde çok ağır şartlarda tutuklu bulunmuş. Zehirlenmeler, sürgünler yaşamış, hiç rahat yüzü göstermemişler. Vefatından sonra da CHP’nin olduğu ihtilal dönemlerinde de talebelerinin üzerine gidilmiş. Bunlar tarihte yaşanmış olaylar, bunları biz hiçbir zaman yok saymıyoruz. Bunların her zaman idraki içindeyiz, bu günlere bunlarla mücadele ederek geldik. Bu işin bir tarafı. Said Nursi’nin yazdığı başka mektuplar da var. Mesela 1946 öncesinde dönemin CHP genel sekreteri önceki dönemlerde içişleri bakanlığı yapmış olan Hilmi Uran’a yazmış olduğu mektuplar. Orada yazdıklarının özeti şudur; “Siz eğer bu yeni dönemde (çok partili sisteme geçileceğini görüyor) siyasette iddia sahibi olmak istiyorsanız, iddianızı sürdürmek istiyorsanız bu çok partili sistemin gereği olarak oya ihtiyacınız var. Milletten oy alabilmek için de bu kadar zulmettiğiniz milletle ve milletin inanç değerleriyle barışık bir siyaset izlemeniz lazım, sizin genel sekreteri olduğunuz Halk Partisinin karşı karşıya olduğu vazife budur.” 

İrfan BOZAN: CHP’nin şu anki yönetimi bu tavsiyeye uygun davranıyor mu sizce?

Kazım GÜLEÇYÜZ: Şu anki geldiği noktada çok yaklaştı. Milletle ve inançlarıyla barışık bir politika izleme noktasında önemli mesafeler kat ettiğini söylemek mümkün. 

Haksızlık kimden gelirse gelsin, karşı durmaya devam edeceğiz

İrfan BOZAN: Peki Ömer Bey, İslam dini hassasiyetleri olan birçok kurumun aslında birçoğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin arkasına dizilmiş durumda. Hatta birçoğu desteğini açıladı. Siz biraz bunların dışında kalıyorsunuz. Bunun bir bedeli olmaz mı? Ya da oluyor mu? 

Ömer Yavuzyiğitoğlu: Ödüyoruz, ağır bedeller ödüyoruz. Biz zaten bu bedelleri ödeyerek gelen bir cemaatiz. Bizi bilenler bizi şöyle tarif ediyor; “Bu cemaat dik durur, ama diklenmez.” Bu tavrımızı biz her dönemde sürdürdük. Her dönemde itiraz edilecek her şeye itiraz ettik. Bizim temel vasıflarımızdan birisi haksızlığa kim uğramışsa uğrasın, biz onun yanında yer aldık.

İrfan BOZAN: Mağdurun kimliğini sormuyoruz diyorsunuz?

Ömer Yavuzyiğitoğlu: Hayır, adres falan sorduğumuz yok. Çok bambaşka fikirde biri bile olsa, biz o da haksızlığa uğradığında o haksızlığa da karşı dururuz. İnancı onunla Allah arasındadır. Ama bir haksızlık ortada olduğunda, nereden gelirse gelsin bu haksızlık, kim yaparsa yapsın, kime yaparsa yapsın; biz ona karşı duran bir yapıya sahibiz. Bunun da ağır bedellerini ödedik, bir 1980 İhtilali’nde uzun süre gazete kapandı. Daha sonra 28 Şubat’ta ‘Deprem İlahi ikazdır” ifadesinden dolayı uzun süre cezaevinde kaldı vesaire.

İrfan BOZAN: Aslında dindarlık hassasiyetleri olan bir iktidar var şu anda.

Ömer Yavuzyiğitoğlu: Şimdi bu dönem tabi başka bir dönem. Bu dönemin kodları da değişik. Evet. Üstelik biz bu insanlarla birbirimizi tanıyan kesimleriz. Tayyip Bey’in Beyoğlu’nda Gençlik Kolu Başkanlığı yaptığı sıralarda, Milli Selamet Partisi’nde; biz de Adalet Partisi’nin Fatih’te Gençlik Kolu Başkanlığı’nı yapıyorduk. Yani ‘70li dönemde bir çok ortak noktamız var. Ama tabi buradaki hadise, temel ayrılık noktamız: “Çoğunluğa uymak lazım”, diyor bu arkadaşlar. Biz de diyoruz ki: “ Esas mesele çoğunluk değil çoğulculuktur.” Niye? Zaten bir çoğunluk varsa o meselesini hallediyor. Ama sessiz yığın var. Sesini asıl duyurması gereken insanlar var. Bunların seslerini boğduğun zaman bu toplumu fena halde bozarsın. Geldiğimiz noktada da nitekim her şeyin karmakarışık olduğu, bir çok şeyin anlamını yitirdiği bir devreden geçiyoruz.

Bizim dışımızdaki birtakım gruplar da buna destek verdi

Konuşmamızın başında da belirtmiştik. Üstad Bediüzzaman Said Nursi yazdığı kitapları Risale-i Nur Külliyatı adı altında topluyor. 130 parçadan müteşekkil bir külliyattır bu. Çeşitli devirlerde çeşitli baskılara maruz kalıyoruz biz. Ve şimdi tabi bu dönemde anlamakta ve anlatmakta zorluk olan bir hadise; Birkaç sene evvel Diyanet bu işe vaziyet edip, Risale-i Nurları bunlar bassınlar sadece denildi. Bizim dışımızdaki birtakım gruplar da buna destek verdi. Şimdi Türkiye’de 15-16 tane yayınevi Risale-i Nur basıyordu. Kur’an’dan sonra en fazla basılan kitaplardır Risaleler. Beylik ifadeyle ‘Tekel’ meselesi gündeme geldi ve hiç kimse kitap basamaz hale geldi. O çerçeve içerisinde değerlendirilmesi gereken bir meseledir bu. CHP’nin Anayasa Mahkemesine konuyu götürmesi neticesinde çözüldü. Biz zaten Diyanet basmasın demiyoruz. Üstad Bediüzzaman da Diyanet bassın diyor zaten. Ama herkes bassın, bu milletin malıdır, umumun malıdır çünkü. Biz aykırı değiliz, ama mesela ben bir şey dediğimde siz bunu mutlaka kabul etmek zorunda mısınız? Bu insan tabiatına aykırı bir şey. Doğruysa doğru dersiniz, yanlışsa kardeşim bunu düzelt ya da bunu reddediyoruz dersiniz. Benim red hakkım doğuştan gelen bir haktır. Bu hakkı kullanınca olmaz, diyorlar. Tek ses, tek nefes gibi ifadeleri kabul etmiyoruz.

İrfan BOZAN: Bir de geçtiğimiz günlerde Diyanet Fuarları’na kabul edilmediniz galiba?

Ömer Yavuzyiğitoğlu: Maalesef, son fecaat de bu. 50 senelik bir yayıneviyiz. Bizim gibi kitap, dergi çıkaran yanında eşzamanlı gazete çıkaran, hatırı sayılır miktarda kitap çıkartan bir yayıneviyiz. Bugün çeşitli şekillerde kamuoyuna mal olmuş birçok meşhur yazarın, çizerin yetişmiş olduğu bir mektebiz aynı zamanda. Sloganımız da ‘Gayemiz vatan sathını bir mektep yapmaktır’ 50 senelik bir mazimiz var, bizim dışımızda herkesi alıyor, bizi almıyor. Ankara Kocatepe’de ve İstanbul’da Sultan Ahmet’te Ramazan’da her sene yapmış olduğu bu fuara herkesi alıyor, bizi almıyor.

İrfan BOZAN: Peki siz söylenen almama gerekçesi nedir tam olarak?

Ömer Yavuzyiğitoğlu: Hiçbir gerekçe göstermediler, “yerimiz yok, ilgi ve alakanıza teşekkür ederiz” gibi eften püften bahaneler dışında. İnsanın aklıyla alay eden cevaplar. Buna ne güzel, iyi ki yasakladınız mı diyelim. Evvela kişi bir haksızlığa maruz kalıyorsa buna itiraz edecek. Bedelini ödeyemiyorsan, ağzını kapatıyorsun işte. 50 senelik bir gazeteyiz biz, Basın-ilan bizim ilanlarımızı kesti mesela. Bütün bedelleri söylemiyorum şu an, aklıma gelen belli başlıları bunlar. Daha fazlası da var elbet. Ama bunlar bizi yıldırır mı? Hayır yıldırmadı. Bunların daha fazlasını biz yaşayarak geliyoruz. Yani daha ağırlarının olup olmaması, bizim çok umurumuzda değil. Bizim tabiatımızda dikleşmek yok. Lüzumsuz tartışmalara girmek, insanları rahatsız etmek yok. Ama zerre kadar dahi olsa adalet noktasında, hak, hukuk noktasında aykırı bir durum varsa; biz onun karşısında dikildik, dikilmeye de devam ediyoruz. Bedelini ödedik, ödüyoruz, ödemeye de devam edeceğiz. Bizim inancımız kıyamete kadar sürecek bir cemaatiz biz. Bizden öncekiler, büyüklerimiz bu hassasiyet içerisinde bu işleri gördü. Biz de bundan sonrakilere bu hizmeti aynı hassasiyetle devretmekte kararlıyız. Bizden sonrakiler de ta kıyamete kadar sürdüreceklerdir inşallah.

İrfan BOZAN: Siz Yeni Asya Cemaati olarak politik desteğinizi çok açıktan ifade ediyorsunuz. Yalnız geçtiğimiz günlerde TÜMSİAD, Semerkand Vakfı ve Beşir Derneği imzalı Recep Tayyip Erdoğan’a, Cumhur İttifakı’na desteğini açıklayan gazete ilanları ile karşılaştık. Aynı şekilde de Aziz Mahmud Hüdai Vakfı açıkladı. Bu gruplar aslında hiçbir zaman siyasi desteklerini açıklamayan yapılanmalardı. Fakat burada farklı bir şey oldu. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Partiyi din gibi görme anlayışına sahipler 

Kazım GÜLEÇYÜZ: Burada iki nokta üzerinde bilhassa durmak gerekir. Birisi, bize gelen bilgilere göre baskı. Yani en azından bir kısmının baskıyla böyle bir ilana imza koymak durumunda bırakıldıkları. Diğeri de şu; biz desteğimizi deklare ederken demokrasi adına, hukuk adına, adalet adına gibi gerekçelerle bu tavrımızı ortaya koyuyoruz. Ama diğerlerinin bir kısmı din adına bunu söylüyor. Biz hakız, onlar batıl; biz hayırız onlar şer, şer ittifakı gibi bir mantıkla adeta partiyi din gibi görme anlayışına sahipler. Biz buna başından beri şiddetle karşıyız. Çünkü din siyasi tartışmaların, siyasi iktidar mücadelelerinin aracı olarak asla kullanılamaz. Din yüksek bir değerdir ve bütün partilerin mensupları içerisinde bu dinin değerlerine sahip olan insanlar vardır. Camiye girerken insanın partisi sorulmaz. Camiye giren insan CHP’li de olabilir, Vatan Partili de olabilir bunu bilemeyiz. Dolayısıyla rahmetli Demirel’in ifadesiyle “camiye, kışlaya, okula- buna yargıya, mahkemeye de ilave etmek gerekmektedir son hadiselerde bunu daha iyi anladık- siyaset sokulmamalı.” Siyaseti soktuğunuz zaman cemaati bölersiniz. Ve bu dönemde dinin siyasete alet edilmesi yanlışlarından dolayı dini çok iyi bilmeyen, dine yabancı bir çevrede yetişmiş olan insanlar kendini dindar olarak gösteren iktidardakilerin yaptığı yanlışlar, haksızlıklar, yolsuzluklar, keyfilikler yüzünden dinden soğur hale geldi. Bu dindarsa benim o dinle işim olmaz diyor insanlar. 

Ortak değerler siyasi kavga konusu yapılmamalı

İşte burada kendi desteklediği partiyi din gibi görme ve seçimleri bu anlamda hakla batılın, hayırla şerrin savaşı olarak göre durumu olamaz. Neticede bu bir hizmet yarışıdır. Ortak değerleri siyasi kavga konusu yapmak son derece yanlıştır. Siz icraatınızla, programlarınızla ekonomiyi nasıl daha iyi hale getirebilirim, adaleti nasıl daha mükemmel işler hale getiririm, yargıyı daha bağımsız hale nasıl getiririm ve toplumdaki sorunları nasıl daha iyi çözerim gibi vaatlerle toplumun önüne çıkmalısınız. Ve karşınızdakiler de sizin düşmanınız değil, rakibiniz. Ve bu mücadeleyi medenice, insani bir yaklaşım ile yapmanız lazım. Demokrasinin gereği de budur zaten. Ama maalesef bunlar ele geçirdikleri iktidarı bırakmamak adına iyice gaddarlaşan bir çizgiye yönelmiş durumdalar. OHAL’den bir türlü vazgeçemeyişlerinin sebebi de bu. Meclis yok, kamuoyu yok, iktidar tamamen ellerinde, yargıyı da baskı altında tutuyorlar. Böyle bir demokrasi olmaz. 

Sokağın nabzı farklı atıyor 

Toplumdaki bu yükselen adalet talebini, özgürlük talebini, demokrasi talebini gördüler ki daha çok özgürlük demeye başladılar ama geçti artık. Hiçbir inandırıcılıkları kalmadı. Bunca yapılanlardan sonra insanlar OHAL sürecinde yapılanları yapacaklarının teminatı olarak görüyor. Artık sokakta da bunlar konuşulur hale geldi, sokağın nabzı farklı atıyor. Velhasıl gündemdeki hedefe konulan ama hedefe konulurken maalesef çok ciddi mağduriyetlere sebebiyet verilen cemaatin en büyük yanlışı; siyasetle bu kadar içli dışlı olmaktı. Fethullah Gülen hareketinin bu kadar siyasetle içli dışlı olması, yanlışları, kadrolaşma, devleti ele geçirme gibi hedeflere yönelmesi böyle bir neticeyi getirdi. 

Cemaatler manevi hizmet için var olmalılar

28 Şubat’ta da biz aynı ikazı yapmıştık, cemaatlere bu partiyle ve iktidarla kendinizi çok fazla özdeşleştirmeyin yoksa çok ciddi tokat yersiniz, bedel ödersiniz demiştik. Dediğimiz gibi de oldu hakikaten. Evvela o kendilerini çok özdeşleştirdikleri partinin üzerine gidildi, iki sefer kapatıldı beraberinde bir sürü cemaatler, vakıflar sıkıntıya girdiler. Şimdi aynı hata AKP etrafında çok daha geniş ölçekte yapılıyor. Bu yaşananlardan ders alınması lazım. Siz cemaat olarak manevi hizmetler için varsınız. Bunu aşarak siyasi mücadelelere aktif oyuncu kimliği ile dahil olursanız o zaman bugün sizden yana görünen bu siyasetin acımasız kuralları şartlar değiştiğinde aleyhinize döner ve sizi perişan eder.

Nurseza Okur - Hatice Sevde - İSTANBUL

 

Okunma Sayısı: 6117
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı