Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, 14 Aralık perasyonunda savcının emniyette ifade almasını yargı skandalı olarak nitelendirdi.
Gazeteci ve senaristlerin hukuk dışı gözaltına alındığını belirten Kaboğlu, Cumhurbaşkanı’nın başkalarının da gözaltına alınabileceği şeklindeki söylemlerini anayasal suç olarak yorumladı.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) 14 Aralık operasyonu, savcıların görevden uzaklaştırılması ve iç güvenlik paketi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. 14 Aralık operasyonu ile ilgili Türkiye’de benzer operasyonların geçmişte de yapıldığını ifade eden Kaboğlu, “Son 5 yıldır bu tür dalgalanmalar oldu. Bu dalgalanmalar karşısında farklı kesimler kendi konumlarına göre tavır aldılar. Yapılabilirliği olabilir mi olamaz mı? Hangi siyasal kesimdendir? Ne yaptı? diye bu çerçevede hep şu tür argümanlar kullanıldı: 'Siz gazeteye baskın yapıyorsunuz, gazeteciyi gözaltına alıyorsunuz, ama o gazeteci mi değil mi onu bilmiyorsunuz. Dolayısıyla yazısından dolayı gözaltına alınmamıştır.' Bu şekilde siyasal çevrelerin savunmaları oldu. Burada iki çok önemli nokta var. Bir kişi gazeteci olmasa da bir kişi işçi olabilir, işsiz olabilir, onu resmi işleme tabi tutmanın bir hukuk devletinde bir takım biçimsel gerekleri var. Usule ilişkin gerekleri var. Anayasa ve ilgili yasalar var. İlgili makamların ona göre işlem yapması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Masumiyet karinesi ilkesine dikkat çeken Kaboğlu, “Siz herhangi birinin evine iş yerine baskın yaparak bir hukuk devletinde apar topar götüremezsiniz. Hukuk devletinde suçsuzluk karinesi söz konusudur. Bunlar gazeteci olmasa da hukuka uygun davranmak gerekir. ‘Avukattır ama avukatlık faaliyeti için tutuklanmadı, gazetecidir ama gazetecilik faaliyeti için tutuklanmadı’ sözlerini biz Türkiye’nin son 5 yılında duyar olduk. Fakat sonradan gördük ki bunlar gazetecidir, bunlar avukattır, bunlar hekimdir, bunlar öğretim üyesidir. Bunları hep yaşadık.” diye konuştu.
14 Aralık operasyonundaki yanlışlara da dikkat çeken Kaboğlu, “14 Aralık operasyonu öncekilerden farkı olmayan yani hukuk sistemimizde yeri olmayan bir gazetecinin senaristin anayasa ve hukuk dışı yollarla yakalanması ve gözaltına alınmasına tanık olduğumuzu söyleyebiliriz.” dedi.
'SAVCININ EMNİYETTE İFADE ALMASI, YARGI SKANDALIDIR'
Savcının emniyette ifade almasının yanlış olduğuna vurgu yapan Kaboğlu, “Olması gereken ama bozulmak istenen husus şudur: Kolluk savcıya tabidir. Kolluk yargı organlarına tabidir. O nedenle bütün Avrupa devletlerinde adli kolluk vardır. Türkiye’de adli kolluğun bağımsız bir birim olarak kurulması yönünde on yıllardır çalışmalar yapıyoruz. 17-25 Aralık süreçlerinden sonra mevcut olan adli kolluğun bile görev alanları daraltıldı. Bunun anlamı nedir? İdari kolluk içişlerine bağlıdır, adli kolluk yargı organlarına bağlıdır. O bakımdan asıl olan emniyet birimlerinin adliyeye gelmesidir. Savcının gitmesi diye uygulama hukuk devletine tamamen yabancıdır.” şeklinde konuştu.
İfadenin silahların gölgesinde alındığına yönelik değerlendirmelerin sorulması üzerine Kaboğlu şu cevabı verdi: “Silahların gölgesi bir yana sanığın susma hakkı var. Susma hakkının kullanıldığı en önemli birim de emniyettir. Adil yargılamanın temeli olan savunma hakkı şu üçlü çerçevesinde ortaya çıkar: Avukat, savcı ve hakim. Bu tür süreçlerin emniyette en sınırlı eşikte tutulması gerekiyor. Gözaltı süresinin sınırlı tutulmasının da anayasal güvence altında olmasının da nedeni budur. Kötüye kullanmanın önüne geçebilecek süredir bu. Burada görüldüğü gibi ek süreler talep edilerek, savcı gerçekten emniyete gitmişse bu sadece hukuk devleti ilkesini zedelemez, Türkiye’nin kazanımlarından çok geriye gidişi ifade etmenin yanı sıra bir yargı skandalıdır."
Yargı bağımsızlığı ile ilgili TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de kullandığı ifadelere atıfta bulunan Kaboğlu, “TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından yapılan ‘138. madde çökmüştür, ya da yargı bağımsızlığı ölmüştür’ itirafı bizim raporumuzda da yer almaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın, ‘Gözaltına alınacaklar olacaktır’ şeklindeki beyanı esasen bir yıl sonrasından Meclis Başkanı’nın yapmış olduğu bu saptamanın teyidinden başka bir şey değildir, vahimdir. Anayasanın belirlediği yasama, yürütme, yargı şeklindeki erkler ayrılığı ve 138. maddenin ön gördüğü, yasama ve yürütmenin yargının işleyişine kategorik müdahale yasağına aykırıdır. Bu tür söylemler anayasa dışıdır. Anayasanın ihlalidir. Hatta anayasa suçudur.” diye konuştu.
Yolsuzluğu soruşturan savcıların görevden uzaklaştırılmasını da değerlendiren Kaboğlu şu ifadeleri kullandı: “Bu anayasamızın 36. maddesinin güvence altına almış olduğu adil yargılanma hakkının biranda sıfırlanmasıdır. Bu anayasanın ilgili hükümlerine yani 138 ve devamı maddelere de tamamen aykırıdır. Hukuk dili ile izahı zor olan bir durumdur. Bu süreci biz anayasa dışına çıkılması son bir yıldır tanık olduğumuz anayasa dışı uygulamalarla ve o tür tabirlerle ifade ediyoruz. Hukuk devletinde bunların yeri yoktur diyoruz.”
'KIDEMLİ BİR HUKUKÇU OLARAK O SÖZLERDEN UTANÇ DUYUYORUM'
Sulh ceza hakimliklerinin verdiği kararların AİHM’den döneceğini ifade eden Kaboğlu, “Bir kıdemli hukukçu olarak söylüyorum, bir yargıcın yöneticilere yönelik olarak hayranlık ifadesinden utanç duyuyorum. Sulh ceza hakimlikleriyle ilgili kurulan mahkemeler özel yetkili mahkemelerin yerine ikame edilen mahkemelerdir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanmadı. Ama onun kalıntıları kaldıysa ona bile güvensizliğin ifadesidir. ‘Benim yargıcım’ diyebileceğimiz bir uygulamanın somutlaşmasıdır. Anayasaya aykırıdır, bu mahkemelerin vermiş olduğu kararlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden dönecektir.” diye konuştu.
'İÇ GÜVENLİK PAKETİ TAMAMEN ANAYASAYA AYKIRIDIR'
İç güvenlik paketine yönelik eleştirilerini de sıralayan Kaboğlu sözlerini şöyle tamamladı: “İç güvenlik paketi bütünüyle anayasaya aykırıdır. Çünkü iç güvenlik paketi ile bugün sahip olduğumuz özgürlüklerden daha geriye düşülmesi söz konusudur. Bu paketin bazı maddeleri ile 12 Eylül döneminde yürürlüğe konulan yasaların da gerisine düşebiliriz. Özgürlükler üzerine çok ciddi bir tehdit sürecini başlatabilir.”