Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin Şanlıurfa'daki mezarının taşınmasında jandarma olarak görev alan Tahir Aktaş, cenazeyi çıkarırken kefenin bile solmadığını gördüklerini anlattı.
K.Maraş Elbistanlı Tahir Aktaş, kabrin taşınmasında etkin rol almış bir kişi olarak o günleri anlattı.
O dönemde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde jandarma olarak görev yapan Aktaş, Bediüzzaman Said Nursi’nin vefatından 1,5 ay sonra bile kefeninin solmadığını gördüklerini ve mezar taşını çok zorlu bir çalışma sonrasında kırabildiklerini anlattı.
26 Ekim 1959 tarihinde Van'ın Erciş ilçesinde askerliğine başlayan Tahir Aktaş, 6 aylık eğitimin ardından Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine jandarma olarak gelir.
Burada görev yaptığı sırada ‘Gizli’ ibareli bir yazı ulaştığını aktaran Aktaş,
“İhtilalden 15-20 gün sonraydı. Gizli bir yazı geldi. Gizli yazıları biz açamayız. Bölük komutanları açardı. Ben o zaman birlik kalem amiriydim. Götürdüm. Kazım Ertunç isminde de bölük komutanı vekili vardı.
O yazıyı okudu. 'Vilayetten 2 asker istiyorlar, müsaitsen yanına birini al git' dedi. 'Müsaidim' dedim. Kuşandık gittik vilayete. Jandarmada merkez komutan vekili vardı. Ona Suruç’tan geldiğimizi söyledik.
‘Silahlarınızı hazırlayın akşam göreve gideceksiniz’ dedi. Yatsıdan sonraydı. İçtima yaptılar. Vilayetlerde o zaman toplu birlik jandarmaları olurdu göreve gitmek için. Bir hayli asker kuşandık. Doldur boşalt yaptık silahlarımızı. Bir eğitim yaptık. Arabalara bindik." dedi.
SOKAKLARDA ÇOK SAYIDA ASKER VARDI
Çarşının içinden Balıklıgöl'e doğru gittiklerini anlatan Aktaş şöyle devam etti:
"Çarşının içinden postal sesleri geliyordu. Bir hayli asker vardı. Parke taş döşeli yerlerden postal seslerini duyuyorduk. Balıklıgöl’e geldik. O zaman elektrik kısıtlıydı. Yapılmış bir mezar vardı. Arabalardan kazma kürek aldık indik. Mermerden yapılı bir mezardı. Balyozlarla kırmaya başladık. Vura vura balyozlar kullanılmaz hale geldi. O derece sağlam mermerden yapılmıştı. Kırıldıktan sonra kazma işi başladı.
O anda insanın içi ürperiyor. Cenaze çıkıyor, neyin nesi, bildiğimiz yok. Yarım saat kadar uğraştık. Çıkardık. Daha kefeni solmamış, olduğu gibi duruyordu. Bir ceset. Halbuki cenaze defin olalı en az 1,5 ay oluyordu. Askeri arabaya aldık. Siverek yolu üzerinde süvari birliği vardı. Cenazenin olduğu araba alaydan içeri girdi. Diğer arabalar konvoy halinde dışarıda bekledi. Cenazeyi içeriye teslim etti araç. Geri dönüş yaptı. Bizler birliklerimize döndük.”
Aktaş şunları kaydetti:
“Sabah oldu. Bölük komutanı beni çağırdı. 'Balıklıgöl'de bir mezar açtık, cenaze çıkarttık' dedim. 'Kim olduğunu bilmiyorum' dedim. O zamana kadar Said Nursi adını duymamıştım. O zaman hükümeti idare eden Alparslan Türkeş idi. Hükümet bildirileri onun imzasıyla yayınlanırdı. O biliyordu mezarının nerede olduğunu. O zamanki Jandarma Komutanı bilebilir. O gece caddelerde askerler geziyordu. Çok asker vardı. Silahlar hazırdı.”
Cenazenin Said Nursi’ye ait olduğunu geç öğrendiğini belirten Aktaş sözlerini şöyle tamamladı:
"Öğrendikten sonra ben göreve çıktım. Bostancı köyü vardı. Orada Şeyh Osman diye bir zat vardı. Onun yanına gittim. Olayı anlattım. Şeyh Osman, ‘Vah yavrum vah’ dedi. O mübareği yerinde de mi bırakmadılar? Mezarında da mı rahat vermediler? Hayatı cezaevlerinde geçmişti, bu seferde mezarda mı başladılar?' deyip ağlamaya başladı.”