GYODER Başkanı Torun, geçen yıl yaşanan asansör faciasında ölen işçilerin ailelerinin maddi anlamda mağdur olmalarını önlediklerini söyledi.
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun, geçen yıl yaşanan asansör faciasında ölen işçilerin ailelerinin maddi anlamda mağdur olmalarını önlediklerini belirterek, "Hukuki olarak sonuçta çıkacak olanın çok üstünde meblağları ödedik ama manevi olarak elbette giden geri gelmiyor" dedi.
Yaklaşık 3 yıldır reel sektörün ve finans piyasalarının nabzını tutan AA Finans Masası, GYODER ve Torunlar GYO Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun'a kamuoyunda merak edilenleri sordu.
Geçen yıl Mecidiyeköy'de yıkılan Ali Sami Yen Stadı arazisindeki Torunlar şantiyesinde, 10 işçinin öldüğü asansör faciasına ilişkin görüşleri sorulan Torun, şunları kaydetti:
"Bir iş adamı için hayatta hiçbir zaman duymak istemediği bir haber. Bizim çalışanlarımız aile fertlerinden gibidir. Çünkü yakın akrabalarımızla, kan bağımız olan insanlarla o derece haşır neşir değiliz. Ama çalıştırdığımız insanlarla o anlamda sürekli beraberiz ve bir kader birliği yapmışızdır. O projeyi onlarla birlikte hayata geçiriyoruz. Aile fertlerinden birisi olarak gördüğümüz insanlar… Böyle bir kazanın yaşanması elbette bir iş adamı için hayatında hiç unutamayacağı en büyük acıdır."
Faciaya ilişkin mahkeme sürecinin hala devam ettiğini belirten Torun, şöyle konuştu:
"Kusurluların, sorumluların cezalandırılmasının yanındayız, bunun da bir anlamda takipçisiyiz. Ama bu elim kazadan sonra bize düşen sorumluluk olarak, Türkiye'de belki çok sınırlı firmaların yaptığı bir şeydir, sigorta kapsamındadır bizim bütün çalışanlar. Bizim kendi bordromuzda olmadığı halde bu çalışanlar da bu sigorta kapsamında idi. Biz sigortanın sürecinde, hukuki süreci de beklemeden hızlı bir şekilde bu insanların mahkemeye müracaatlarını sağlayarak yine mahkemede hakim nezdinde feragatlerini davadan alarak tazminatlarını olması gerekenin üstünde hukuki olarak sonuçta çıkacak olanın çok üstünde meblağları ödedik. Onların en azından maddi olarak mağdur olmamalarını sağladık. Şu anda yapabileceğimiz bu olduğu için… Ama manevi olarak elbete giden geri gelmiyor. Onların üzüntülerini paylaşmaktan başka… Arzu ederiz ki hiçbir inşaatta, işyerinde böyle bir kaza yaşanmasın."
Bir soru üzerine kardeşi olan Torunlar GYO Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mehmet Torun'un bizzat acılı ailelerle irtibat kurduğunu söyleyen Torun, "Hepsiyle konuştuk, o konuşmaların sonunda zaten ilk günden itibaren yanlarındaydık. Tazminatların ödenmesi süreci de tamamlanmış oldu" dedi.
Torun, Türkiye'de iş güvenliğine ilişkin bir soru üzerine ise, kendisinin 1976-1982 yıllarında iş müfettişi olarak çalıştığını anımsatarak söze başladı. Torun iş güvenliği alanında farkındalığın arttığını ancak eğitimlerin yeterli olmadığını söyledi.
GYODER'in iş kazalarına karşı eğitimi desteklemek için yeni bir platforma daha dahil olduğunu belirten Torun, "Şirketlerde artık ciddi bir şekilde eğitim sertifikası almayanları işe almıyor birçok şirket. Bizim şirketimizde şahsen bu eğitimlere katılmamış, eğitimleri almamış hiç kimseyi şantiyeye sokmuyoruz. Birçok şirket de sanıyorum aynı şeyi yapıyordur" dedi.
"Sektörün zayıf karnı öz kaynak ve finansman modeli"
Gayrimenkul müteahhitliğinde müşterileri mağdur eden kimselerin sektörde tutunamadığını belirten Torun, "Sektöre girenlerin o sektörü doğru bilmesi gerek. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünüyor. Herkes dışarıdan baktığında çok cazip bir sektör, bir rant sektörü, biz de gayrimenkul sektörüne girelim diyebiliyor. hatta 1 koyup 3 almak gibi algılanıyor. Ama işin iç yüzü aslında öyle değil. Bir projeyi geliştirmek zaten 3-5 yıl sürüyor. Sektöre girerken doğru analizleri yaparak gelenler hoşgeldi, sefa geldi" ifadelerini kullandı.
GYODER'in üzerinde çalıştığı "İnşaat Bitirme Sigortası"nın taahhüt eksenli tüketici mağduriyetlerini ortadan kaldıracağını kaydeden Torun, "Sektör şu anda 'yap-sat' modeli değil 'sat-yap' modeline göre kurgulanmış durumda. öz kaynak sınırlı. Satarım yaparım düşüncesi var. Satamazsan ne olacak dediğin zaman ne olacak sorusunun cevabı pek yok. İşte sektörün buna göre kendini değiştirmesi gerekiyor. Sektörün zayıf karnı olan noktalardan birisi de bu… öz kaynak ve finansman modeli" diye konuştu.
Konut alacakların projenin müteahhidini iyice araştırması gerektiğini anlatan Torun, "Müteahhit araştırılmalı, inşaat ruhsatı araştırılmalı, sorgulanmalı. İmkanlar da bunu zorunlu kılıyor olabilir. banka kredisi kullandırmayan yerler tercih edilebiliyor. Bunun sorgulanması gerekiyor. mutlaka o proje için banka kredisi olup olmadığı sorgulanmalı. Alacak kişi belki de kredi kullanmayacak ama yine de araştırmalı, kredi çıkmışsa izinleri var demektir" bilgisini verdi.
"2B'li araziye sahip olanların kendi içinde organize olmaları gerekli"
İstanbul'daki 2B arazilerinin kentsel dönüşümüne ilişkin eksiklikler bulunduğunu söyleyen Torun, kamu otoritesinin burada daha fazla inisiyatif alması gerektiğini anlattı. Torun, şunları kaydetti:
"2B'de bir mülkiyet sahipliği kazandırılırken ortak imar planı geliştirme modeli düşünülmedi. Sadece tapu sahibi olma aşaması var şu anda. Bu aşamadan sonra bu insanlar bir araya gelerek orada imarlı bir yerse bir müteahhitle anlaşarak bir proje geliştirmek gibi oldukça karmaşık ve zor safhaları var. O nedenle belki 2B'li araziye sahip olanların kendi içinde organize olarak ilerlemeleri gerekli. Burada bir temsil mekanizmaları oluşturmaları ve bu temsil içinde müteahhitle görüşerek, uyanıklara da fırsat vermeden görüşmeler yapması gerekiyor. Kamu otoritesinin de burada insanların mağdur olmaması için bulunması lazım ki bu süreç hızlansın ve sonuç alınsın."
Aziz Torun, İstanbul'da 2B arazilerinin yoğun olduğu Beykoz, Sancaktepe ve Sultanbeyli ilçelerinde kentsel dönüşümün marka olmuş gayrimenkul firmalarınca yapılabilmesi için belediyelerin organizasyonu sağlaması gerektiğini söyledi.
Torunlar'ın inşa ettiği Bursa Zafer Plaza'yı örnek gösteren Torun, şöyle konuştu:
"1996'da Bursa Zafer Plaza Alışveriş Merkezi bizim yaptığımız bir proje. Orada 125 tane şahıs vardı küçük küçük ortaklıkları olan. O belediye bu kişileri toplamış, ikna etmiş, onlardan vekaletname almış, onları temsilen masaya oturmuş ve ihaleye çıkmıştı. Biz ihaleye girdiğimizde belediyenin bir arazisi gibi kabul ederek ihaleye girdik. Sonra ihaleyi aldığımızda baktık ki aslında çok ortaklı bir model… Ama bunu temsilen belediye organize etmişti. Bizim karşımızda belediye vardı, işin sonuna kadar da belediye götürdü. ortaklar sonradan devreye girdi.
Dolayısıyla buralarda da (2B yoğun ilçeler) belediyelerin öncü olmaları, hakkaniyete göre makul oranlarda vekaletname alması, işleri koordine etmesi gerek. Belediyeler buralarda fırsatçıların da önüne geçerek zaman kaybedilmesine mani olmuş duruma gelirler. Belediyelere önemli görevler düşüyor, bunun öncülüğünü yapma anlamında."
Kentsel dönüşümle yenilenmiş konut sayısının çok düşük olduğunu belirten Torun, "Türkiye genelinde 18 milyon binanın varlığı, bunun da aşağı yukarı 6,7-7 milyon adedinin riskli yapı statüsünde olduğu söyleniyor. Bunun da 20 yıl içinde yenilenmesi gerekiyor. Her yıl 350 bin konutun yenilenmesi, bunun da yüzde 15'inin İstanbul'da olduğunu kabul edersek demek ki 50 bin civarında bir konut. Ama gerçekleşme rakamları böyle değil daha çok sembolik rakamlar. Kentsel dönüşüm talih kuşu gibi görülmemeli, mülk sahipleri o algıdan kurtulmalı. Makul ve hakkaniyetli istekler olmalı. O zaman büyük şirketler de girer buralara" ifadelerini kullandı.
AA