İktisat profesörü İzzettin Önder, ülkenin içinde bulunduğu durumun sebeplerine dikkat çekti ve “Bunlar üretimden uzaklaşmanın sonucu” dedi.
Türkiye, 400 milyar doları aşan dış borçları ve ithalata bağımlılık nedeniyle ekonomik krize doğru gidiyor. Gıdadan elektroniğe kadar tüm ürünler son bir yılda fahiş oranlarda zamlanırken, eriyen alım gücü dolayısıyla artık düşük gramajlı ürünler raflardaki yerini almaya başladı. Ekonomideki gelişmeleri ve olası sonuçları değerlendiren iktisat profesörü İzzettin Önder Gazete Duvar’da yer alan habere göre, önümüzdeki en büyük riskin borç konsolidasyonu olduğuna söyledi. Krizin ayak seslerinin daha önce ne iş dünyası ne de siyasetçiler tarafından dikkate alınmadığına işaret eden Önder “Para bolluğunda kimse dayanışma mesajı vermiyordu. Neden şimdi veriyorlar” diye sordu.
İktisat profesörü İzzettin Önder
Büyük harcamalar yaptılar
Türkiye ekonomisindeki sorunların anlatıldığı kadar basit olmadığına değinen Önder, “Aslında bu Türkiye’yi üretimden uzaklaştıran projenin devamı. Özal zamanında finans kontrolünün ortadan kalktığı dönemde başlayan bir süreç. Bundan büyük rant sağlayanlar oldu, bazı kesimlere kaynak aktarıldı. Bu, bütün ekonomiyi güçlendirmedi. Farkına varmadık. Bugün borç sorunu doların yükselmesi nedeniyle çok öne çıktı. Cari açık çok yüksek seviyede. Son dönemde seçimler nedeniyle de büyük harcamalar yapıldı” değerlendirmesinde bulundu.
Yükü halk çekiyor
Mevcut borçlar için dışarıyla anlaşarak konsolidasyona gidilecekse (kısa vadeli borçların yapılandırılması, devletin özel sektörün borcunu üstlenmesi gibi) bunun yükünü halkın çekeceğini vurgulayan Önder şöyle devam etti: “Yanlış alınan kararların, tek bir kişi tarafından alınan kararların yükü bir halkın omuzlarında olmamalı. Eğer özel sektörün borçları 2000 yılında olduğu gibi kamuya aktarılacaksa insanlar doğrudan kabul etmek zorunda kalırlar. Bir insan kendi sorumluluğu altında yapılanların yükümlülüğünü kabul eder.
Bu eğer geniş çevre kararlarıyla gerçekleşmiş olsa ağlarım ama benim kararım diye kabul ederim. Diğer partilerin söz hakkı yoksa ve ben o partilerden birine oy vermişsem bu ahlak dışı adaletsiz bir durum. Kapitalizmin bile bir ahlakı vardır. Yöntemi vardır. Parlamentoda benim de söz hakkım var. Tek adam ya da tek parti devletinde bu kabul edilirse adaleti yaralar.”
Haber Merkezi