Yeni Asya Yazarlarından Mehtap Yıldırım Yükselten'in kaleminden eğitimde reform tartışmalarına ilişkin ufuk açıcı bir yazı...
Her asrın değişen şartlarına göre, her alanda yeni sistemlere ihtiyaç duyulur. Bu alanlardan en önemli ve acil olanı da şüphesiz eğitim sistemidir.
Bediüzzaman Said Nursi de, içinde bulunduğu asrın ihtiyaçlarını tespit etmiş, çare olarak işe ilk önce eğitim sisteminden başlamak gerektiğini düşünmüştür. 20’li yaşlarda din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı eğitim sistemi modelini padişaha sunmuş, hayatı boyunca gittiği her yeri bir dershaneye çevirerek eğitim yoluyla hizmet vermiştir.
Dinî ilimler ile fen ilimlerinin birlikte okutulması, o zaman için çok farklı ve yeni bir fikirdi. Mekteplerde tahsil görenler ve Avrupa’da eğitim alıp gelenler, medreselerde din eğitimi alanları geri kalmışlıkla ve cahillikle itham ederken; medrese eğitimi alanlar da onları dinsizlikle itham ediyorlardı. Bu da arada de rin bir uçuruma sebep oluyordu. Bediüzzaman’ın sunduğu eğitim sistemi, öncelikle akla kapı açan, araştırmacı ve sorgulayan bir sistemdi. İnsanların düşüncesine ve diline değer veren bir modeldi. “Arapça vacip, Türkçe lazım, Kürtçe caiz” diyerek, herkesin bu sistemden faydalanmasının mümkün olduğunu belirtmiştir. Bu sistem hayata geçmiş olsaydı, doğudaki ırkçılık ve eğitimsizlik gibi temel sorunlara önlem alınmış olacaktı ve hiç bitmeyen terör sorunu belki de bugün olmayacaktı.
Günümüz eğitim sorunlarına baktığımızda, hâlen din eğitiminin eksikliğinden ve yetersizliğinden kaynaklı problemler vardır. Oysa Bediüzzaman Said Nursi, “Fen ilimleri aklın nuru, din ilimleri vicdanın ziyasıdır. İkisinin kaynaştırılmasıyla hakikat ortaya çıkar.” diyerek, hem taassup hem de şüphelerden kurtulmanın tek çaresinin bu olduğu görüşünü savunmuştur.
Bugün yaz boz tahtasına çevrilen eğitim sistemi ve batıdan gelen taklit sistemlerin hiçbirinin eğitim sorunlarımıza çözüm olamadığını görmekteyiz.
Verilen bilgiler sadece akla değil; kalbe, ruha ve vicdana da hitap etmeli.
Verilen bilgilerin sağlam temellere dayalı olması ve ispatlanabilir olması gerekli.
Öğrencinin soru sormasına ve yorum yapmasına fırsat verilmeli, teşvik edilmeli. Düşüncelerini özgürce ifade edebilme, ikna etme, izah etme, sunum yapma gibi beceriler kazandırılmalı. Böylece öğrencide motivasyon ve derse katılım isteği artmış olur. Soru-cevap tekniğinin örneklerini ve metodunu da Risale-i Nur’da görmekteyiz.
Anlaşılması zor meseleleri akla bir dürbün gibi yaklaştıran misallerle anlatım tekniği geliştirilmeli. Risale-i Nur’da bunu hikâyeler ve temsiller olarak görüyoruz. Teknolojiyi de kullanarak yeni sistemler geliştirilebilir. Belgeseller, deneyler gibi.
Öğrenci sorumluluk alabilmeli, “neme lazımcı” olmamalı. Kendisini değil, başkalarını, toplum yararını hatta tüm insanlığı düşünmeli.
Meselelerin olumlu ve olumsuz yönlerini göstererek, demokratik bir sistemle tercihi öğrenciye bırakmalı.
Öğrencilerdeki olumsuz davranış ve düşünceleri negatif alanlardan pozitif mecralara yönlendirilmeli.
Mizaca göre farklı eğitim:
Bütün öğrencilere aynı sistemle, aynı tarzda, aynı eğitimi vermek doğru değildir. Bunun olumsuz sonuçlarına hepimiz şahidiz. Öyle ise, farklı yetenek ve kişiliklerin kendini göstermesine fırsat verilmeli.
Bediüzzaman Said Nursi de, talebelerini yetiştirirken, mizaçlarına dikkat etmiş, ona göre eğitim ve vazifeler vermiştir. Mesela en güvendiği “sır katibi” diye anılan talebesi Zübeyir Gündüzalp’e o kadar güvenmesinin sebebi, Zübeyir Gündüzalp’in mizacındaki ileri seviyedeki sadakatti. Bediüzzaman Said Nursi günlük gazetelerin okunması ve gündemin takibi görevini de Zübeyir Gündüzalp’e vermişti. Bunun nedeni de, mizacındaki ciddiyet ve olaylara aklını karıştırmamasıdır.
Ceylan Çalışkan ise, şakacı bir mizaca sahip olduğundan Bediüzzaman ile bir peder evlat ilişkisi içinde geçmektedir.
Mehmet Birinci Ağabey’in haya ve takvasından dolayı hanımlara ders yapmasına müsaade etmiş, o şekilde istihdam etmiştir.
Risale-i Nur okundukça ve anlaşıldıkça, en mükemmel bir eğitim sistemini ihtiva ettiği anlaşılmaktadır. Yurtdışında bazı üniversitelerde Risale-i Nur kürsüleri kurulmuştur. Bizde de inşallah Risale-i Nur’un eğim sistemi üniversitelerde kabul görecek ve kürsüleri kurulup din ilimleri ile fen ilimleri birlikte okutulacaktır. “Zaman ihtiyarladıkça Kur’ân gençleşmektedir” hakikatinde olduğu gibi, Kur’ân’ın manevî mucizesi olan Risale-i Nur da zamanın geçmesiyle gençleşmekte ve vicdanlarda kabul görmektedir. Zira Risale-i Nur’daki hakikatler, sadece eğitim sistemini değil, dünyanın idaresini düzenleyen bir anayasa hükmündedir.
(Bizim Aile Dergisi Eylül 2018 sayısından alınmıştır)
http://www.bizimaile.com/
AA