Eğitimci Sabahattin Boyacı: “Fert bazlı bir eğitim sistemi takip edilmelidir. Şahısları iki kanatlı yani hem maddÎ, hem de manevÎ yönden eğitmeli. Herkesin hem aklını, hem kalbini nurlandırmalı.”
Öncelikle kendinizi tanıtmakla başlayın isterseniz?
1954 Antalya doğumluyum. Matematik öğretmeniyim. Millî Eğitim’de 30 yıl çalıştım. Ortaokul ve lise müdürlükleri ile Millî Eğitim Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundum. Bir yıl İngiltere’de İngilizce matematik eğitimi aldım. 35 yıldır Burdur’da Risale-i Nur hizmetleri ile meşgul oluyorum. Allah (cc) lutfetti kısa bir süre Medrese-i Yusufiye’de bulundum.
Son yüzyılımızda yazdığı eserler ve şahsında mevcut bütün hususiyetleriyle öne çıkarak, ülkemiz ve dünya genelinde yoğun alâkaya mazhar şahsiyetiyle, Bediüzzaman’ı nasıl bilir ve nasıl anlatırsınız?
Asrın ve kıyamete kadar tüm zamanların müceddidir. İman ve İslâmiyetin esaslarını zamanın anlayışına göre mantıkî izah tarzı ile anlatmıştır. Uzaktan eğitim modelini ilk olarak yaygın bir şekilde uygulamış ve tüm dünyayı bir açık öğretim fakültesine çevirmiştir. Şu anda dünyada en çok okunan kitap Kur’ân’dan sonra Risale-i Nur Külliyatı’dır. Çünkü hayatın her sahasında bir teceddüd sağlamıştır. İmanın altı şartını tek tek ispat ve izah etmiş, İslâm’ın beş şartını maslahatları ile izah edip akılları ikna etmiştir. Hiç kimseyi hiçbir şekilde zorlamamış, tehdit etmemiş ve aldatmamıştır. Sadece akıllara kapı açmış ve kabiliyetine göre istifade etmesine sebep olmuştur. Medenilerin anlayacağı tarzda ikna usûllerini serdetmiştir. Herhangi bir şahsın iyilik ya da kötülüğünü öne çıkarmayıp şahs-ı manevinin önemine dikkat çekmiştir. Onun dâvâsı Allah (cc) ve Resulünün (asm) dâvâsıdır. Eneyi nahnüye tebdil etmeyi hedeflemiştir. Bizler (Nurcular) bu dâvâyı ne kadar anlar ve yaşabilirsek, Bediüzzaman’ı ne kadar çabuk anlayıp topluma tebliğ edebilirsek o kadar bu dâvâ inkişaf edip dünyayı ihata edecektir. Said Nursî Hazretleri bir çekirdektir, ahir zamanda beklenen mehdiyetin çekirdeğidir, ama binasına sebep olduğu dâvâsı ve şahs-ı manevisi ise mehdiyet ağacıdır. Bediüzzaman inşaallah bütün dünyaya hükmedecektir. Biz bütün ehl-i iman ile kucaklaşıp Risale-i Nur hizmetini hayatın her sahasında ehl-i ihtisasla birlikte yaşayıp yaşanmasına sebep olacağız.
EN KÖTÜ İSTİBDAT İLMİ İSTİBDATTIR
Bediüzzaman’ın hayatı incelendiğinde, öne çıkan özelliklerinden birisinin de eğitim unsuru olduğu görülmektedir. Neden eğitime bu derece önem vermektedir? Eğitimde ileri sürdüğü projeler mevcut mu? Bediüzzaman ve eğitim konulu bir değerlendirme yapılırsa, neler söylenebilir?
Bugünün dünyasında eğitime önem veren ülkeler daha rahat ve huzurludur. Kanunların geçerliliği, adâletin tesisi, hakların tevzii eğitime bağlıdır. Eğitim demek terbiye demektir, terbiye demek ise mükemmeli temin etmektir. Yemeğin terbiyesi tuzu, biberi vs olduğu gibi, insanın terbiyesi de onu mükemmel yapan hususiyatın kazandırılması demektir. Onun için Cenâb-ı Hakk’ın Rab ismi Rububiyet-i mutlaka suretinde kâinatta tezahür ediyor. Allah (cc) herşeyi terbiye edip mükemmel yaratıyor yani herşeyi eğitiyor. Bundan dolayı Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri eğitime önem veriyor.
Bediüzzaman Hazretleri öğretmene ve öğretmenliğe çok önem vermiştir. Bir hatırada Üstad Hazretleri; “Öğretmen ya minare başındadır ya da kuyu dibindedir, ortası yoktur” diye ifade buyurmuştur. Çocuğun terbiyesinin ebeveyninin elinden alınıp öğretmene verildiğinden bahseder. Görülüyor ki Üstadımız eğitime önem veriyor elbette bunun tarzını da ortaya koyması gerekiyor. Mevcut resmî eğitimin noksanlarını tahlil ederek nazara veriyor ve nasıl bir yol izlenmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Evvelâ eğitimin anlaşılır bir dille yapılması gereğine vurgu yapıyor. Zorla değil teşvikle, lüzumlu bilgileri ihtiyaca göre kazandırmayı esas alıp ihtisasa ehemmiyet veriyor. Medresetüzzehra modelini tesis ediyor. Makamını muhatabını maksadını açıklığa kavuşturuyor. Önce iyi planlamadan bahsediyor, çünkü kötü plandan ya da plansızlıktan iyi iş çıkmaz. Herkesin merakla okumasını temin ediyor, önceliği şahısların kendilerini yetiştirmesini ve sorumluluğun paylaşımını temin ediyor. Taassubu ve musallatlığı ortadan kaldırıyor. En kötü istibdadın ilmi istibdat olduğundan bahsederek, “ben bilirim” değil, “biz biliriz”, “ben yaparım” yerine “biz yaparız” esasını getiriyor. Hülâsa Bediüzzaman Said Nursî Risale-i Nur hizmetiyle gerçekleştirdiği eğitim modeli ile de memleketi ve memleketleri birer açık üniversite haline getirmiştir. Bu gün bu sayede en çok kitap okuyanlar, en çok sünnete ittiba edenler, en çok takvada ileri gidenler Nurcular arasından çıkıyor.
BATI, OKULLARINDA NE OKUTUYOR?
Çok uzun yıllardır, Devlet bünyesine hakim mevcut eğitim sisteminin ülkemiz ve insanına kazandırdığı ve kaybettirdiği hususlar değerlendirildiğinde, bu husus nasıl izah edilir?
Mevcut resmî eğitim sisteminde menfaat ön plandadır. Mutlaka dünyevî kazanımlar ön plana alınır ve üstün gelme psikozu ile hareket edilir. İmama maaş vermeyin bakalım namaz kıldırak mı? Aç gözlü bir toplum ortaya çıkarılmıştır ki, bu bugünkü eğitim sisteminin bir ürünüdür. İhtiyaca göre adam değil, adama göre ihtiyaç üretiliyor. Bugünkü eğitim sistemi belki de kasten bu duruma düşürülmüş, çünkü yaz boz tahtası gibi istikrarsız bir çizgi takip ediliyor. Himmeti milleti olan değil, gayesi menfaat olan bir güruh yetiştiriliyor. Bunu Üstadımız 1925’lerden itibaren Sözler eserinde gözler önüne seriyor ve kıyaslamalarla çözüm yollarını gösteriyor. Mevcut sistem ithal bir yapıdır. Çünkü Batıdan alınmıştır ve Batıyı batıran bir sistemdir. Batılıları batırdığı tescillendiği için Batılı bu sistemi terk etmiştir, ama Türkiyeyi batırmak içinde bize ihraç etmişlerdir.
İngiltere’ye edebiyat doktorası için gelen bir arkadaşım aynen şöyle demişti: ”Abi burada bunlar ilkokulda Yunus’u okutuyorlar, Nedim’i okutuyorlar”. Halbuki bizde Kral Henri’yi okutuyorlar ve hedefe giden yolda her şey meşrûdur diye canavarlar yetiştiriyorlar.”
Bir gün bir arkadaşımız valizi ile beraber üniversiteye gelmişti, merak ettik, “hayırdır ne oldu? Dedi ki, “ev sahibesi beni evden attı. Ben kütüphaneden bir teyp kasedi aldım ve onu teypde dinliyordum. Bir kopyasını almak için kendi kasetime aktarıyordum. Tam o sırada 60 küsûr yaşlarındaki ev sahibem gördü ve ne yaptığımı sordu. Ben de İngilizcemi geliştirmek için kasetin kopyasını aldığımı böbürlenerek söyledim. O ise müsaade isteyerek kaseti çıkardı ve bana, ‘ama üzerinde kopya edilemez yazıyor neden buna uymuyorsun’ dedi. Ben de, ‘olsun biz yaparız’ deyince delilendi. ‘Sen hak ve hukuka saygı göstermiyorsun, kanuna uymuyorsun. Derhal 10 dakika içerisinde evimi terk et, yoksa polis çağırırım’ dedi ve beni evden attı. Ve dedi ki, ‘sen hainsin bana da ihanet edebilirsin.”
Şimdi bizden aldıkları eğitim sistemi ile yetişen bir İngiliz vatandaşı yalan söylemezken, kanunlara itaat ederken, biz onlardan aldığımız ya da bize satmayı başardıkları eğitim sistemi ile yetiştirdiğimiz vatandaşlarımızı polisle ve baskı ile idare etmekte zorlanıyoruz. Çünkü polisimizi de aynı sistemle eğittiğimiz için ona da bir polis lâzım.
YETİŞMİŞ ELEMANLARA SAHİP ÇIKMALI
Ülkemiz ve insanımızın geleceği açısından, eğitimde ortaya konulması gereken akılcı projeler bu bağlamlarda ortaya konulursa nasıl bir yol takip edilmelidir?
Fert bazlı bir eğitim sistemi takip edilmelidir. Şahısları iki kanatlı yani hem maddî, hem de manevî yönden eğitmeli. Herkesin hem aklını, hem kalbini nurlandırmalı. İhtiyaçlar tesbit edilirken o ihtiyacı karşılayacak ihtisas ehli yetiştirilirken, lüzumsuz bilgi kirliliğine meydan verilmemelidir. Herşeyden anlayan değil, kendi sahasında bilgili insan yetiştirilmelidir. Yetişmiş elemanlara sahip çıkılmalıdır. Bu gün üniversitelerin bu hazin hali yetişmiş eleman sıkıntısındandır. Çünkü kendi bölümünü iyi derece ile bitiren şahısları şirketler yüksek ücretler karşılığında istihdam ediyor üniversite bünyesinde kalmıyorlar.
Üniversiteler eleman alacaklarında nerede iş bulamamış ve kendi imkânları ile bir şey üretemeyenler varsa, onlar içinden ortaokul seviyesinde bir LES sınavı ile adam bulmaya çalışıyor. Çaresizlik diz boyu. Ondan sonra memlekete demokrasi gelmiyor, gelmez tabi. Daha zeki ve becerikli olan evlâtlarımız sermayenin emrinde. Hiçbir şey elinden gelmeyenler de üniversitelerde. Tabiî ki diktatörlük gelecek. Çünkü işin ehli iş başına getirilmiyor. Üniversiteye girebilen kabiliyetler de, mezun olana kadar bu despotluğun elinden strese girip gına getiriyor. “Mezun olsakta bi kaçsak” diye duâ ediyorlar. Kifayetsiz hocaların elinde kıymetli evlâtlarımız heder oluyor.
İŞİN EHLİ BAŞA GELMELİ
Bir eğitimci gözüyle baktığınızda, Bediüzzaman ve eğitim konusunda, devleti yönetenlere ve insanlarımıza ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Öncelikle sahısların hür olmaları esas alınmalı. Meşrû olan her şey sonuna kadar serbest olmalı. Sistem hiçbir zorbalığı kılık kıyafet vs. gibi dayatma yapmamalıdır. İşin ehlini işbaşına getirmeli ve kayırmacılğı ortadan kaldırmalıdır.
Nurlar her yerde okunmalı
Son bir değerlendirme yapacaksanız eğer, neler söylersiniz?
Risale-i Nur toplumun her kesimi tarafından okunmalıdır. Okullarda ve camilerde okunması sağlanmalıdır. Okuyan araştıran bir kamuoyu oluşturulmalı. El etek öpen, yalakalık yapanlara fırsat verilmemelidir. Ağa, bey, paşa, baba, hoca baskılarına son verilmelidir. Hür düşünen, hür görüşen, hür karar alan, hür uygulayan vatandaşlar yetiştirilmelidir.
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ / İSTANBUL