Güney Kore’de bir cenaze levazımat şirketinin 7 yıl önce başlattığı “canlı cenaze” terapi seanslarına şimdiye kadar 25 binden fazla kişinin katıldığı bildirildi.
7 yıldan bu yana seanslara katılan 25 binden fazla kişinin “hayatın değerini anlamak” için kefen giyerek 10 dakika süreyle tabutun içine giriyor. Reuters’ın haberine göre, Başşehir Seul’de Hyowan Terapi Merkezi’nde düzenlenen seanslara ergenlik çağındaki çocuklar dahil her yaştan kişinin ilgi gösterdiği belirtiliyor.
Bu seanslara katılanlardan biri olan Choi Jin-kyu adlı üniversite öğrencisi, bu seanslardan sonra hayata farklı bir gözle bakmaya başladığını söyledi. Toplumun giderek daha rekabetçi hale geldiğini söyleyen Choi, “Artık yanı başımızdaki insanları, bir arkadaş olarak değil, yenmemiz gereken bir rakip olarak görüyoruz. Tabutun içine girince bunun anlamsız olduğunu görüyorsunuz” dedi.
“Ölüme hazır olmalıyız”
Cho Jae-hee adlı 75 yaşındaki bir kadın da tabutundan çıktıktan sonra “İyi bir hayat için ölüme hazırlıklı olmalıyız. Ölümün bilincine vardıktan sonra yeni bir yaklaşım benimsiyorsunuz. Bu seans bize dünyadan en iyi şekilde ayrılmanın yolunu gösteriyor” diye konuştu. Seanslara katılanlar, tabutlarının yanına vasiyetlerini ve cenaze törenlerinde taşınacak fotoğraflarını da koyuyor.
Barışıyorlar
Merkezin Başkanı Yeong Yong-mun ücretsiz yapılan seansların katılımcılara “hayatlarının kıymetini bilme, af dileme ve çevresiyle uzlaşma fırsatı sunduğunu” belirterek şunları söyledi: “İnsanların aile üyelerinin cenazelerinde her şeyi unutup nasıl barıştıklarını görüyoruz. Ama insanların uzlaşma için bu kadar beklemesi üzücü. Bir an önce özür dileyip ve uzlaşıp hayatımızın geri kalanını mutlu geçirmek açısından buradaki deneyim çok önemli” diye konuştu. Bu açıdan bakıldığında “Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır” diyor Bediüzzaman Said Nursî.
Rabıta-i mevt ahireti hatırlatıyor
Bize ahireti unutturup dünyaya sevk eden hallerden rabıta-i mevtle kurtulabiliriz. Yani ölümü düşünüp fani olan dünyayı kalben terk etmekle. Bediüzzaman diyor, “Evet, ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur’ân-ı Hakîmin ‘Her nefis ölümü tadıcıdır’(Âl-i İmrân Sûresi, 3:185.), ‘Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler’ (Zümer Sûresi, 39:30.) gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o rabıta ile izale etmişler. Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip, düşüne düşüne, nefs-i emmâre o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup, uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu rabıtanın fevâidi pek çoktur.” (Lem’alar, s. 273) Fakat mesleğimiz tarikat değil hakikat olduğu için, bu rabıtayı, ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmaya mecbur değiliz, diyor. Belki, hakikat noktasında hazır zamandan istikbale fikren giderek bakmaktır. O zaman bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazemize bakabilir, dünyanın ölümünü de görebiliriz biiznillah. Böylece dosdoğru bir şekilde yaşayabiliriz.
Haber: Kübra Örnek