"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İşte Güneş’in yeni fotoğrafı - Cenab-ı Hakk'ın 'Nur' ismine kesif bir ayna olan Güneşimizi tefekkür edelim

25 Mart 2022, Cuma 18:10
Avrupa Uzay Ajansının (ESA) Güneş gözlem uydusu Solar Orbiter, 74 milyon kilometre uzaklıktan yüksek çözünürlüklü Güneş’in fotoğrafını çekti.

Hubble'ın halefi Webb yörüngesine yerleşti
Sadettin Önal'ın yazısı: WEBB de Hz. Âdem’in (as) gördüğünü görecek mi?
“Yıldızları dinleyecek” gönüllüler aranıyor
Gök taşlarında bilgi var

Autoevolution internet sitesinin haberine göre, ultraviyole aralığında Güneş koronasının yüksek çözünürlüklü görüntülerini elde etmek için Extreme Ultraviyole Görüntüleme Teleskobu (EUI) kullanıldı.

Teleskopla Güneş'in tamamını fotoğraflayabilmek için 74 milyon kilometre uzaklıktan (Dünya'nın ve Güneş'in yarısı kadar) 25 kare görüntü alındı.

Güneş'in tamamının görülebilmesi için daha sonra görüntü kareleri birleştirildi ve ESA, fotoğrafın 83 milyondan fazla piksel içerdiğini belirtti. Bunun 4K televizyon ekranında görülenden 10 kat daha yüksek bir çözünürlük olduğu bilgisi paylaşıldı.

Güneş'in bu denli yakın ve yüksek çözünürlüklü görüntüsünün kaydedilmesinin, Güneş'in manyetik aktivitesinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olması tahmin ediliyor.

Sensörler ve kameralarla donatılmış uydunun, Güneş'e 42 milyon kilometre kadar yaklaşarak Güneş'in manyetik hareketliliği gibi pek çok bilinmeyeni keşfetmesi bekleniyor.

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesince (NASA) destek verilen ESA'nın Solar Orbiter gözlem uydusu, Güneş ile ilgili bilgileri daha da derinleştirmek için Şubat 2020'de ABD'deki Cape Canaveral Uzay Üssü'nden fırlatılmıştı.

***

TEFEKKÜR HAKKINDA...

San'at ve hikmetle yaratılan Kainat Kitabı'nda tefekküre sevk eden ve harika yaratılış karşısında hayran bırakan her zerrelerden yıldızlara kadar her hadise dikkatli nazarları "Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz; biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?''(Sözler Onuncu Söz, 53) hakikatinin penceresinden Cenab-ı Hakk'a çeviriyor. 

Bu doğrultudaki her gelişmeyi Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur'da dikkat çektiği hakikatler çerçevesinde değerlendirerek ''Kainat Kitabı'nda Tasarrufat-ı İlahiyi( Cenab-ı Allah'ın tasarrufları) müşahede (gözlemleyerek) ederek tefekkür edebiliriz. Hârika bir kudret-i Samedâniyeyi ( Allah'ın Kudreti), lezzetli bir hayret ile seyredebiliriz.''

''Her biri, birer yörüngede akar, durur..."

"Ay için de birtakım safhalar, duraklar tâyin ettik; dolaşa dolaşa, nihayet eski hurma salkımının çöpü gibi kuru, sarı, kavisli bir hâle gelir. Ne güneş aya kavuşabilir, ne gece gündüzün önüne geçebilir. O gök cisimlerinden her biri, birer yörüngede akar, durur..." (Yasin Suresi, 36/39, 40)

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur'da hikmetle yaratılan Kainat Kitabını, Kur'an-ı Hakim'in dersiyle okurken ve okuturken Güneş'i, Cenab-ı Hakk'ın Esmaü'l-Hüsnasından Nur ismine kesif bir ayine ve Dünya sarayının kubbesinde büyük bir elektrik lambası gibi tabirlerle tarif etmektedir ve nazarları, eserden sanatkara yönelmek prensibiyle Kadir Hayy ve Kayyum olan Rabbimize çevirmektedir.

***

Tefekkürün faziletleri

Risale-i Nur, baştan sona bütün satırlarında tefekkürü ibadet haline getirmiş; “Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten hayırlıdır.”6 Hadisinin feyiz ve bereketine mazhar olmuş bir tefekkür ummanıdır.

“Âyet, Hadis ve Risale-i Nur’a göre tefekkürün önemi nedir?”

Konuyla ilgili son derece önemli makalenin devamını okumak için tıklayınız:   

http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/tefekkurun-faziletleri_216654

***

Kainat Kitabı'nda her an ve her saniye yeni bir tefekkür saati...

Tefekküre davetlisiniz...

Benzer içerikleri okumak için tıklayınız:

100’den fazla kara delik bulundu

Dünyaya en yakın kara delik keşfedildi

Milyarlarca yıldır sönmeden yanan elektrik lambaları

Jüpiter ve Satürn'den tefekkür daveti

21 Aralık gecesine dikkat!

Gün batımının bilimsel tefekkürü

Coğrafyacı gözüyle - 1

Coğrafyacı gözüyle: Bol tefekkürlü geceler dilerim

Dünya'ya 1000 ışık yılı uzaklıkta bir kara delik keşfedildi

Güneş'e 77 milyon kilometre yaklaştı

"1998 OR2" adı verilen dev göktaşı Dünya'nın yakınından geçecek

''Yaratıcıya olan kesin inancımızı onaylıyor''

Bilim yaratılışı doğruluyor

İslâm Bilimle çatışmaz

Yaratılış kavramı nasıl anlaşılmalıdır? İki yaratılış kavramı: İbda ve inşâ

Tabiat Risalesi okumaları: Evrim mi ibda ve inşa mı?

Tabiat Risalesi okumaları: Evrim bize ne söyle(ye)mez?

Einstein’ın o teorisi doğrulandı

Dağlar bize ne söylüyor?

170 yıl önce patlamış

Risale-i Nur’u okuyan kâinat kitabını okuyabilir

'Her biri, birer yörüngede akar, durur" Merkür'ün Güneş'in önünden geçişi...

Hâlık-ı Kâinat’ı hatırlatan sistem: Altın Oran

Medresetüzzehra bir Esma okuludur

Tefekkür penceresi: Ağaçlardaki sistem hayret uyandırdı..

Kainattaki tağyir ve tebdil

Kainat Kitabı'nda araştırmalar sürüyor: Daha önce bilinmeyen 300 bin galaksi keşfedildi

30 milyon ışık yılı uzaklıkta cüce galaksi görüntülendi

2019'da tefekkürün zirve yapacağı geceler

Daha önce hiç şahit olmadığınız görüntüler

''Yaratıcıya olan kesin inancımızı onaylıyor''

Güneş’e en uzak şekilde konumlandırılan cisim

Güneş’in ikizi keşfedildi

Yıldızlararası bölgeye ulaştı: Voyager 2'nin gönderdiği veriler Dünya'ya 17 saatte ulaşıyor

***

GÜNEŞ, CENAB-I HAKKIN EMRİNE MUSAHHAR YARATILMIŞ BİR LAMBADIR

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur'da hikmetle yaratılan Kainat Kitabını, Kur'an-ı Hakim'in dersiyle okurken ve okuturken Güneş'i, Cenab-ı Hakk'ın Esmaü'l-Hüsnasından Nur ismine kesif bir ayine ve Dünya sarayının kubbesinde büyük bir elektrik lambası gibi tabirlerle tarif etmektedir ve nazarları, eserden sanatkara yönelmek prensibiyle Kadir Hayy ve Kayyum olan Rabbimize çevirmektedir.

İşte Güneş'le ilgili Risale-i Nur'dan bazı bölümler ve tariflemeler;

(...) On Dokuzuncu Sözün âhirinde ispat edildiği gibi, وَالشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا 1 deki tecrî kelimesi şöyle bir üslûb-u âliye pencere açar. Şöyle ki: Tecrî lâfzıyla, yani "Güneş döner" tabiriyle, kış ve yaz, gece ve gündüzün deveranındaki muntazam tasarrufât-ı kudret-i İlâhiyeyi ihtarla, Sâniin azametini ifham eder ve o mevsimlerin sahifelerinde kalem-i kudretin yazdığı mektubat-ı Samedâniyeye nazarı çevirir, Hâlık-ı Zülcelâlin hikmetini ilâm eder.

2وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا  Yani, "lâmba" tabiriyle şöyle bir üslûba pencere açar ki: Şu âlem bir saray; ve içinde olan eşya ise, insana ve zîhayata ihzar edilmiş müzeyyenat ve mat'ûmat ve levazımat olduğunu; ve güneş dahi musahhar bir mumdar olduğunu ihtarla Sâniin haşmetini ve Hâlıkın ihsanını ifham ederek tevhide bir delil gösterir ki, müşriklerin en mühim, en parlak mâbud zannettikleri güneş, musahhar bir lâmba, câmid bir mahlûktur. Demek, sirac tabirinde, Hâlıkın azamet-i rububiyetindeki rahmetini ihtar eder; rahmetin vüs'atindeki ihsanını ifham eder; ve o ifhamda, saltanatının haşmetindeki keremini ihsas eder; ve bu ihsasta, vahdâniyeti ilâm eder ve mânen der ki: "Câmid bir sirâc-ı musahhar, hiçbir cihette ibadete lâyık olamaz."

Hem cereyan-ı tecrî tabirinde gece gündüzün, kış ve yazın dönmelerindeki tasarrufât-ı muntazama-i acibeyi ihtar eder ve o ihtarda, rububiyetinde münferid bir Sâniin azamet-i kudretini ifham eder. Demek, şems ve kamer noktalarından beşerin zihnini gece ve gündüz, kış ve yaz sahifelerine çevirir ve o sahifelerde yazılan hâdisâtın satırlarına nazar-ı dikkati celb eder.

Evet, Kur'ân güneşten güneş için bahsetmiyor. Belki, onu ışıklandıran Zât için bahsediyor. Hem güneşin insana lüzumsuz olan mahiyetinden bahsetmiyor. Belki güneşin vazifesinden bahsediyor ki, san'at-ı Rabbâniyenin intizamına bir zemberek ve hilkat-i Rabbâniyenin nizamına bir merkez, hem Nakkâş-ı Ezelînin gece-gündüz ipleriyle dokuduğu eşyadaki san'at-ı Rabbâniyenin insicamına bir mekik vazifesini yapıyor.'' (25. Söz)

1- "Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider." Yâsin Sûresi, 36:38.
2- "Güneşi de bir kandil yaptı." Nuh Sûresi, 71:16.

Güneş, Cenab-ı Hakk'ın Esmaü'l-Hüsnasından Nur ismine kesif bir ayine,

-Sema denizinin yüzünde ziyadar bir kabarcık, 

-Dünya sarayının kubbesinde büyük bir elektrik lambası,

-Bahar ve yaz tezgâhında dokunan Rabbanî mensucat için bir mekik, gece-gündüz sahifelerinde yazılan Samedanî mektuplar için bir nur hokkası, 

-Nuranî bir ağaç. Gezegenler onun hareketli meyveleri. Ağaçlara muhalif olarak güneş silkinir, ta o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse düşüp dağılacaklar, 

-Meczub bir serzakir. Zikir halkasının merkezinde cezbeli bir zikir eder ve ettirir,

-Sema yüzünün gözü,

-Allah'ın emrine temessül eden ve herbir hareketini O'nun meşietine tatbik eden bir çöl paşasıdır.

YEMİN OLSUN GİZLENEN VE AÇIĞA ÇIKAN YILDIZLARA

Mektubat isimli eserden Üçüncü Mektup'tan bir bölüm: 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1     وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ     2

("Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin." İsrâ Sûresi, 17:44.)

O malûm talebesine gönderilen mektubun bir parçasıdır.

HAMİSEN: Bir mektupta, buradaki hissiyatıma hissedar olmak arzusunu yazmıştın. İşte binden birini işit.

Bir gece, yüz tabakalık irtifada, bir katran ağacının başındaki yuvada, semânın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne baktım; Kur'ân-ı Hakîmin

  فَلاَ اُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ     اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِ 3(Yemin olsun gizlenen ve açığa çıkan yıldızlara." Tekvir Sûresi, 81:15-16.) kaseminde ulvî bir nur-u i'câz ve parlak bir sırr-ı belâğat gördüm. Evet, seyyar yıldızlara ve istitar ve intişarlarına işaret eden şu âyet, gayet âli bir nakş-ı san'at ve âli bir levha-i ibret, nazar-ı temâşâya gösteriyor.

Evet, şu seyyareler, kumandanları olan güneşin dairesinden çıkıyorlar, sabit yıldızlar dairesine girerek semâda yeni yeni nakışları ve san'atları gösteriyorlar. Bazan kendileri gibi parlak bir yıldıza omuz omuza verir, güzel bir vaziyet gösteriyorlar. 

Bazan küçük yıldızlar içine girip bir kumandan suretini gösteriyorlar. Hususuyla bu mevsimde, akşamdan sonra, ufukta Zühre yıldızı ve fecirden evvel diğer parlak bir arkadaşı, gayet şirin ve güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Sonra, vazife-i teftişiyelerini ve nakş-ı san'atta mekiklik hizmetini ifadan sonra yine dönüp, sultanları olan güneşin şâşaalı dairesine girip gizleniyorlar. 

Şimdi, şu hunnes, künnes tabir edilen seyyarelerle şu zeminimizi kâinat fezasında birer gemi, birer tayyare suretinde kemâl-i intizamla döndüren ve seyr ü seyahat ettiren Zâtın haşmet-i rububiyetini ve şâşaa-i saltanat-ı ulûhiyetini güneş gibi parlaklığıyla gösteriyorlar.

Bak bir saltanatın haşmetine ki, gemileri ve tayyareleri içinde öyleleri var ki, bin defa küre-i arz kadar bir cesamette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kat' eden sür'attedir. İşte, böyle bir Sultana ubûdiyet ve imanla intisap etmek ve şu dünyada ona misafir olmak ne kadar âli bir saadet, ne derece büyük bir şeref olduğunu kıyas et.''

Risale-i Nur,Mektubat, 3. Mektup, syf. 30, yeni basım, Yeni Asya Neşriyat

***

YARATILIŞ KAVRAMI NASIL ANLAŞILMALIDIR?

Yaratılışın işaret fişekleri: İbda’ ve inşa’

İKİ İŞARET FİŞEĞİ

Bu kavramlar, hilkat mu’cizesinin iki işaret fişeğidir:

1- İhtira ve ibda’
2- İnşa, terkip ve san’at

Bediüzzaman müşahede ettiği hilkat sahifelerini bu iki tür kavramla güncelliyor, gündemimize getiriyor.

1- İHTİRA VE İBDA’ MU’CİZESİ

Bunlardan ilki olan ihtira’ ve ibda, hiçten ve yoktan vücut vermeyi anlatıyor. Cenâb-ı Hak dilerse yarattığı eşyaya hiçten ve yoktan vücud elbisesi giydiriyor. Ve yine dilerse bu vücud elbisesine lâzım olan her şeyi de yine hiçten ve yoktan icat edip eline veriyor.1 

İhtira’, daha önce hiç olmayan bir şeyi ilk olarak, yeni ve benzeri olmadan icad etmek demektir. İbda’ kavramı da ihtirayı tanımlıyor. İbda’, bir şeyin âletsiz, edevatsız, araçsız, gereçsiz, maddesiz, zamansız, mekânsız, örneksiz, benzersiz, misilsiz, numunesiz yaratılması demektir ki, Allah’a ait bir tasarrufu ifade ediyor. Risale-i Nur’da hilkat mu’cizesi anlatılırken başvurulan “ibda’, bedi’, ihdâs, ihtirâ, icâd, sun’, halk ve tekvin” kelimeleri birbirini açıklar mahiyette kullanılıyor.

YOKTAN VAROLMAZCILARA REDDİYE

Bu kavramlarla Bediüzzaman, Fransız kimyacısı A. L. de Lavoisier’in 1750’li yıllarda ifade ettiği ve sonradan inançsız felsefenin dört elle sarıldığı, “Hiçbir şey yoktan var olmaz ve var olan hiçbir şey vardan yok olmaz” anlayışını reddetmiştir. 

Gerçi Lavoisier bu tesbitini ifade ederken “Allah’tan başka” demiştir. Lavoisier bu edebi göstermiştir. Fakat İnançsız felsefe bunu duymak istememiştir. Tıpkı Bektaşi gibi.
Bektaşi’ye “Namaz kıl” demişler. “Kur’ân ‘La takrebu’s-salah” (Namaza yaklaşmayın) diyor.” Demiş. “Devamını da oku!” demişler. “Ben hafız değilim” demiş. 
(Devamında ‘ve entüm sükârâ’ (siz sarhoşken) ifadesi vardır.)

Bediüzzaman diyor ki: “Varı yok etmek ve yoğu var etmek en kolay, en suhuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur. Bir baharda, üç yüz bin envâ-ı zîhayat mahlûkatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten icad eden bir kudrete karşı ‘Yoğu var edemez’ diyen adam, yok olmalı!”2
Keza Bediüzzaman, yaratılışı “bedi’” kavramı ile anlatıyor:

“Sâni-i Hakîm, âlem-i ekberi öyle bedî bir surette hâlk edip âyât-ı kibriyasını üstünde nakşetmiş ki, kâinatı bir mescid-i kebir şekline döndürmüş. Ve insanı dahi öyle bir tarzda icad edip, ona akıl vererek, onunla o mu’cizât-ı san’atına ve o bedî kudretine karşı secde-i hayret ettirerek, ona âyât-ı kibriyayı okutturup, kemerbeste-i ubudiyet ettirerek, o mescid-i kebirde bir abd-i sâcid fıtratında yaratmıştır. Hiç mümkün müdür ki, şu mescid-i kebirin içindeki sâcidlerin, âbidlerin mâbud-u hakikîleri, o Sâni-i Vâhid-i Ehad’den başkası olabilsin?”3

2- İNŞA VE TERKİP MU’CİZESİ 

İkinci hilkat kavramı olan “inşa’, terkip ve san’at” kelimeleri de birbirini açıklıyor. Bu kelimeler, terkip ederek yapma, unsurlarını bir araya getirerek yaratma, eşyayı mevcut varlıklardan toplayarak meydana getirme, dağılan ceset hücrelerini ve çürüyen kemikleri toplayarak yeniden vücut verme4 demektir.

Allah dilerse eşyayı inşa’, terkip ve san’at ile yaratır. Yani yeni mevcudu önceden yarattığı mevcut unsurlardan toplayarak yaratır. Aslında burada Allah yine ilk ve numunesiz yaratış gerçekleştiriyor. Yani yarattığı şeyi mevcut eşyadan toplama–-hâşâ—bir zafiyet değil; bir kudret, hilkat ve san’at gösterimidir.

İnşa’ ve terkibi Bediüzzaman’ın veciz ifadesinden dinleyelim:

“İnşa ve terkip tabir edilen, mevcut olan anâsır ve eşyadan toplamak suretiyle ona vücut vermektir. Eğer cilve-i ferdiyete ve sırr-ı ehadiyete göre olsa, hadsiz derece bir suhulet, belki vücub derecesinde bir kolaylık olur. Eğer ferdiyete verilmezse, hadsiz derece müşkül ve gayr-ı mâkul, belki imtinâ derecesinde bir suûbet olacak. Halbuki, kâinattaki mevcudat, nihayet derecede külfetsiz olarak ve suhuletle ve kolaylıkla, gayet mükemmel bir surette vücuda gelmeleri, cilve-i ferdiyeti bilbedâhe gösteriyor ve herşey doğrudan doğruya Zât-ı Ferd-i Zülcelâl’in san’atı olduğunu ispat ediyor.”5  

Keza Bediüzzaman inşa’ın bir sanat izharı olduğunu şöyle ifade ediyor: “Mâlikü’l-Mülk-i Zülcelâl, küçük-büyük, cüz’î-küllî herşeyi birer model hükmünde inşa ederek, yüzler tarzda taze taze nakışlarla münakkaş mensucat-ı san’atını onlara giydirir, cilve-i esmâsını, mu’cizât-ı kudretini izhar eder.”6

Süleyman Kösmene, Yeni Asya Gazetesi İlahiyatçı Yazarı

Dipnotlar:

1- Lem’alar, s. 196., 2- a.g.e., s. 196., 3- Mektubat, s. 227., 4- Sözler, s. 105. 5- Lem’alar, s. 315.

6- Mektubat, s. 227.

AA

Okunma Sayısı: 3601
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı