Zaman zaman zihnimizi meşgul eder veya karşımıza şöyle bir soru da çıkar: Allah, tek bir Zât olduğu halde, hiçbir yardımcı olmaksızın her işi yapması, hiçbir iş, bir diğer işe mâni olmaması, atomdan yıldızlara, kalaksilere, kâinatın umûmunu terbiye etmesi nasıl mümkün olmaktadır?
Âlemlerin Yaratıcısı’nın bir ismi Nur’dur. Dolayısıyla bu meseleye, Cenâb-ı Hakk’ın Nûr isminin penceresinden de bakabiliriz: Güneş, tek bir varlık olduğu halde, bir uçtan bir uca tasarruf ve bütün şeffaf varlıklarda aksetmesini görüyor, biliyor ve anlıyoruz. Güneşin yedi rengi vardır. Bunun yanında, ışığı ve harareti de mevcuttur. Bu yedi rengi bir sıfat olsa, ışığı görmesi olsa, ısısı gücü olsa, her zerrede ve aksettiği her cisimde, bütün bu renkler, sıfatlar biri birine mâni olmaksızın tasarruf edebilirler ve ediyorlar.
Güneşin yedi rengini şuur, irade, ilim, ısısını kudret, ışığını basiret olarak farz edelim. Bu sıfatlarıyla her zerreye, her şeffaf şeye girer, bu özellikleriyle orada icraat yapar. Aynen öyle de yaratılmış bir varlık olan güneş, pek çok yerde bulunabiliyor; rengi, ışığı, hararetiyle her yere girebiliyor, yakın bulunabiliyorsa; elbette sayısız güneşleri yaratan; ilmi, irade, güç gibi sonsuz isim ve sıfatlar sahibi Cenâb-ı Hak, mekândan münezzeh olur, her yerde hazır ve nazır olur, hiçbir iş, diğer bir işe mâni olmaz.
Keza, bu meseleye yüksek voltajlı elektrik penceresinden bakabiliriz. Elektrik santraline milyonlarca ampül, biri birine zıt milyarlarca elektrikli ev âletleri ve çok muhtelif mallar üreten fabrikaların fişleri takılı bulunsa, elbette hepsini aynı anda, hiçbiri diğerine mâni olmadan çalıştırabilir. Elbette, yaratılan elektrik bu kadar işleri yapabiliyorsa, elektriği yaratan Kadir-i mutlakın gücü her şeye yeter. Ve yine matematik perspektifinden değerlendirirsek: Sonsuz sayıya, bir, yüz, bin, katrilyon eklense veya çıkarılsa, netice değişmez. Sayının artması, eksilmesi bir engel teşkil etmez. Çünkü, sonsuzdur. Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatları, kudret ve ilmi, hikmeti sonsuz olduğuna göre, “Sayısız işleri nasıl yapıyor, her yerde nasıl bulunuyor?” diye akıldan uzak görülemez.
Mekândan münezzeh ve heryerde hazır ve nazır meselesine gelince; güneş ışığı atmosferin, yeryüzünün; ampulün ışığı, odanın her yerindedir. Şuradadır, buradadır diye herhangi bir yer/mekân tahsis edilemez. Sütün içindeki yağ, çayın içindeki şeker, her yerdedir, onlara bir mekân tahsis edilemez.
Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu, bununla birlikte mekândan münezzeh olduğunu, yani O’na hiçbir mekân tahsis edilemeyeceği meselesini daha net kavrayabilmek için aksin/yansımanın çeşitlerine bakmak gerekir.