Kanser hastalığıyla mücadele edenler ailelerinin yanlış tutumları sebebiyle büyük sıkıntı yaşıyor.
Acıbadem Hastanesi’nden Uzman Psikolog Deniz Erden, hastaya moral verirken farkında olmadan baskı yapıldığını söyledi. Erden, “Öncelikle konuşmalıyız ama ondan önce dinlemeliyiz ve ardından konuşmalıyız.” ifadelerini kullandı.
Kansersiz Yaşam Derneği’nin seminer TIR’ı, “Kansere İnat, Yaşasın Hayat” sloganı ile PodyumPark’ta Bursalılarla buluştu. 6 ili gezecek olan TIR’ın konukları arasında yer alan Uzman Psikolog Deniz Erden, kendisine yöneltilen soruları cevapladı.
“KANSERLE İLGİLİ EN BÜYÜK SIKINTI ÖNYARGILAR”
Kanserle ilgili karşılaşılan en büyük sıkıntının önyargılar olduğunu ifade eden Deniz Erden, şu bilgileri verdi: “Kanserin çağrıştırdıkları anlamlar, toplumda önyargıları hep olumsuz oluyor. Acı veren hastalık, yorucu hastalık, sonu olumsuz biten hastalık şeklinde. Aslında bu önyargılar, tedavi sürecinde oluşan psikolojik zorlukların şiddetini daha çok artırıyor. Artık bu önyargıları kırmalıyız. Kanseri biz artık kronik bir hastalık olarak görüyoruz. Evet uzun bir yolculuğu var, yorucu bir yolculuğu var ama sonu artık olumsuz bitecek bir hastalık diye düşünmüyoruz. Bu uzun ve yorucu hastalık sürecine mücadele ile devam edeceğiz.”
Bu süreç içinde zaman zaman öfkeler, karamsarlıklar, umutsuzluklarla çok karşılaştıklarını belirten Erden, hem aile desteği, hem sosyal destek hem de psikiyatrik yardımlarla hastaya yalnız olmadığının hissettirilmesi gerektiğini kaydetti. Kişinin hastalık sürecinde bedensel, psikolojik ve maddi sonuçlarla uğraştığına dikkat çeken Erden, aile desteğinin önemine işaret etti.
AİLELER HASTAYA MORAL VERİRKEN BASKICI OLMAYA BAŞLADILAR”
Erden, şöyle devam etti: “Sosyal destek varsa, aile desteği varsa kişi kendini daha güçlü hissediyor. Mücadeleye daha kolay katlanıyor. Eğer yoksa çok zorlanıyor. Yalnız son zamanlardaki en büyük sıkıntımız, medya şu imajı çok artırdı, ‘moral, moral, moral, moral’ Yani evet moral önemli. Ama aileler bu moral kavramını hastaya verirken baskıcı olmaya başladılar. Yani, ‘takma kafana’, ‘güçlü olmalısın’ gibi. Ama felaketler karşımıza geldiğinde birden bire güçlü olamıyoruz. Bunun da bir hazmedilmesi gerekiyor. Çünkü kanser tanısı aldığında insanlar bir travmaya uğruyor. Mesela bir trafik kazası geçirdiğinizde ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi davranamazsınız. Yada ben bunu hemen aşacağım diye hızlıca o psikolojinin içine giremezsiniz. Bunun hazmedilmesi gerekiyor. İşte bu evrede aile çok aceleci davranıyor.”
“ONUN SESSİZLİĞİNİ, ACISINI PAYLAŞMAK ÇOK ÖNEMLİ”
Kişiyi öncelikle kendi ritmine bırakmak gerektiğini vurgulayan Erden, “Öfkesini dinlemek gerekiyor, kaygısını dinlemek gerekiyor, üzüntüsünü, korkularını, endişelerini dinlemek gerekiyor. Biz hemen şöyle bir tutum içine giriyoruz, onu olumsuz gördük ya, dinlemeden hemen ona moral verelim. Kişi diyor ki mesela, ‘bu işin sonu iyi değil’, biz hemen ‘nereden çıkartıyorsun’ diyoruz. Hemen bu tepkiyi vermeyelim. Bir dinleyelim. Arkasından bakalım neler söyleyecek, kişi bir duygularını aktarsın. Bir de her cümlenin cevabı yok. Bazen onun o sessizliğini, acısını paylaşmak da çok önemlidir.” diye konuştu.
“KONUŞMADAN ÖNCE DİNLEMELİYİZ”
Hastanın mutlaka önce dinlenilmesi uyarısında bulunan Erden, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir dinleyelim. Karşıdaki kişiyi takip edelim, ne tepkiler veriyor, ne söylüyor, dinleyelim. Ondan sonra fikir alışverişleri ile bu yolu beraber nasıl aşabiliriz, hayatımızı nasıl kolaylaştırırız, hastalığı yenmekle ilgili neler yapabiliriz, bununla ilgili konuşmalıyız. Hep konuşmalıyız yani. Öncelikle konuşmalıyız ama ondan önce dinlemeliyiz ve ardından konuşmalıyız.”