Televizyon ekranlarında her gece yayınlanan ve toplumu adeta kendine bağımlı kılan diziler, sorumsuz bir yayıncılık anlayışıyla yayınlanıyor. Dizilerde yer alan kişiler ve hayat tarzları toplumda yozlaşmaya sebep olurken, aynı zamanda ahlaki bir çöküşün önünü açıyor.
Televizyon izleme oranlarının en yüksek olduğu ülkelerden biriyiz. 7’den 77’ye (hatta 7 yaş oranı günümüzde 2 ye düşmüş durumda) herkes televizyon ekranlarında izleyecek bir şeyler bulabiliyor. Hal böyleyken insanların izledikleri şeylerin ve gün boyu maruz kaldıkları mesajların mahiyeti önem kazanıyor. Türk televizyonlarında yayınlanan programları izlenmelerine göre sınıflandıracak olursak birinci sırayı diziler alıyor. Kadın programları olarak adlandırılan gündüz kuşağı programları dizileri takip ederken, çocuk izleyiciler ise pedagojik olarak sakıncalı çizgi filmler yada programlarla karşı karşıya kalıyor.
İzlenme oranlarına göre hareket ediliyor
İzlenme sıralamasında ilk sıralarda yer alan dizilerin genelinde, müstehcenliğin normalleştirildiği ve tabiri caizse ‘yasak aşk’ gibi toplumsal yapıyla bağdaşmayan ve toplumdaki ahlâkî değerleri hiçe sayan konular ön plana çıkıyor. Dizi yapımcıları, televizyon kanallarının yöneticileri ve senaristler bilinçli veya bilinçsiz olarak bu programları topluma dikte ediyor. Rayting kaygılarına heba edilen toplumun ahlâkî ve dinî değerleri göz ardı edilerek izleyici kitlesi bu değerlerin uzağına itiliyor. Televizyonlarda yayınlanan birçok dizide senaristlik yapan Sedef Kaya, “seyirciyi ekrana bağlayabilmek için dizi hikâyelerinde iyi, kötü, yanlış ayırt edilmeksizin her şey kullanılabiliyor. Hele hele hedef kitle olarak eğer gençler seçilmişse durum daha da vahim olabiliyor” ifadelerini kullandı.
Hikâyeler lüks hayatlar üzerine kurulu
Bu senenin trendi gençlik dizileri diyen Sedef Kaya, “özellikle, lüks yaşam, zenginlik hayatın olmazsa olmaz tek hedefi, mutluluğun tek kaynağı gibi gösteriliyor. Bir diğer sıkıntı ise varoş, gecekondu mahallerinden gelen karakterin bir ikisi hariç herkesin sınıf atlama hırsıyla aklınıza bile gelemeyecek her türlü kötülüğü yapma kapasitelerinin olması ve bu durumun tamamen normalmiş gibi anlatılması” şeklinde konuştu.
Gençler ve çocuklar taklide hazır
Ekranlarda yaygınlaşan ve toplumda yansıma bulan müstehcenlik konusuna da değinen senarist Kaya, “özellikle güdülen bu normalleştirme çabasının bir diğer ayağı müstehcenlik. Bazı hikâyelerde aşk ve sevgi kavramı tamamen cinselliğe dayandırılan tuhaf ilişkilerden ibaret” diye konuştu. Sadece bir dizi hikâyesi diyebilirisiniz ama özellikle gençler ve çocuklar hayatla ilgili rollerini belirlerken kendine kahraman olarak bu kahramanları seçtiklerini belirten Kaya, “gençler ve çocuklar seçtikleri, etkilendikleri kim varsa, ne varsa taklide hazırlar. Özetle diziler onların kendine seçtiği rol modellerle dolu. Bu yüzden her daim gördükleri gibi olmak, yaşamak isteyen gençleri ve çocukları düşünerek kalem oynatmalı” dedi.
Toplum hayatına yansıması
Konuyla ilgili farklı bakış açıları olsa da, bu programların sokağa yansıması cinayetler, tecavüzler, bozulan evlilikler, düşmanca tavırlar, kıskançlık ve çekememezlik, hoşgörüsüzlük gibi arttırabileceğimiz bir yığın olumsuzluk şekline bürünüyor. Dizilerde ki zengin hayatlar ailelere yetersizlik hissini pompalarken, mafyatik diziler güçsüzlük hissiyle şiddete yönelimi arttırıyor. Gençlik dizileri olarak tanımlanan okul çağında ki karakterlerin olduğu diziler ise gençliğin ahlâkını hedef almış durumda. Okullu gençleri öğretmenlere, ailelere düşman eden bu diziler, müstehcenliğin ve gayri ahlâkî davranışların toplumun temeline yerleştirilmesinde hakim rol oynuyor.
Hem şahsî, hem de toplum olarak
Tam anlamıyla sanal bir örüntüyle sarmalandığımız iletişim çağında hem şahsî, hem de toplum olarak çok yönlü tehdit altındayız ifadelerini kullanan Sosyolog Fidan Yılmaz, “Kitlesel bir bağımlılık geliştirdiğimiz Facebook, İnstagram vs. gibi sanal ortamların yanında televizyonda yayınlanan diziler bireylerin kimlik inşasında önemli bir rol üstlenmiş durumda. Özellikle gençlik dizilerinin revaç bulduğu günümüzde, zaten sanal bağımlılıklarla gündelik hayatın gerçekliğinden koparılan gençlerin zihinlerine yapılan kurgusal yükleme onları hayata hazırlamak bir tarafa yabancılaşmayı körükleyen özelliklerle dolu” dedi.
Kitap okuma oranı düşük
Yılmaz, “Ne yazık ki dünyada kitap okumayan ülkelerin başında geliyoruz; araştırmalara göre kitap okuma oranı her geçen gün düşmekte. Bu bağlamda analitik düşünmenin geliştirilemediği zihinlere sunulan dinamiklerin daha eğitici ve toplumsal gerçekliğe daha yakın olması beklenir. Bence zor durumlarla dürüst mücadele etme ve başarıya ulaşma şekillerinin hikâyeleştirildiği senaryolar geniş izleyici kitlesine ulaşabilir” tavsiyesinde bulundu.
‘Biraz namuslu ve haysiyetli olun’
Dizi senaryolarında yer alan aşklar, evlilik dışı ilişkiler, daha ilk okul çağında ki çocukların bile zihinlerine sokulan flört gibi kavramlar, toplumsal bir çöküntüye sebep oluyor. Ekranlardan bu mesajlara maruz kalan izleyici, aslında bir hayal mahsulü olan hayatları benimseyerek onları taklide girişiyor. Araştırmacı yazar Cemal Toptancı’da sosyal medyadan yayınladığı bir mesajda “Erbil halkının Türkiye medyasından bir dileği var, yayınladığınız dizileri çocuklarımız izliyor, ne olur biraz namuslu ve haysiyetli olun” demişti. Türk televizyonlarında yayınlanan dizilerde ki yozlaşmaya sınır ötesinden bile tepkiler geliyor.
HABER: ÜLKER YILMAZ CABA