Basından Seçmeler |
Gül’ün İsrail kuşkusu
CumhurbaşkanI Abdullah Gül dün Kazakistan’a yola çıkmadan önceki basın toplantısında sorulan WikiLeaks sorusunu, Başbakan Tayyip Erdoğan gibi ‘Etekteki taşlar dökülsün’ diye geçiştirebilirdi. Devlet yönetimindekilerin konuşmak istemedikleri konuda konuşmadıklarını siyaset gazetecileri iyi bilir; Cumhurbaşkanı Gül de bu konuda istisna değildir. Gül bu defa öyle yapmadı. Dahası, oldukça ayrıntılı konuştu ve aslında iki gündür herkesin aklının bir köşesindeki bir kuşkuyu, en üst düzeyde ve iki defa üst üste dile getirdi. Bu kuşkuya ilk değinişinde şunu söyledi: “Çıkan belgelerin etkisine bakıldığında bir sistematiğin olduğu kanaatine vardım. Birazcık bir amaç varmış gibi geliyor bana. Neler gelecek, neler yayımlanacak buna bakmak gerekir.” Gül, tahmin edilenin aksine konudan uzaklaşmadı, birkaç cümle sonra, aynı ifadeyi, daha da güçlendirerek tekrarladı: “Biraz sanki bazı şeyler süzgeçten geçirilerek yapılıyor. Sanki bir amaç var gibi geliyor bana. Yani insanlar hakkımızda ne düşünüyorlar diye bunları tahmin edebiliriz, ama belgeleri görmemiz lazım.” Bu sözleri söyleyen herhangi bir yurttaş değil, devletin istihbaratına, en üst düzey bilgi ve değerlendirmelerine sahip olan Cumhurbaşkanı olunca, ciddiye almak gerekiyordu. Öyle de yaptım. Cumhurbaşkanı’nın uçağı Astana’ya varır varmaz kurmaylarıyla kurduğumuz temastan Cumhurbaşkanının ‘Süzgeç’ ve ‘Amaç’ kuşkularına kaynak oluşturacak bir ifadeyi çevresindekilerle paylaştığını öğrendim: “İsrail’le ilgili ne çıkacak? Merak ediyorum.” Gül’ün WikiLeaks’ten ‘İsrail’le ilgili ne çıkacağına’ dair merakı, İsrail hükümetinden gelen ‘Yayımlanan belgelerde bizi rahatsız eden bir şey yok’ beyanıyla birlikte okunduğunda farklı bir anlam kazanıyor. Bu çerçevede 251 bin küsur belgeden dün akşam saatlerine dek yalnızca 243’ünün, Türkiye üzerine olduğu söylenen 7,918 belgeden yalnızca 30’unun yayımlanmış olduğuna bakarsak, liderlerin temkinli olması anlaşılabilir. Gül’ün bazı vahim belgelerin ayıklanarak, ‘süzgeçten’ geçirilerek, belki peyderpey sızdırıldığı kuşkusunun altında bu diken üstü bekleyiş var. El Kaide’nin intihar bombacıları gibi, WikiLeaks’in internet bombalarının da ne zaman, nereden geleceği belli değil. Gül’ün ‘İsrail’le ilgili ne çıkacak?’ kuşkunsun belgeleri ‘süzgeçten’ geçirecek kişilerin İsrail çıkarlarını kolluyor olması ihtimalinden mi kaynaklandığı meşru bir soru. Tabii bir de Gül’ün WikiLeaks belgelerinin etkilerinin sistematiğini sorgulaması var. Edindiğimiz izlenim, Ankara’daki bu sorgulamanın doğrudan yayımlandığı kadarıyla belgelerden kaynaklandığını gösteriyor. Şunlar söylenebilir: Belgelerde, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Ürdün gibi ülkelerin, ABD’den İran’ı engellemek önlemek için güç kullanılmasını talep ettiği görülüyor. Bu durum, İran denklemini yalnızca İsrail’le zıtlaşmaya bağlı olmaktan çıkarıyor. Bu durum, Türkiye’yi yalnız batıda değil, Ortadoğu’da da İran’ın tek avukatı gibi gösteriyor. Ankara’daki ABD elçisi James Jeffrey, 27 Ekim 2009 tarihinde, bir gün önce İsrail Büyükelçisi Gabby Levy ile yaptığı görüşmeye dayanarak, Levy’nin “Erdoğan açıkça İsrail’den nefret ediyor” iddiasının haklı olabileceğini söylüyor. 22 Şubat 2010’da yazılan ‘Gizli’ raporda bazı Türk şirketlerinin İran’a askeri amaçla da kullanılabilir malzeme sattığı iddialarının araştırılması için Türk hükümeti nezdinde girişim isteniyor. 25 Şubat 2010 tarihli ve Dışişleri Müsteşarı Sinirlioğlu ile ABD Dışişleri Müsteşarı Burns’un görüşme tutanaklarının yazıldığı raporda, birinci önceliğin İran konusuna verildiği ve Burns tarafından doğrudan İsrail’le ilişkilendiriliyor. Burns, İsrail’in İran’a askeri harekât düzenlemesi ya da Suudi Arabistan ve Mısır’ın da kendi nükleer cephaneliğini kurmaya çalışması halinde Türkiye’nin çıkarlarının zarar göreceği uyarısında bulunuyor. Ankara’da ilk değerlendirmeler, belgelerin, eğer kasıtlı bir süzgeçten geçirildiyse, Türk dış politikası üzerinde bundan böyle İran’a daha soğuk ve İsrail’e daha sıcak durması yönünde psikolojik baskı kurmayı amaçlamış olabileceği yönünde. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun son iki gündür ABD’de (WikiLeaks sızıntıları gölgesinde yapılan temaslarında) Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Thomas Loridon ile yaptığı görüşmelerde, İran konusunun Amerika tarafından açılması, Türk tarafının İsrail’den Mavi Marmara üzerine özür ve tazminat talebinin ise yalnızca ‘dinlenip not alınması’ da bu çerçevede dikkat çekici. WikiLeaks belgelerinin resmi beyanların aksine, iç politikada olduğu gibi dış politikasında da etkileri olacağı, Gül’ün dün dile getirdiği kuşkudan da anlaşılabiliyor.
Murat Yetkin, Radikal, 1.12.2010 |
02.12.2010 |
Derin Wikilieaks operasyonu
OrtalIğa saçılan yüzlerce sayfalık Wikilieaks belgelerini okuduktan sonra cevap bulmamız gereken en kritik soru, budur. Bunun için daha özel ve ilave bilgilere ihtiyaç olduğunun altını çizmeliyim. Ortalık toz dumanken, hele elimizde ciddi ve sağlam fazlaca veri yokken yapacağımız yorumlar, bizi yanlış kulvara sürükleyebilir. Zira 251 bin 287 belgenin sadece 226’sı açıklandı. Diğer belgeler ortalığa döküldükten veya bu operasyonun perde gerisine ilişkin ipuçlarına ulaştıktan sonra daha sağlıklı analizler yapma imkanı olacaktır. Ne var ki, ilk işaretler, Amerika’daki Neoconlar, İsrail lobisi ve küresel sermayenin merkezini oluşturduğu, kişisel olarak “Global Ergenekon” olarak tanımladığım, isteyenin “Derin NATO” gibi farklı isimler verebileceği bu küresel aktörün, Wikilieaks üzerinden kalkıştığı büyük bir operasyonla karşı karşıya olduğumuz izlenimi doğuruyor. Bu perspektiften bakıldığında, operasyon üç boyutlu algılanabilir. Birincisi Obama’ya istikamet verme ve zaman içinde etkisizleştirme, ikincisi küresel rekabetin oyun sahası Avrupa/Asya/Ortadoğu düzleminde kartları yeniden dağıtma, üçüncüsü bölgesel güç olan ve küresel oyuncu gibi davranan Türkiye’yi hizaya getirme çabası olabilir. Muhatap tüm ülkelerin yüzlerine doğrudan söylenemeyen ne varsa Wikilieaks aynasından yansıtılmış gibi...
SEÇİLMİŞ BELGELER Avrupa’nın güçlü aktörleri Fransa, Almanya ve İtalya’nın liderlerine yönelik çirkin tanımlamalar yapılıyor. Son dönemde etkilemekte zorlandıkları ve Türkiye ile birlikte hareket etmeye başlayan Suudi Arabistan ile Ürdün, İran’ın önüne atılıyor. Rusya ile stratejik enerji politikaları geliştirmeye çalışan Azerbaycan, Türkiye’nin hedef tahtasına konuyor. Türkiye’deki kurumlar (Çankaya-hükümet-ordu) arasında çatışma körüklenerek yeni bir iktidar krizi yaratılması planlanıyor. Bu senaryo, isimsiz kaynaklara dayalı yolsuzluk dedikodularıyla zenginleştiriliyor. Bu küresel derin yapının hazmedemediği ve Bush gibi tümden kontrol edemediği Obama ise itibarsız bir lider haline getirilmek isteniyor. Belgeler, daha doğrusu diplomatik dedikoduların yer aldığı metinler öyle seçiliyor ki, her biri birer strateji ürünü. İşin garip tarafı, bu belgeleri Irak’ta görev yapan istihbarat eri Bradley Manning’in siteyi yöneten Julian Assange’a sızdırdığı, bu zatın da tüm engellemelere rağmen bunları yayınladığına inanmamızı bekliyorlar. TÜRKİYE’DEKİ UZANTISI Bir başka gariplik, Türkiye’deki sazanlar hemen oltaya takılıyor. Daha doğrusu, durumdan vazife çıkarıyorlar. Ya da işareti alıyorlar. Albay Dursun Çiçek’le ilgili çok sayıda bilirkişi raporuna rağmen itiraz edenler, isimsiz iki kaynağın dedikodusu üzerinden üretilen diplomat kriptosuna dört elle sarılıyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bile “Bu belgeler çok önemli. Kimse önemsiz diyemez. Bir ekip kurup belgeleri inceleyip tasnif edip kamuoyuna açıklayacağız” diyebiliyor. Ne yazık ki, çok önemli dedikleri diplomat dedikodularında CHP ile ilgili yapılan “bir grup gürültücü” sıfatına dört elle sarılırcasına... Diğer taraftan bu belgelerin tümden Amerika’ya rağmen yayınlandığı, bu ülkenin karizmasının çizildiği ve mahcup duruma düştüğü yolundaki yorumlar bana çok safça geliyor. “Bu belgeler bize ve müttefiklerimize yönelik saldırıdır” diyen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un yorumu ve Türkiye’den özrü, bir yerde samimi bulunabilir. Ancak, tecrübeli bir diplomatın ifadesiyle, ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı arasındaki görüş ayrılığının iki düşman ülke arasındaki farklılıklar kadar keskin olduğu hesaba katılırsa, çatışmanın boyutu daha iyi görülebilir. Pergelin hareketli ayağının açısını daraltıp seçilmiş belgelerdeki Türkiye’ye ilişkin mesajların ortak yönlerini dikkate alırsak, bu yönde yapılacak yorumlar çok abartılı olmaz sanırım. Video komplosuyla CHP’yi biçimlendiren irade, AK Parti’yi Wikilieaks üzerinden tasfiye veya etkisizleştirme senaryosuna can suyu katabilir.
Şamil Tayyar, Star, 1.12.2010 |
02.12.2010 |